Görmez: Sözün tükendiği zamanlardayız

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Mekke'de düzenlenen II. Uluslararası İslâm Konferansında önemli açıklamalarda bulundu.

Görmez: Sözün tükendiği zamanlardayız
Görmez: Sözün tükendiği zamanlardayız
GİRİŞ 04.03.2014 13:20 GÜNCELLEME 04.03.2014 19:32
Bu Habere 4 Yorum Yapılmış

Mekke'de düzenlenen II. Uluslararası İslâm Konferansı, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in kapanış konuşmasıyla sona erdi.

"İslam Dünyasının Problemleri ve Çözüm Önerilerinin" tartışıldığı konferansta 58 ülkeden katılan İslâm âlimleri adına kapanış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslam dünyasına önemli mesajlar verdi.

İslam coğrafyasında yaşanan sorunların temel nedenlerine dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez'in konuşmasından öne çıkan başlıklar;

"Sözün tükendiği zamanlardayız..."

Bugün İslâm dünyasında olup bitenler sözün tükendiğini gösteriyor. Sayısız meydan okumalarla karşı karşıyayız. Âlimler göstermelik toplantılarla ve konferanslarla zaman kaybetmemelidir. Başta İslâm bilginleri, düşünürleri ve araştırmacıları ciddi bir özeleştiri yapmak zorundadır. Bugün İslâm dünyası gerçekten İslâm'ın dünyası mıdır? Şunu açıkça itiraf etmeliyiz ki, İslâm dünyasının bu zor süreçlerinde İslâm âlimleri, İslâmî kurumlar olarak üzerimize düşen asgari görevleri yerine getirememiştir. İçinden geçtiğimiz süreçleri dahi doğru okumakta zorluk çektik. Çekmeye de devam ediyoruz.

"Birliğin kaynağı olan din nasıl olur da tefrikanın kaynağı haline gelir?..."

Tevhidin, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin yegâne kaynağı olan din, nasıl oldu da tefrikanın, ayrımcılığın kaynağı haline geldi. Bugün hepimizin bu soruyu yüksek sesle sormamız gerekir. İslâm'ın asıl gayesi ırkı, dili, rengi, coğrafyası, kültürü farklı insanları aynı inanç, ideal, gaye etrafında birleştirmek, yeryüzünü birlikte imar etmelerini sağlamak, insanlar arasında her türlü düşmanlık ve ayrımcılığı ortadan kaldırmaktır. Ancak bugün insanlar, bütün ayrımcılıklarına dinden bir mesned bulmaya başladılar. Din, ötekileştirmenin aracı haline geldi.

"Barışın kaynağı olan din, nasıl oldu da şiddetin kaynağı haline gelir?..."

Barışın, huzurun, esenliğin kaynağı olan din, nasıl oldu da şiddetin, savaşın, terörün kaynağı oldu. Bugün Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da, Nijerya'da, Etiyopya'da, Somali'de, Pakistan'da, Afganistan'da karış karış bütün İslâm dünyasında mümin, mümin kardeşini neden katlediyor. Bütün bunları sadece dış güçlerin müdahaleleri ile izah etmek yeterli midir. Her bir katilin elinde silahla beraber ayetler, hadisler dolaşıyor. Bunu nasıl izah edeceğiz? Bunda biz İslam bilginlerinin taksiri yok mudur?

"Medeniyetimizin okulları olan mezhepler nasıl oldu da çatışma kaynağı oldu?..."

Din-hayat, din-siyaset, din-devlet, din-insan ilişkilerini yeniden ele alma zarureti hâsıl olmuştur. Bugün İslâm dünyasında üretilen bilgi, bütün bu ilişkileri doğru kurmaya yetmiyor. İnsan yetiştirme düzeneklerimizi, bilinç oluşturma mekanizmalarımızı yeniden ele almalıyız. Dini okullarımızın, medreselerimizin, İslâm üniversitelerimizin müfredatlarını, programlarını, âlim yetiştirme anlayışlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.

"Gücün ahlakı mı, ahlakın gücü mü?..."

Hz. Peygamberin bir tanımına göre İslam güzel ahlaktır. O, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiştir. İman ve ibadetin dünyadaki gayesi ahlaklı birey, ahlaklı toplum oluşturmaktır. Güç, ahlakın kaynağı değildir. Ahlakın gücüne inanmayan güç, iyilik, erdem, fazilet üretmez. İslam dünyasındaki en büyük sorunlardan birisi gücün, ahlaka teslim olmamasıdır. Gücün kendi ahlakını üretmesidir.

"Değer üreten dindarlık mı? Değer tüketen dindarlık mı?..."

Din, bizatihi değerler manzumesidir. İnsani bütün değerlerin kaynağıdır. Dindarlık bütün yüce değerleri içine alan bir hayat tarzıdır. Ancak bilgi, iman, ibadet, ahlak dengesi doğru kurulamazsa, dinin içine heva, heves, menfaat, istismar karışırsa, dindarlık değer üretmez, var olan değerleri tüketir. Özünü kaybetmiş, kalbi ve ruhi boyutunu yitirmiş şeklî dindarlık değer üretemez. Bilakis değerleri tüketir. Riya, imaj ve gösterişe dayanan aldatıcı dindarlık, değerleri tüketen bir dindarlıktır.

"Bilgi, fikir, kültür, sanat, eğitim olmadan medeniyet olmaz..."

Müslüman toplumların kendi kendilerini idare etmeleri en tabii hakkıdır. Sömürge ve uydu yönetimlerden sonra Müslüman halkların kendi idarelerini ele almak için verdikleri bağımsızlık mücadeleleri kutsaldır. Ancak şu iyi bilinmelidir ki, bilgide, fikirde, düşüncede, eğitimde, kültürde ve sanatta iktidar olmadan siyasette ve idarede iktidar olunmaz. Bugün Müslüman toplumların yaşadığı hayal kırıklıklarının büyük kısmı bundan kaynaklanmaktadır.

"Müslüman toplumdan mümin bireye doğru bir evrilme yaşanıyor..."

Bugün Arap baharının yaşandığı ülkelerde gençlik hareketlerini sosyolojik olarak değerlendirdiğimizde yeni bir durumla karşılaşıyoruz. O da, kendisini Müslüman bir topluma aidiyetten çok mümin birey olarak tanımlayan yeni bir gençlikle karşı karşıyayız. Bu gençliğin dünyasına hitap edecek yeni bir din diline ihtiyaç var.

"Yanlış dinî anlayışlar gençliğin bir kısmının dinden korkmasına neden oldu..."

Bizim kuşağımız ve bizden önceki kuşaklar, canlarından aziz bildikleri dini ve dinî değerleri kaybetme korkusu içinde yaşadılar. Çünkü din, bizim varlık sebebimizdir. Hayatımızın yegâne anlamıdır. Kişilik ve kimliğimiz ancak onunla korunabilir. Şimdiki gençliğin bir kısmı dinden korkmaya başladı. Bunun sebebi Batı'da ortaya çıkan İslamofobyanın etkisi değildir. Asıl sebebi İslam dünyasında dindar insanların yapıp ettikleridir. Yanlış din anlayışları ve yanlış dini uygulamalardır. Unutulmamalıdır ki, batıdan dine konulan mesafeler din karşıtı ideolojiler dindarların tartışmalarından doğdu. Kiliselerin din ve mezhep kavgaları genç nesilleri disizliğe sevketti. Bugün İslam dünyasının da aynı tehlike ile karşı karşıya olduğunu unutmamalıyız.

İslâm'ın dünyadaki temsili...

Bugün, İslâm'ın dünyadaki temsilinin doğru bilgiye dayanan, tarihte İslâm medeniyetini kuran anayolla değil, modern zamanlarda ortaya çıkmış metin merkezli hareketlerle gerçekleştiğine şahitlik ediyoruz. İslâm-Batı ikileminde Şii yorum öne çıkarken, Şii-Sünni ikileminde ise Selefilik öne çıkıyor. İslâm'ın tarih boyunca anayolunu temsil eden yorum ise göz ardı edilmeye çalışılıyor.

"Müslümanların varlıkla imtihanı, yoklukla imtihanından daha ağır..."

Bugün Müslümanlar olarak durumumuzu değerlendirecek olursak düne göre imkânlarımız geliştiği halde, İslâm dünyası birçok konuda maddi varlıklarını geliştirdiği halde pek çok alanda siyasi, iktisadi avantajlar elde ettiği halde daha büyük imtihanlarla karşı karşıyayız. Bizim varlıkla imtihanımız, yoklukla imtihanımızdan daha ağır gidiyor. İslâm dünyasında yaşananlar hesaba katılacak olursa Müslümanların arasına fitne ateşi düşmüştür. Dün sadece Kudüs'e ağıt yakarken bugün Bağdat'a, Şam'a, Kahire'ye ve birçok İslam şehirlerine ağıt yakıyoruz. Akan kanlar yabancı unsurların, işgal güçlerinin akıttığı kanlar değildir. Dün Müslümanların kanlarını başkaları akıtırken bugün Müslümanlar birbirlerinin kanlarını akıtıyor. "Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş olur." Bu ilahi buyruğa rağmen Müslümanlar birçok Müslümanı öldürerek kendilerine bir dünya var etmeye çalışmaktadır. Böyle bir Müslümanlık nereden ve nasıl doğmuştur? Allahu Ekber nidalarıyla birbirine silah çeken Müslümanlar hangi kaynaktan beslenerek ortaya çıktı? Âlimlerin bu konuda taksirleri yok mu?

"Dün Müslümanlar, bugün İslâm tehdit altındadır..."

Bugün birçok İslâm şehrinde yaşananları gören yeni gençler bu silahların ve bombaların arasında büyürken hangi psikoloji ile geleceğe bakacaklar? Dün İslâm dünyasının birçok beldesinde işgaller yaşanırken Müslüman dünyası tehdit altındayken, bugün yaşananlar İslâm'ı tehdit altına almaktadır. Bu yaşananlar karşısında gelecek nesiller her gün kan akıtan İslâmî algıyı sorgulayacak ve kendileriyle İslâmî yapılar arasına mesafeler koyacaklardır. Üzülerek belirtmek isterim ki bugün yaşananlara bakarak hiçbir aklın İslâm'a sempati ile bakması mümkün değildir. Bugüne kadar Müslümanlar başka, İslâm başka yaklaşımı ile, Müslümanların yaptıkları ile İslâm'ı ayırt ederek İslâm'ı anlatan biz davetçiler artık bugünlerden sonra bu ayrımı yaparak bir savunma yapamayız. Çünkü her dini yapı Kur'an'ı ve Sünnet'i kendine teorik olarak rehber edinerek yaptıklarını İslâm'a dayandırmaktadır.

"İslâm âlimlerinden âkil adamlar heyeti oluşturulmalıdır..."

İslâm dünyasını ilgilendiren dinî, içtimaî sorunları aşmak için âkil adamlar heyeti oluşturulmalıdır. Bu heyet gerek teorik sorunlarla ilgilenerek İslâm dünyasına reçeteler sunmalı gerekse kriz masaları oluşturarak fiilî olarak İslâm dünyasında yaşanan çatışmaları önlemelidir. İslâm dünyasında birlikte yaşamanın hukukunu ve ahlakını yeniden inşa etmeliyiz. İslâm İşbirliği Teşkilatı ve bu teşkilatın alt komisyonları aslî görevlerini yeniden hatırlamalıdır.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 4
  • elif ankara 10 yıl önce Şikayet Et
    Değerli başkanım.Lütfen ülkemizdeki şu nifak etkenlerine çok güçlü bir dur çağrısı yapın artık.. Niçin girişimde bulunmuyorsunuz? Normal vatandaşın algılarıyla oynanıyor şu günlerde.Doğru bildiklerimiz yanlış, yanlış bildiklerimizi doğru gösterilir hale geldi. Beynimiz öyle bir dumura uğradı, alıcı ayarlarımız öyle değiştirildi ki, rüyada mıyız, nasıl bir dünya hayatı, nasıl bir müslüman ülke burası diye şok geçiriyoruz. Birisi artık bu nifak ve fitne üretenlere güçlü bir DUR desin.
    Cevapla
  • ahmet uzun 10 yıl önce Şikayet Et
    Fahrettin Albayrak beyefendi... Sizin her cümlenizin altına imza atarım; ancak son cümlenizde su-i zan etmişsiniz.. Teferruat ile furuat ayrımını yapabilecek seviyede ilminiz olduğunu zannediyorum. Cübbeli Hoca'nın, videosunu izlemenizi tavsiye ederim. Namaz da furuattır derken ne anlatmak istiyor, bir bakın isterseniz.. Muhabbetler..
    Cevapla
  • DENİZ DENİZ 10 yıl önce Şikayet Et
    DİKKAT LÜTFEN OKUYUN. doğrudur din adamları kesinlikle riyadan uzak durmalı.yine aynı hassasiyeti torpil hususunda da göstermeli.bilhassa diyanet işleri başkanı gibi birisi kesinlikle birilerini torpille memur yaptırmamalı.
    Cevapla
  • H.Fahrettin ALBAYRAK 10 yıl önce Şikayet Et
    Alimler. Alimlerin iyisi en hayırlımız, kötüs ise en şerlimiz. Kuran ve sünnetten sapmak dalalet, o üzre hayat sürmek istikamettir. İslamda öyle bir anlayış vardır ki mesela, bir bölgedeki alim farz olan ilimleri mahalline aktarmıyorsa o bölgeye en yakın alim bu durumdan sorumlu kabul edilir. Şimdi bunu tersten okuyalım, bir bölgede yanlış itikat ve yorumlarla İslam anlatılıyorsa doğrusunu anlatmak, Kur'an ve Sünnet eksenine çekmek görevi-sorumluluğu kimlerin boynundadır. Rabbim ihlastan ve rızasından ayırmasın ve rızasını gözeten alimleri yanımızdan alıp sayılarını azaltarak bizleri cahil, hodin, söz ve hareketleri muğlak, islamın emirlerine teferruat diyenlere bırakmasın!
    Cevapla
DİĞER HABERLER
MÜSİAD Başkanı Asmalı'dan İsrail iddialarına sert tepki: 'Manipülasyon yapılıyor'
Tokat'ta kırılmanın olduğu fay hattı havadan görüntülendi