İHH, "Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci" raporunu açıkladı

İHH Genel Başkanı Yıldırım: - "Bölgede gerçek bir helalleşme isteniyorsa devletle PKK arasında görüşmelerin yeterli olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bütün bölge ve taraflar arasında helalleşme olmalıdır"

İHH, "Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci" raporunu açıkladı
İHH, "Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci" raporunu açıkladı
GİRİŞ 25.11.2014 15:31 GÜNCELLEME 25.11.2014 15:31

İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım, vakfın "Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci" başlığı altında hazırladığı bildiri ve çalışma raporunu açıkladı.

Fatih'teki İHH Genel Merkezi'nde düzenlenen toplantıda konuşan Yıldırım, yeni raporun 2011-2014 dönemini kapsadığını belirterek, çözüme ilişkin yıllardır süren girişimlerin en çok mevcut hükümet tarafından dikkate alındığını aktardı. Hükümeti, "açılımcı ve çözüm odaklı" olarak tanımlayan Yıldırım, bu özelliklerden doğan fırsatın kaçırılmaması gerektiğine vurgu yaptı.

Yıldırım, ana dil ve yer adlarının kullanımı konusunun önemli olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:

"Sabiha Gökçen isminin mutlaka değiştirilmesi gerektiği ortaya konuldu. Fakat bu süreç devam ederken, sürecin Kürt halkı ve diğer halklar nezdinde oluşturduğu sonuçları da görmek istedik. Bu sadece Kürt meselesi değildir. Bu mesele Ortadoğu'yu ilgilendirmektedir. Çünkü İsrail Mescid-i Aksa'yı yıkabilmek için İslam dünyasının kendi içerisinde uğraşmasını istiyor. Bu nedenle elini Kürt meselesinden çekmiyor."

Mevcut durumda çözüm sürecinin hükümeti de PKK'yı da aştığını öne süren Yıldırım, konunun artık bir halk meselesi olduğunu kaydetti. Yıldırım, 6-7 Ekim olaylarının barışın değerini ortaya koyduğunu belirterek, "O nedenle halk, asla taviz vermek istemiyor. Halk, 'Bizim başka bir üçüncü göze ihtiyacımız yok' diyor. Üçüncü göz halkın kendisidir. O nedenle devlet de PKK da tam olarak ne istediğini ortaya koymalıdır" ifadelerini kullandı.

PKK'nın benimsediği Marksist yapının bölgedeki toplulukları rakip görmesine neden olduğunu anlatan Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:

"PKK, karşı devrim olarak gördüğü bütün örgütleri yok eder ve bunu çok katı bir şekilde uyguladı. Kobani'de de bölgede de uyguladılar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi baskı altına aldılar. En son 6-7 Ekim olaylarında Hüda-Par'a yapılanlar kabul edilemez. Aynı zulmü İslamcılar veya başka gruplar o bölgede PKK mensuplarına yapsaydı, ona karşı da olurduk. Orada kendilerinin dışında herkesi dışlamak için büyük bir zulüm yapıldı."

Taraflar arasında helalleşme

Yıldırım, bölgedeki tek çözümün İslam kardeşliği olduğunu vurgulayarak, "Helalleşme olsun. Ama bu helalleşme, sadece devletle PKK arasında mı olacak? 6-7 Ekim olaylarında veya daha önce İslamcılara yapılanlar, bütün öldürmelerin helalleşmesi kiminle yapılacak? Bölgede gerçek bir helalleşme isteniyorsa devletle PKK arasında görüşmelerin yeterli olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bütün bölge ve taraflar arasında helalleşme olmalıdır" diye konuştu.

Bölgede paralel bir devlet yapılanması kurulduğunu savunan Yıldırım, izinsiz olarak vergi alındığını, yol kontrolü yapıldığını söyledi. Yıldırım, PKK unsurlarının gayrimenkul alım satımında kendi kurallarını insanlara dayattığını belirterek, bu yapının bir an önce bitirilmesi gerektiğini kaydetti.

Yıldırım, devletin sadece PKK ile değil, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bölge halkının görüşlerine de yer vermesi gerektiğini söyledi. Sivil toplum kuruluşlarına çağrı yapan Yıldırım, "Bütün sivil toplum kuruluşları, İslamcılar, liberaller, mollalar, medreseler... Siz bir mono blok oluşturmazsanız devlet sizi niye muhatap alsın?" dedi.

Çözüm, İslam kardeşliği

Çözümün, İslam kardeşliği paydasında buluşmayla mümkün olacağını dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:

"Bize göre tek çözüm; İslam kardeşliğidir. Bunu Öcalan da kabul etmiştir. Diğer partiler mutlaka çözüm sürecine dahil edilmeli. Sürecin sonundaki kazanımlar tam olarak anlatılamadı. Orada sadece iki partinin varlığı söz konusu. Onun için etnik mezhep ayrıştırmasına dayalı siyasetin mutlaka bırakılmasını talep ediyoruz. Mesela, Alevi açılımını çok olumlu buluyoruz. Bu açılım Kürt meselesiyle doğrudan alakalıdır."

Rapordan

Yıldırım, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bütün illeri kapsayan araştırmaları neticesindeki tespitlerini şöyle sıraladı:

"Bölge halkı, 'üçüncü göz biziz' demiştir. Çözüm süreci hükümeti, PKK'yı ve diğer herkesi aşmıştır. Süreç halkındır. Halk sokaklarda silah sesi değil mutlu koşuşturan çocukların sesini duymak istemektedir. Kürt halkının soruna taraf olduğu unutulmamalıdır. Çözüm süreci son dönemde Türkiye dışında yaşanan bölgesel gelişmelerden bağımsız değerlendirilmeyecek şekilde uluslararası bir boyut kazanmıştır. Ortadoğu'daki genel çatışma ve huzursuzluğun farklı farklı aktörlerden kaynaklandığı düşünülse de sorun aslında tek orijinlidir. Çözüm sürecinin devamı esastır. PKK, 6-7 Ekim'de kendi dışında hiçbir yapılanmaya tahammül edemediğini ortaya koymuştur. Çözüm süreci dolayısıyla bölgede asayişi ve güvenliği sağlayacak bir otorite boşluğu oluşmuştur."

Kürt halkının çözüm sürecine inandığını vurgulayan Yıldırım, "6-7 Ekim olayları sonrasında halk, 'Amaç mücadele midir yoksa mücadeleye konu edilen hedeflere ulaşmak mı?' sorusunu sormuştur. Bölgede ortaya çıkan önemli bir durum da örgütlülüğü güçlü İslami sivil toplum kuruluşlarına ve Müslüman kimliğine yönelik saldırıların artmasıdır. Başta bölge milletvekilleri olmak üzere siyasi parti yönetici ve temsilcilerinin, devlet kadrolarının çözümün parçası olmakta, halkın barış talebinin ve sürecin takipçisi olmakta yeterince aktif ve belirleyici aktör olmadığı gözlenmektedir" ifadelerini kullandı.

Yıldırım, bugün Ortadoğu'da İslam'ın ve Müslüman aktörlerin çeşitli oyun ve politikalarla saf dışı bırakılmaya ya da kötü örnekler oluşturularak toplumdan soğutulmaya çalışıldığı genel bir kampanya yürütüldüğünü söyledi.

Çözüme ilişkin öneriler

Yıldırım, tespitlerinin ardından sorunun çözümüne ilişkin önerilerini aktardı.

Silahların kullanılmasına fırsat verilmemesi gerektiğini vurgulayan Yıldırım, devletin kısıtlanan, gasbedilen bütün hakları iade etmesinin zorunlu olduğunu kaydetti. Yıldırım, çözüm sürecinde bölgeyi temsil eden bütün gruplarla görüşülmesinin önemine işaret ederek, şöyle dedi:

"Toplumda öfke, umutsuzluk, acı hissettirecek ifadelerden kaçınılmalıdır. Süreç mutlak olarak devam etmelidir. Öcalan'dan gelen mesajların ikinci ve üçüncü kanallardan aktarılmasının önüne geçilmelidir. Mağduriyet yaşayanların da sorumluluğu devlettedir. Tehdit ve şantaj unsuru olarak kullanan bir dilden uzak durulmalıdır. Bölgedeki tüm grup ve aktörler, sivil toplum sesi yükselmeyen ya da duyulmayan tüm gruplar ivedilikle güçlü bir mono blok oluşturmalıdır. Çözüm süreci ve bölgesel olaylara ilişkin sadece ulusal basın ve kamuoyu değil, uluslararası kamuoyu da bilgilendirilmelidir. Sorunun hukuki, ekonomik ve siyasi yönlerini önceleyen bir yaklaşım benimsenmelidir. Sivil bir anayasa hazırlanmalıdır. Etnik temele dayalı kurucu paradigması, hak ve adalet ekseninde yeniden düzenlenmelidir. Ana dilde eğitim imkanı mevzuat olarak düzenlenmeli ve uygulamaya konulmalıdır. İslami temelde bütün etnik gruplar arasında kardeşlik ve işbirliği ruhu güçlendirilmelidir. Bölgede faaliyet gösteren tüm İslami sivil toplum ve gruplar mazlumların yanında yer almalı. Süreci çözecek politika, adalet ve kardeşlik hukuku üzerine inşa edilmelidir."

KAYNAK: AA
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Türkiye, Irak, Katar ve BAE'nin imzaladığı tarihi anlaşmaya ilişkin ABD'den ilk açıklama!
Şifre Irak hükümet sözcüsünün sözleri mi?