Gezi'de asıl kim nasıl yargılanmalı?
Gezi eylemlerinin devam ettiği 2013 yılı Haziran ayı ortalarında, en büyük tahribatın yaşandığı kentlerden biri olan Ankara’nın Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i yayına davet etmiştim.
- GİRİŞ06.03.2015 07:49
- GÜNCELLEME06.03.2015 09:36
Gökçek, bizim Ankara stüdyosuna bir kamyon dolusu fotoğrafla geldi.
Yakılan halk otobüsleri, ateşe verilen halk otobüslerinin içinde korkudan anne babalarına sarılan çocuklar, alev topuna dönen mağazalar…
Sonra arka arkaya yolun ortasına devrilmiş, camları kırılmış, yakılmış simitçi arabalarının fotoğrafları çıktı karşıma.
Bunlar nedir? Diye araya girip sordum.
Melih Gökçek anlatmaya başladı.
“Belediye olarak engelliler için bir proje uygulamıştık. Kendi ekmeklerini kazansınlar diye, simit arabası tahsis edip, Kızılay’da satış yapmalarına izin verdik. Gezi ayaklanmasına katılanların gözü o kadar kararmıştı ki, engellilerin bu küçük ekmek kapısını bile hedef aldılar. Simit arabalarının camlarını kırdılar, devirdiler, ateşe verdiler.”
Durdum, Kızılay’ın ortasında simit tezgahı başında bekleyen görme engelli birinin halini düşündüm.
Kim bilir neler yaşamış, neler hissetmişti.
Ya da, yürüme engelli bir simit satıcısı, o curcuna içinde kaçıp sığınabilecek bir yer bulabilmiş miydi?
Gezi ayaklanmasının en şiddetli günlerinin yaşandığı Haziran’ın ilk haftası İstanbul’dan bir telefon geldi.
Anne tarafından akrabam olan Abdullah Başçı, hastanenin acil servisine kaldırılmıştı.
Arayan kişiye ne oldu? Diye sorunca şu cevabı aldım.
“İstanbul Tozkoparan’da arabasıyla giderken gezi ayaklanmasına katılan bir grubun yolu kapattığını görmüş. Arabasından inip kalabalıktan yolu açmalarını isteyince, içlerinden biri elindeki bıçağı bizim Abdullah beyin boğazına saplamış. Doktor, “bıçak yarım santim daha içeri girse kendisini kaybetmiştik” demiş.”
Abdullah Başçı, şükür iyileşti ve aramıza geri döndü.
Birilerinin, ekranlardan, gazetelerden ‘haysiyet ayaklanması’ diye yutturdukları şey böyle şeylerdi aslında.
Halk devrimi süsü verilerek halka karşı yapılan bir ayaklanma.
Olaylar devam ederken İstanbul’da bir taksi şoförünün söylediği şu söz aklımdan hiç çıkmaz.
“Abi bu nasıl bir kafadır. Halk otobüsünü yaktıktan sonra içini kütüphaneye çevirmişler!”
Harbiden bu nasıl bir kafadır böyle diye düşünmekten kendimi alamadım.
Son haftalarda gezi eylemlerini yeniden canlandırmak için sürdürülen gayretler gözden kaçmıyor.
Cumhuriyet ve Taraf Gazetesinin attığı manşetlere bu gözle baktığınızda, ülkenin herhangi bir yerinde yaşanan herhangi bir olaydan yeni ayaklanmalar çıkarma gayretlerini açık bir şekilde görebiliyorsunuz.
En son gezi ruhu ile serhildan ruhunu birleştirip sokakları kaosa sürükleme arayışı içindeydiler.
Dolmabahçe bildirisi ile yutkundular.
İçlerinden bazıları “Kürtler bizi sattı” diye bağırmaya başladı.
Bazıları ise ahlaksızca bir yönteme başvurdu.
Gezi eylemleri sırasında Kabataş’ta saldırıya uğradığını söyleyen Zehra Develioğlu ile mülakat yapan kadın gazetecilere karşı bir linç kampanyası başlattılar.
Başörtülü 4 kadın meslektaşımızı sırf başörtülü oldukları için bu kampanyanın hedefine oturttular.
(Elif Çakır, Halime Kökçe, Nihal Bengisu, Hilal Kaplan)
Televizyon ekranlarında “yargılanacaksınız” diye tehditler savurdular.
Bu gazetecilerin tek kabahati ise, “saldırıya uğradım” diyen bir kadınla röportaj yapmaktan ibaretti.
Halbuki, linç kampanyasını başlatan bu gazetecilerin o dönemde neler yaptıkları daha unutulmuş değil.
Örneğin;
-Başka bir ülkede bot kazasında yaralanan bir kişinin fotoğrafını, ‘panzer altında kalan eylemci’ diye yutturmaya çalışan,
-“Polis, ilaçlı su ile sizi zehirleyecek” diye atılan yalan twitleri, sosyal medya da doğruymuş gibi yaygınlaştıran,
-“Polis portakal gazı ile halkı zehirliyor” diye sözde devrim ruhunu pohpohlamaya çalışan,
-“Polis Dolmabahçe Ofisi’ni niye koruyor ki?” diyerek darbe çağrısı yapan,
-Çalıştığı kurumun tahrip edilen canlı yayın aracının önünde gülümseyerek poz veren adamlar-kadınlar, bugün bu ahlak yoksunu kampanyanın başrollerini paylaşıyor.
Hani birine “sen yalancının tekisin!” Diyecek birileri varsa, bu tipler bu yaftayı herkesten çok daha fazla hak ediyor.
Eğer ortada Gezi eylemleri ile halkı ayaklanmaya sevk etmek suçunu işleyen birileri varsa, bu kişileri bu pis kampanyayı yürütenler arasında aramaktır gerekli olan.
Eğer bu nedenle birileri hukuk önüne çıkmayı hak ediyorsa, yargılanmayı da en fazla bunlar hak ediyor.
Yorumlar9