Hanefi Avcı: Keşke polis olmasaydım

Görev yaptığı dönemde işkence yöntemlerine başvurduğunu söyleyen Hanefi Avcı, "Keşke polis olmasaydım" dedi.

Hanefi Avcı: Keşke polis olmasaydım
Hanefi Avcı: Keşke polis olmasaydım
GİRİŞ 15.02.2016 11:01 GÜNCELLEME 15.02.2016 11:01

34 yıllık polislik hayatında Terörle Mücadele’den İstihbarat’a, Emniyet’in çeşitli kademelerinde görev yapan Hanefi Avcı, Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı’na kadar yükseldi. Ağustos 2010’da “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabı yazdı. 28 Eylül 2010’da, “Devrimci Karargâh Örgütü” üyesi olduğu suçlamasıyla tutuklandı, Silivri Cezaevi’ne konuldu. 49 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı. Davanın, “Gülen Cemaati’nin komplosu olduğunu” iddia etti. Yaklaşık 4 yılını hapiste geçirdi. Anayasa Mahkemesi'nin yargılama sürecinde hak ihlali tespit etmesi neticesinde 20 Haziran 2014’te tahliye oldu. Avcı, Habertürk'e verdiği röportajda, "Keşke polis olmasaydım" dedi;

İşkenceyi sormuştum...

O yöntemleri makul kabul etmeyiz. Hatta, terörü daha da yükseltir. Bizzat o yöntemleri uyguladınız ama... Bu ülke sistemli bir terörle mücadele yöntemi ortaya koymadı. Bu insanlar kimdir, ne yapıyor, nereye varmak istiyorlar, iyi anlamak lazım. Adamları iyi tanımlarsanız, nasıl mücadele edeceğinizi bilirsiniz. Görev yaptığım dönemde bir sol terör vardı ama daha tanımlanmamıştı bile. İnancı, felsefesi, eylem tarzı neydi, hiçbirini bilmiyordum. 1980 yılında Emniyet’te Terörle Mücadele biriminde çalışmaya başladım. İşçi Partisi’nin gazetelerini okuyarak bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Polis Akademisi mezunuyum ama devlet bana hiçbir şey anlatmadı. “Marx kimdir”i bile! Benden sonrakiler de böyleydi.

İlk sorgunuzu hatırlıyor musunuz?

Bir önceki örgüt mensubundan aldığımız bilgiyi elimizdeki yeni mensuba soruyorduk. Şiddet ne zaman devreye giriyordu peki? Devlet, soruşturma biçimi olarak bize bir şey sunmadığı için, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Sorgu tekniğini bile bilmiyoruz. Hiçbir uzmanlaşma olmadığı için “Benden önceki ne yapmış?’’ diye baktım. Asayiş polisi, gelen suçluya tekme tokat girer, “Anlat’’ diye başlardı sorguya örneğin. Belki daha büyük illerde polisler arasında biraz daha vasıflı insanlar vardı ama küçük yerlerde durumumuz zordu.

Sizden önceki işkenceyle sorgulamış diye “Ben de öyle yapayım’’ mı dediniz?

Bakıyorsunuz, sorgulama yöntemi tekme tokatla başlıyor. Böyle bir anlayış vardı. Vatandaş bile alışmıştı, dilekçe veriyordu. “Bana eylem yapıldı ama polis adamı yeterince dövmediği için konuşturamadılar, şikâyetçiyim” diye. Toplum bile kanıksamış. Üst makam sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranıyordu ama hepsinin haberi vardı.

Ne oldu da vicdan muhasebesi yaptınız?

Bazen karşılaştığınız kişiler, onların anlattıkları... Yıllardan beri biriken bir durum diyelim. Sorguladığım insanlar da, aslında kendi çerçevelerinden, bu ülkede her şeyin adil ve eşit olmasını isteyen insanlardı. Ama yaptıklarını tasvip etmek mümkün değil. Vicdanın devreye girmesi bazen geç olabiliyor. 28 Kasım 2015’te Diyarbakır’da öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin avukatı, sizin geçmişte Elçi’ye işkence yaptığınızı iddia etti. Yalan söylüyor. Ben Diyarbakır’da polis gibi davranmadım. Herkes biliyor. Tahir Elçi hiç kimseye, ailesine bile böyle bir şey söylememiş. Ayrıca karşılaştık konuştuk, bana da böyle bir şey söylemedi. O dönem görevim o değildi. Biraz isminiz biliniyorsa sadece sizi görüyorlar, başka bir şey değil.

Kişileri yargılayalım ama var olan sistemi, insanları buna iteni konuşalım. Hangi şartlar bizi bu noktaya getirdi? Yetiştirilme tarzımız mı, eğitim sistemi mi, hukuk sistemi mi?Yani sizin dönemde bir polisin yetişme ve zihniyet açısından başka türlü davranması mümkün değil miydi?

Tabii ki, onu anlatmaya çalışıyorum. O günün şartları, görev anlayışı oydu. Bu şartları değiştirmek konusunda yapacağınız hiçbir şey yok. Bugün de aynı durum, şekil değiştirerek devam ediyor maalesef.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Dışişleri Bakanlığı'ndan son dakika 1915 mesajı!
Türkiye müjdeleri peş peşe açıklarken skandal petrol bildirisi! Rahatsız oldular