Operasyon öncesi Türkiye'yi bekleyen tehlike!

Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, İdlib operasyonu öncesi bölgede yaşanan karışıklığın altını çizerek Türkiye adına oluşabilecek tehlikelere dikkat çekti.

GİRİŞ 09.10.2017 17:07 GÜNCELLEME 09.10.2017 17:15
Bu Habere 25 Yorum Yapılmış

Türkiye, Astana sürecinde garantör ülkelerce mutabık kalınan angajman kuralları çerçevesinde İdlib operasyonu için düğmeye bastı. Operasyon kapsamında, Türk askeri bugün Suriye sınırını geçerek İdlib'e girdi. 

Tüm bu gelişmeler yaşandığı bölgede, dün savaş uçakları İdlib'i bombalamış 12 sivil hayatını kaybederken, 15 kişi de yaralanmıştı.

Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, Facebook hesabından dünkü saldırıdan ajanslara düşen videoyu paylaşarak, İdlib operasyonu öncesi bölgede yaşanan karışıklığa değindi. Ağar, operasyonda Türkiye adına oluşabilecek tehlikelere dikkat çekti.

İşte Abdullah Ağar'ın sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı analizi; "‪İdlib sürecinin başladığı gün (dün) HTŞ’nin Hama'nın kuzeyinde yaşanan çatışmalarda Rejim’e bağlı 100’den fazla milisi öldürmesi/200’den fazla milisin yaralanması ve silah depolarının ele geçirilmesiyle sonuçlanan olaydan sonra Rejim/Rus uçaklarının İdlib Muaret el Numan’a yönelik hava akını düzenlemesi, içlerinde çocukların da bulunduğu 12 kişinin ölmesi 15 kişinin yaralanmasıyla Türkiye’ye yönelik ortaya çıkan itham ve suçlamalar İDLİB SÜRECİNİN ne kadar zorlu-kırılgan-provakasyon ve manipülasyona açık olduğunu ispat ediyor. ‬ Her tür tuzağa dikkat edilmesi gerekiyor. En önemli konuların başında da İdlib üzerinden Rejim ve Ruslara bir tehdit ürememesi ve Rejim/Rusya’nın bunu gerekçe göstererek sivillerin de maruz kaldığı ölümcül etkisinin İdlib bölgesinde görülmemesi geliyor."

OPERASYONUN DİĞER RİSKLERİ

Anadolu Ajansı'da (AA) bu sabah yayımladığı analiz ile operasyonda olası tehlikeleri sıraladı. AA, düzenlenen operasyon bir düşman unsura karşı saldırı niteliğinden çok önleyici bir mahiyete sahiptir. Yine de bazı riskleri barındırdığı açıktır. Her şeyden önce bu hamlenin sınır dışı bir operasyon olduğu unutulmamalı. Türkiye’nin Suriye halkı nezdinde sahip olduğu güven ve itibar risk derecesini düşürmektedir. Gerek İdlib yerel yöneticileri gerekse bu bölgede HTŞ içinde yer alan silahlı gruplardan arka arkaya gelen açıklamalar Türkiye’nin İdlib’deki varlığını memnuniyetle karşıladıklarını göstermektedir. Yine de küçük bazı grupların grup asabiyesi ve çıkarını ön plana çıkardıkları ve Türkiye’nin kendine müzahir gruplarla birlikte İdlib’de yer almasını sorunsallaştırdıkları anlaşılmaktadır. Bu grupların da ikna edilmesi ve Türk askeri kuvvetleri ile karşı karşıya kalmamaları için yer değiştirmelerine yönelik çabalar devam etmektedir.

Cumartesi günü HTŞ yönetiminden yapılan resmi açıklamada ise iki husus dikkat çekmekteydi. Birincisi Türkiye’ye karşı oldukça dikkatli bir dil kullanılmasıydı. Bunun başlıca sebebi HTŞ çatısı altındaki birçok grubun ve İdlib ahalisinin Türkiye’ye duyduğu güvendir. Açıklamada dikkat çeken ikinci nokta ise İdlib’e girmesi beklenen ÖSO unsurlarına yönelik kullanılan ağır ifadelerdi. Açıklamada bu grupların Rusya ile işbirliği içinde hareket ettiklerinin varsayılacağı ifade edilmiştir. İdlib’e yönlendirilecek ÖSO unsurlarının dikkatli bir şekilde seçilmesi çatışma riskini düşüren bir faktör olacaktır.

Ayrıca tek risk faktörü, Türk askeri unsurlarının İdlib’de bulunmasını istemeyen bazı muhalif gruplar değildir. Bu anlamda Esed rejimi de bir risk unsurudur ve rejim ile destekçisi unsurların sabotajları karşısında dikkatli olunmalıdır. Bu hususta Rusya’ya önemli bir sorumluluk düşmektedir.

Suriye krizinin artık askeri yöntemlerle çözülemeyeceği görüşü üzerinde mutabakat sağlanmış bir husus. Hava kuvvetlerini kullanmaktan çekinmeyen Rusya ile Esed rejimini askeri yöntemlerle dengelemenin kolay olmadığı da uzun süredir tecrübe edilmiş bir olgu. Hava saldırılarına yalnızca silahlı gruplar değil aynı zamanda sivil halk da hedef olmaktadır. Kısacası askeri yöntemlerde ısrar etmenin maliyeti ile yüz yüze kalanlar Suriye halkı ve krizden en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen Türkiye’dir. Müzakareye ağırlık verilmesi de Esed rejiminin kazandığı anlamına gelmez. Kendi ülkesini harabeye çeviren ve bu çerçevede gücü tükendiğinde Rusya, İran ve Hizbullah’ı devreye sokan bir rejimin zafer elde etmesi ve meşruiyet kazanması söz konusu olamaz. Müzakere sürecinden anlamlı bir sonuç çıkması için Rusya ve rejimin saldırılarını durdurması ve Suriye muhalefetine karşı inandırıcı olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde muhalif grupların üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi zor olacaktır.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 25
  • abdullah 6 yıl önce Şikayet Et
    zafer bizimdir allah yar ve yardimciniz olsun .
    Cevapla
  • aynen 6 yıl önce Şikayet Et
    hicbir sey olmaz allahin izni ile durmamiz tehlike gecbile kalindi
    Cevapla
  • aziz 6 yıl önce Şikayet Et
    tehlikesiz savaş varda bizim mi haberimiz yok. Savaş demek tehlike demek risk demek Zorluk demek.
    Cevapla
  • RAM 6 yıl önce Şikayet Et
    Peki oraya girmeden bu iş nasıl çözülecek, oraya askeri sokan adamlar illaki tüm riskleri hesap etmişlerdir
    Cevapla
  • Mizah 6 yıl önce Şikayet Et
    Riskin en büyüğü ABD , gerisi kolay. Onlar bizim insanımız , ajanları temizledik mi iş biter.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Türk havacılığının altın çağı! TEBER Güdüm Kiti atış testi!
Hizbullah'tan İsrail'e operasyon! Füzeler peş peşe fırlatıldı