Kahramanlar için bu son 28 şubat olsun!

28 Şubat döneminde bile FETÖ'nün ihanetini dillendiren araştırmacı-yazar Burak Çileli, o dönemden bu yana mücadelesi boyunca yaşadığı hukuk macerasını Haber7'ye anlattı. İhanetin ortaya çıktığı günümüzde bile FETÖ uzantılarının etkisi neticesinde zindana atılan dostlarının adalete ulaşmasını istiyor.

Kahramanlar için bu son 28 şubat olsun!
Kahramanlar için bu son 28 şubat olsun!
GİRİŞ 13.02.2018 16:41 GÜNCELLEME 13.02.2018 17:08
Bu Habere 11 Yorum Yapılmış

Haber7.com / Röportaj: Elif Erdiş

28 Şubat döneminde FETÖ'nün tekerine çomak sokan ve Türkiye'nin bugün FETÖ ağından kurtulmasının önünü çeken kahramanlar, hala demir parmaklıklar ardında adalet bekliyor. Bu kahramanlar için "Bu Son 28 Şubat Olsun!" diyen araştırmacı-yazar Burak Çileli, FETÖ ihanetine direndiği için yaşadığı geçen zulümleri Haber7'ye anlattı.

 

28 ŞUBAT MİLLETE YAPILAN DARBEDİR

30 yıla yakın gazeteci-yazar kimliğiyle faaliyette bulundunuz. 28 Şubat süreci sizi nasıl etkiledi? 

Ben o dönemde 3 aylık kültür-sanat dergisi Akademya’yı çıkarıyordum. Ayrıca Beyoğlu Tarık Zafer Tunaya kültür merkezinde Kültür A.Ş. bünyesinde aylık periyodlarla konferans ve panel organizasyonları tertipliyordum. Yani yaptığım faaliyetin çerçevesi buydu. Bu bile, o süreçte vesayetçi odakları rahatsız etmeye yetti. 28 Şubat’ın, önceki darbelerden farkı, asıl millete karşı yapılmış olması. O günleri yaşayanlar, darbecilerin “irtica PKK’dan daha tehlikelidir” söylemini hatırlarlar. Tabandan edindikleri tehdit algısının sembolü olarak görüyorlardı Merhum Erbakan’ı. Onun şahsında Anadolu insanını bertaraf etmek istiyorlardı.

DARBE ÖNCESİ KATLİAM HAZIRLIKLARI YAPILDI

Özel timin elindeki ağır silahların alınmak istenmesi, pompalı tüfek satışına getirilen kısıtlama, hükümet darbesinden öte, bir katliama hazırlandıklarının işaretleriydi. Benzer durum, dağılma sürecindeki eski Yugoslavya’da da yaşanmıştı; ezici çoğunluğu Sırplardan oluşan Yugoslav ordusu, sözde güvenlik gerekçesiyle ev ev silah araması yapıyordu başlarda. Sonra Boşnakların başına gelenleri biliyorsunuz.

1998’de Salih Mirzabeyoğlu’nun tutuklanmasına müteakip, şahsım aleyhinde takip-tarassut çemberinin daraldığını hissetmeye başladım. 28 Şubat’ın yıl dönümündeyse, “28 Şubat Neyin Başlangıcı?” adıyla bir panel düzenledim. Sene 1999... 28 Şubatçı zihniyetin gemi azıya aldığı sene yani! O paneldeki değerlendirmelerim, onları fena hâlde rahatsız etmiş! Bilhassa 28 Şubat’ın perde arkası beyin takımından Emekli Orgeneral Kemal Yavuz hakkında söylediklerim... İlginçtir ki bu kişi daha sonra, Salih Mirzabeyoğlu’na Kartal Cezaevi’nden itibaren uygulanmaya başlanan Telegram adı verilen zihin kontrolü operasyonunun bir aşamasında, sevkedildiği Pendik Adliye’sinde kurulan “askerî mahkeme” mizanseninde rol alacaktı. 

Panel gerekçesiyle mi tutuklandınız?  

TERÖRİST BAŞI VE AVANESİ DARBECİLERİN GILMANI

Hayır. Bugün FETÖ’den cezaevinde bulunan, dönemin Terörle Mücadele Şubesi’nde, sağ masanın başındaki komiser, başörtüsü yasağını protesto gösterilerinde gözaltına aldığı Akademya okuyucuları vasıtasıyla, “suyumun ısındığı” yolunda tehditler yolluyordu şahsıma! Salih Mirzabeyoğlu’nun o süreçte terörist başı Fetullah ve avanesine “gılman” tabirini yakıştırdığını bilenler bilir. Gılman, yani hizmetçi oğlan!.. Onlar o süreçte 28 Şubatçılara düpedüz gılmanlık ediyorlardı!

28 Şubat ile ilgili panelin kasedinin bir kopyasını, Bandırma Cezaevi’ni ziyarete gittiğimde tutuklu arkadaşlarıma götürmüştüm. Cezaevinin dış güvenliğinden sorumlu Tugay Komutanı, görev alanına girmediği ve hiç yetkisi olmadığı hâlde kasedi dinlemiş, ziyaret çıkışında beni gözaltına aldırmaya kalkmıştı. O gün cezaevi idaresi, tutuklular ve asker arasında yaşanan gerginlik neredeyse fiilî çatışmaya dönüşecekti. Sonra Tugay Komutanının, yasa dışı Batı Çalışma Grubu (BÇG)’den olduğunu öğrendim. Dediğim gibi, o süreçte yaptığım faaliyetler ve bilhassa “28 Şubat Neyin Başlangıcı?” paneli, birilerini fena rahatsız etmişti. Ancak elle tutulur bir gerekçe bulamadıkları, diğer bir ifadeyle, yaptığım faaliyetlerin çerçevesi hiçbir komploya müsait olmadığı için 1999 Ağustos’una kadar takip, tarassut ve tehdit çemberi altında faaliyetlerime devam ettim. 17 Ağustos depremi sonrasında vatandaşların çoğu gibi ben de dışarıda çadırda kalıyordum. Eyüp Gümüşsuyu sırtlarında, Kaşgarî Camiî’nin bahçesinde, ailelerimizle beraber küçük bir çadır grubu kurmuştuk arkadaşlarla.

Necip Fazıl’ın kitaplarında yer yer konu ettiği Kaşgarî Camiî mi? 

Evet. Seyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri ile tanışıp sohbetlerine devam ettiği, eskiden dergâh olan meşhur Kaşgârî Camiî. Necip Fazıl’dan dolayı oranın mânâsı büyüktür bizler için. Deprem sonrası ikinci haftaydı sanırım; polislerin gece sabaha karşı, ellerinde uzun namlulu silahlarla, sanki silahlı çatışmaya gelmiş gibi zırhlı vaziyette cami avlusunu bastıklarını dün gibi hatırlıyorum. Ne olduğunu anlamadan çadırlarında uykudan fırlayan küçük çocukların ağlaşma sesleri hâlâ kulaklarımda! Gözaltına alındığım 30 kişiyle beraber, Emniyet’e götürülürken bir tek bana arkadan ve ters kelepçe takılmıştı! Emniyet’e vardığımızda, sağ masanın başındaki FETÖ’cü komiserin bana ilk söylediği şu oldu: “Kimi gözaltına alsak, senin arkadaşın çıkıyor. 83 tane adamın dosyasında senin ismin geçiyor. Bu iş buraya kadar.” Yani ben dergi çıkararak ve kültür-sanat faaliyetleri organize ederek taban çalışması yapıyormuşum! Darbecilerden emir alan “Gılman” komiserin muhakeme metoduna bakar mısınız?

"MEHMET ALİ BİRAND İLE BİRLİKTE İSLAMİ DAVADAN YARGILANDIM"

Neticede tutuklanıp cezaevine konuldunuz...

Metris Cezaevi’ne... Tutukluluk sürecindeyse, cezaevinde bize, dışarıda ziyaretçilerimize yapılan baskı ve zulümleri saymakla bitiremem. Hukuk tamamen rafa kaldırılmış, hukuku uygulama durumunda olanlar, âdeta bir akıl tutulması girdabına kapılmışlardı. Cezaevindeyken bana bir de Gazeteci Mehmet Ali Birand ile beraber, Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından, “İBDA-C örgütüne, birlikte yardım ve yataklık” davası açılmıştı, inanabiliyor musunuz? Bu kadar saçma bir iddiayı kendisi de fazla absürd bulmuş olacak ki, aynı DGM, sonradan bu dosyadan beraat verdi ikimize de.

Sizin bir de ikinci kez tutuklanmanız söz konusu. Toplam 13 seneyi bulan hapis hayatınız...

İlk tutukluluğumdan tahliye edildikten sonra bu kez önce Yeni Nizam, ardından Beklenen Nizam adında dergileri çıkararak gazetecilik hayatıma devam ettim. Bu arada sağ masanın başındaki komiser değişmiş, yeni bir FETÖ’cü komiser gelmişti. 15 Temmuz’dan sonra tutuklandı. Şimdiyse ev hapsinde. Ayrıca Salih Mirzabeyoğlu’na cihazla yapılan zihin yönlendirme operasyonunda, cihazın başındaki etkin isimlerden biridir o komiser. Ben ilk tutukluluğumun Kartal Cezaevi safhasında, Mirzabeyoğlu’na yapılan Telegram işkencesinin yakın şahidi olduğum için, tahliye olur olmaz kendimi bu proje hakkında araştırmaya adadım.

O süreçte Mirzabeyoğlu, Telegram adında bir kitap yayınladı. Kitapta projenin başındaki bazı isimleri deşifre ediyordu. Bunlardan biri, içinde şarkıcı Çelik Erişçi’nin de yer aldığı “Dost Tarikatı” adı verilen şamanist bir yapılanmaydı. Tarikatın başında, her fırsatta 28 Şubat’ın perde arkasında bulunduğunu ima eden İhsan Güven adında emekli bir binbaşı bulunuyordu. İhsan Güven, 27 Mayıs cuntasında Millî Birlik Komitesi raportörü olarak görev yapmış, sonra kendi aralarındaki çekişmeler neticesinde emekliye sevk edilmiş, etkin bir isim. Sonrasında “irtica” ile mücadelede, çevredaşlık ilişkileri üzerinden, yasadışı faaliyetler yürüten biri. Mirzabeyoğlu’na yönelik zihin yönlendirme operasyonu da yine bu cümleden bir iş!..

"TELEGRAM DAVASINI ÜSTÜME ATTILAR"

Ben Telegram ile beraber “Dost Tarikatı”  adlı yapılanma hakkında yazılar yazıyordum. İşin içinde yer alanlar açısından yine rahatsızlık sebebi tabiî! Belli bir süre sonra İhsan Güven ve eşi öldürüldüler. Bu olay, mevzuyu kurcalayan bana kumpas kurmak için fırsat kollayanlar yönünden bulunmaz bir malzemeydi. Yanıma, birisi hariç hiç tanımadığım 3 kişi de eklenip, yazılarım da “cinayet delili” olarak savcının önüne konulup, 5 kişiyle beraber “cinayet failleri” suçlamasıyla tutuklandık. Bu kez kendilerince “altın vuruş” yapmışlardı!

10 senelik tutukluluk sürecimizde, yargılandığımız 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başındaki Hakim, Ergenekon soruşturması kapsamında açığa alındı.

Hakimin emir-komuta zinciri içinde iş gördüğünü anlamak için darbe heveslisi Orgeneral Şener Eruygur’un eşinin, bir telefon konuşmasında, “14. Ağır Ceza Mahkemesi bizden” tarzındaki beyanına bakmak yeter. Eruygur, aynı zamanda 1999 senesinde, Metris Cezaevi’nde Mirzabeyoğlu’na yönelik suikast tezgâhının da başındaki isim. Hakimin görevden el çektirilmesinden sonra değişen heyet, dava dosyamızda yer alan hukuksuzlukları görmezden gelmeye devam etti ve 5 kişiye ömür boyu ağırlaştırılmış müebbed hapis cezası verdi!

Sonra bu heyetin FETÖ’cü olduğu açığa çıktı! Şimdi eşleriyle beraber hepsi hapisteler! Nasıl bir seri kumpas tezgahına düştüğümüzü görebiliyor musunuz?

YENİDEN YARGILAMA İLE SUÇSUZLUĞU AÇIĞA ÇIKTI

Peki bunca vartayı atlattıktan sonra nasıl tahliye oldunuz?

Anayasa Mahkemesi, Avukatlarımızın başvurusu neticesinde, skandal çapındaki hukuksuzluğu gördü ve yeniden yargılanmak üzere dosyamızı 14. Ağır Ceza Mahkemesine iletti. Mahkeme, önce 28 Şubatçılardan, sonra ise onların “gılmanları” olan FETÖ’cülerden temzilendiği için, yapılan yeniden yargılama neticesinde suçsuzluğumuz açığa çıktı. Beraat ettik yani.

ONUN GİBİ BİR ÇOK FETÖ MAĞDURU HALA ADALET BEKLİYOR

Kaç senedir dışarıdasınız?

İki buçuk sene oldu. 5 mağdur olarak dışarıdayız ama geride bıraktıklarımızı düşündükçe burukluk yaşıyorum. Ziyaretine gidebildiğim hapishane arkadaşlarımı hâlâ demir parmaklıklar arkasında görmek, yüreğimi burkuyor. Gerek kendileri gerekse aileleri, her ne kadar sabır, metanet ve tevekkül gösterseler de, içten içe nasıl bir dram yaşadıklarını, hayatının 13 senesi hapiste geçmiş biri olarak tahmin edebiliyorum. 23 senedir cezaevinde olanlar var ve üzerine atılı suçlar, kargaları bile güldürecek cinsten!

28 Şubat mağdurlarının yaşadığı bu drama bir ân evvel son verilmeli. Yeni Nizam Yeni İnsan Derneği (YENİNDER) olarak bizler, elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz inşallah.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 11
  • Mehmet 6 yıl önce Şikayet Et
    28 Şubat despotları, ağırlaştırılmış ceza ile yargılandılar ve hepsi berat etti. Ama 28 şubat mağdurları hala cezaevindeler. Bu nasıl adalet, bu izahı zor durum Yeni Türkiye'ye yakışmaz. Yetkililer hemen bu işe el atmalı ve bu zulmün devam etmesine engel olmalıdırlar...
    Cevapla
  • Mehmet 6 yıl önce Şikayet Et
    Eğer hala 28 şubat mağdurları varsa, o zaman adalette bir arpa boyu yol almamışız demektir. Bu da Yeni Türkiye'nin ayıbıdır, bu ayıbı derhal ve suratla gidermelidirler. Hükümetin işi çok olduğunu biliyorum, ama bu 28 Şubat mağdurları birinci sıraya alınmalı ve bu mağdurların mağduriyetleri en kısa sürede son bulmalıdır. "Geciken adalet adalet değildir". Ben bu haberi okuyunca çok üzüldüm, demek hala o karanlık, despot, zalim, faşist 28 Şubat mağdurları var he...
    Cevapla
  • Adanalı 6 yıl önce Şikayet Et
    Ak Parti içerisinde 28 şubat bitti mi? Bakınız Adana teşkilatı.
    Cevapla
  • Yörük GURD 6 yıl önce Şikayet Et
    Hâlâ tutuklu olduklarına inanamıyorum !!! Vatan hainliği-bölücülüğü sabitlenmiş -cinsel istismarda bulunmuşlar- dışında ki tüm tutuklular, uygun şartlara bağlı kalarak, genel af çıkarılabilir.
    Cevapla
  • Ali Ali 6 yıl önce Şikayet Et
    Cumhuriyet savcıları hakim meslektaşları hakkında bağımsız ve tarafsız bir şekilde davranıp onların hakkında soruşturma açılması isteminde bulunursa herşey normale döner
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
UNRWA Başkanı Lazzarini, İsrail’in yardım ajansını neden kapattırmaya çalıştığını açıkladı
İsrail Refah karşılığında ABD'nin isteğini kabul etti iddiası