SADKOM'dan Suriye için olasılık hesapları ve konvansiyonel stratejiler raporu

“Suriye konusunda üretilecek onlarca olasılık üzerine üretilmesi gereken yüzlerce strateji ışığında her ne olursa olsun menzilinden çıkmayacak konvansiyonel olan-olmayan saha ve diplomasi alanında sürdürülebilir politikalar üretmek, hedeflenen nihai amaca ulaşmada öncelikli yol olarak karşımıza çıkmaktadır.”

SADKOM'dan Suriye için olasılık hesapları ve konvansiyonel stratejiler raporu
SADKOM'dan Suriye için olasılık hesapları ve konvansiyonel stratejiler raporu
GİRİŞ 23.03.2020 15:20 GÜNCELLEME 23.03.2020 16:04

Türkiye, jeopolitik ve stratejik konumu nedeni ile birçok konuda üretilmiş stratejik planların direkt muhatabı olmaktadır. Bu da bizi, olan ve olabilecek her türlü duruma istinaden analiz, olasılıkların değerlendirilmesi, stratejik düşünce ve planlama süreçlerine daha fazla önem vermemizi ve bu alanda faaliyet gösteren kurum, kuruluş ve sivil insiyatiflerin tüm enerjilerini bu alanlara kaydırmalarını zorunlu kılmaktadır.

 

 

Düşünceye hükmeden, düşünceleri yönlendirebilen güçler dünyada söz sahibi olmakta ve dengeler savaşı da bu güçler tarafından dizayn edilmektedir. Kavramlardan, reelde anlaşılan tüm anlamlara kadar algıya hükmeden güçler, dilediklerini bireylere ve toplumlara yüklemektedir. Böyle bir anlayış, günden güne hiç olmayan veya olmamış fiilleri toplumlara gerçekten öyleymiş algısının yerleşmesine ve algıda kalıcı hale getirilmesine sebep olmaktadır.

Bugün, Suriye meselesine bakmamız gereken pencere tam da bu noktadır. Aslında gerçekten gerçek olan nedir? Bu sorunun cevabı için; üretilecek onlarca olasılık üzerinden yüzlerce strateji gerekir. Bu, her ne olursa olsun kazanmak için gerekli olan ön şartlardan biridir. Doğru analiz için doğru tespit şarttır. Doğru strateji ve doğru hedefler için de, doğru tespit ve analiz şarttır. Doğru tespit ve analiz konusunda devlet yönetiminde olasılıklar ve olasılıklara göre üretilmiş stratejiler vardır. Neticede stratejinin merkezinde devletin varlığı, bölünmez bütünlüğü ve çıkarları esastır. Diğer tüm stratejik çalışmalar bu temel üzerine geliştirilir.

 

 

SURİYE’DE NELER OLUYOR?

Suriye’yi yalnızca Esad bağlamında değerlendirmek bütünüyle yanlış olabileceği gibi son dönemde özellikle karşı karşıya geldiğimiz Rusya merkezinde de ele almak yanlış olacaktır. Suriye; Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki konumu, batılı sapkın tarikatlerin hedefleri, dünyanın hatırı sayılır enerji koridorlarından olması, petrol yatakları, su kanalları, Türkiye ile olan derin bağları, Avrupa ile olan sözleşmeli bağımlılıkları ve tüm bunlardan kaynaklı olarak İsrail, Amerika, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya ve İran’ın direkt diğer batılı ülkelerinde sair nedenlerden dolayı ilgi duyduğu stratejik açıdan çok önemli bir ülke konumundadır. Bu nedenle yine bu bölgede DAEŞ, Haşdi Şabi, PYD/YPG gibi terör örgütlerinin yanı sıra diğer illegal milis gruplara yoğun olarak varlıklarını sürdürmektedir.

Peki, Suriye konusu sadece Suriye’nin dünü ve bugünü incelenerek çözümlenebilir mi? Tabi ki hayır… Dünya, fikri alanda konvansiyonel silahların illegal yöntemlerle ve uzun süreli planlarla birbirini tetikleyen unsurların birbiri ardına gelmesi ve bu süreçlerin sorunsuz şekilde yürümesi ile yönetilmekte, yönlendirilmektedir. Burada özellikle kullanılan ve özenle seçilen mitler üzerinden de ilgili mesajlar muhataplarına iletilmektedir. Tüm bu süreçler işletilirken toplumların algısını dağıtan ve istedikleri alanlara yönelten, tüm dünyanın davranış şekillerini analiz eden ve fikri konvansiyonel silahlara sahip, legal olan ve illegal faaliyetlerde bulunan yapılara malzeme tedariki sağlayan, big data, yapay zeka teknolojisi, sosyal medya etkisi ve web tabanlı yazılımlar, günümüzde en önemli stratejik lojistik güçler olarak karşımıza çıkmaktadır.

OLASILIKLAR VE STRATEJİLER

İran ve Lübnan (Kasım Süleymani Milisleri, Hizbullah Şii Milisler vb.) topyekün Esad rejimini destekliyorsa, Rusya ile konjonktüre bağlı bir işbirliğinin olduğunu, fakat dayanışmanın olmadığını kabul edebiliriz. Bu gruplar, Türkiye’nin desteğini almış Özgür Suriye Ordusu’nu (İdlib özelinde HTŞ Tahrir El Şam etkisi) ne kadar rahatsız edebilir, bunu doğru analiz etmek gerekir. Çünkü Türkiye, askerlerinin şehadeti uğruna bölgede insiyatifi almak ve bölgeyi terör gruplarından arındırmak için var gücü ile ÖSO’ya destek sağlayabiliyorken, Rusya ve ABD gibi ülkeler (ki buna İran’da dahil edilmeli), rejim güçlerine verdikleri destekleri menfaatleri doğrultusunda (Mahir Esad – İran örneği) mücadelenin seyrine bağlı olarak değiştirebilmekte ve farklı aksiyonlara kolayca yönelebilmektedir.

Burada dikkat edilmesi gereken diğer hususlar;

Şii milisler ve Hizbullah, rejimin desteklenmesi gerektiğine ne kadar inançlıdır?
Özgür Suriye Ordusu ve HTŞ verdikleri mücadeleye ne kadar inanmaktadır?
HTŞ’nin diğer amaçları ve hedefleri neler?
Terör gruplarına, rejime ve milislere silah ve mühimmat desteği veren ABD ve Rusya; Türkiye’nin desteğini alan modern silahlarla ve teknoloji ile sahada aktif varlığını sürdüren gruplara karşı ne kadar mücadele edebilir?

Sahada Suriye halkının baskı ve şiddet yanlısı Esad’ı desteklemediği açıkça görülmektedir. Kaldı ki rejim ordusu da yıllardır süren ve her geçen gün daha da kötüye giden bu durum karşısında psikolojik olarak yorgun düşmüş ve ordu kimliğini de kaybetmiş, herhangi bir örgüt unsuru gibi rejim güçleri olarak adlandırılmaktadır. Aslında ABD bölgede sessizliğe çekildiği andan itibaren bu daha net ortaya çıkmış böylece Rusya, bölgede tüm Avrupa’nın gözleri önünde bir anda ortada kalarak aslında yüklenemeyeceği çok büyük bir sorumluluğu almak durumunda kalmıştır. Bu da Rusya’nın ciddi anlamda çıkmaza girmesine ve sahada çok büyük yanlışlar yapmasına neden olmuştur. İran ise zaman kazanabilmek adına Serakib ve İdlib bölgelerine milis tedariki yapmaktan öte sahada artık hiçbir varlık gösterememektedir.

SAHA NEDİR?

Harp, yalnızca silahla yapılmaz. Harp; özelden genele, bireyden kurumlara, toplumlara kadar etki eden-edebilecek siyasi, sosyal, ekonomik, teknolojik, tarihi, kültürel ve diğer etki unsurlarının topyekün değerlendirilmesi ve bu noktalardan stratejiler üretilmesi ile mümkündür. Harpte, psikolojik harp unsurları da en az askeri unsurlar kadar hatta günümüzde askeri unsurlardan daha da etkili olabilmektedir.

Türkiye Suriye’de bir savaşın tarafı değildir, olmamıştır ve savaşmamaktadır. Türkiye menfaatleri doğrultusunda tehdit olarak gördüğü unsurların bertarafı için bir mücadelenin içerisindedir. ve bu mücadele asla savaş değildir. Bu nedenle Türkiye askeri unsurlarını, özellikle rejim unsurları ve terör grupları açısından psikolojik etki oluşturabilmek adına zaman zaman harekat adı altında direkt olarak sahada kullanmaktadır. Bu durum hem sahada ÖSO mensuplarına alan açmakta, hem de insanlık adına koridor açılmasına destek sağlamaktadır.

Türkiye sahada başarılı olabildiği ölçüde masada -uluslararası diplomaside- başarılı olabilecektir. Ancak saha nedir? Bu bölümün başında da zikrettiğimiz gibi harp unsurları yalnızca askeri unsurlar değildir. Saha bütündür. Bütünde, gelecek stratejileri ile birlikte özel unsurların tamamı sahadır, sahadandır ve tüm unsurlar ülke adına oluşturduğunuz savunma hattı ve etki eden ülkeler bağlamında aktif bir şekilde ve akıllıca kullanılmalıdır.

Örneğin; Suriye’den zulüm dolayısı ile başka bir ülkeye göç etmiş, insanı önceleyen ve Esad’ın zulmüne şahitlik yapmış olan Suriye’nin entellektüelleri, ilim, bilim insanları, din adamları, sanatçıları, önemli iş adamları, toplum nezdinde saygınlık kazanmış kişilikler, emekli askerler, diplomatlar, bürokratlar her kim varsa bu süreçte neden dünya kamuoyuna yeterli seviyede açıklama yapmamışlardır? Bu çok önemli bir unsurdur ve ciddiyetle ele alınmalıdır. Bu yönde bazı etkinlikler icra edildiği doğrudur ancak bunlar ne derece etkili, etkindir, bu müzakereye açılmalıdır.

Tüm bu olaylar olurken ABD ve İngiltere menşe’li düşünce kuruluşlarının, kafaları karıştıran bölge ve Türkiye üzerine ürettikleri stratejilerde farklı bir mücadele alanıdır. Bu alan; zemini araştıran, koklayan, hisseden, üreten, yöneten bir alandır. Aslında en tehlikeli alanların başında gelmektedir. Burada üretilen stratejiler devlet idarecileri tarafından sürdürülebilir stratejilere dönüştürülmekte ve sahada uygulanmaya çalışılmaktadır.

ABD GERÇEĞİ, İNGİLİZ MANİFESTOSU, İSRAİL VE FRANSA

1900’lü yılların başlarında mevcut bölge İngilizlerin hakim rolünde çeşitli anlaşmalarla pay edilmiş ve bu anlaşmaların gölgesinde ve İngiltere’nin garantörlüğünde günümüze kadar gelmiştir. 1916 Sykes- Picot ve nihayet 1919 Aralık anlaşmaları ile Suriye aslında Fransa’ya bırakılmıştır. Musul ve Kerkük dahi Türkiye’ye Lozan’da bırakılmış olmasına rağmen İngiltere hukuksuzca elimizden almıştır. Bu anlaşmalarla özellikle Irak sınır hattımız dağlar ve sarp kayalıklardan çekilmiş ve sınır kontrolümüz ve güvenliğimiz zorlaştırılmıştır. Bölgede bu denli etkinliği olan İngiltere bugün Suriye konusunda adı neredeyse hiç zikredilmeyen bir devlettir. Ancak bilinmelidir ki önceliklendirilmesi gereken asıl sorun bu bölgedeki geçmişte yapılan anlaşmalar ve İngiltere etkisidir. ABD bu süreçte İngiltere’nin bir eli olarak sahada olayları yönetmektedir. ABD Yönetici İngiltere Liderdir. Bu asla unutulmamalıdır. İsrail’in çıkarlarını sahada koruyan ABD, masada koruyan ise İngiltere’dir. ABD bir gardiyan devlettir. Bu nedenle görüntüde büyük sorunların üreticisi de, mücadele etmesi gereken de o dur…

 

“Sınır Yönetimi, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin en öncelikli alanlarından biri olarak görülmektedir. AB’ye üyelikten sonra Türkiye’nin doğu sınırları Birliğin dış sınırları olacağından, kapsamlı bir sınır güvenliği yönetimi ve bunun uygulanması önemli bir konu niteliğindedir. Ancak, doğu sınırlarının yönetimi Türkiye’nin söz konusu bölgesindeki coğrafi ve iklimsel koşullar dolayısıyla pek de kolay bir iş değildir. Mevcut durumda, bölgedeki kara mayınları sınır yönetimi için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu soruna çözüm amacıyla, 2014 yılında “Türkiye’nin Doğu Sınırlarında Mayınların Temizlenmesi ve Sınır Denetim Kapasitesini Artırarak Sosyo-ekonomik Gelişimin Sağlanması” projesi geliştirilmiştir. Avrupa Birliği tarafından fon sağlanan bu proje; mayın temizliği alanında UNDP Türkiye ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasındaki ilk ortaklıktır.” undp.org

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ (BOP)

Büyük Orta Doğu Projesi veya Genişletilmiş Ortadoğu İnisiyatifi (Greater Middle East) ya da tam adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık (Partnership for Progress and a Common Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa)

21 'inci yüzyılın ilk on yılında, özellikle İslam dünyasından İran, Türkiye, Afganistan ve Pakistan ile çeşitli ülkeleri kapsayan, Amerika Birleşik Devletleri'nde Bush yönetimi tarafından ortaya atılan siyasi terimdir.

Büyük Orta Doğu Projesi, ABD'nin dünya hâkimiyeti, 21'inci asırda büyük Amerikan İmparatorluğu kurma maskesi altında "Nil'den-Fırat'a Büyük İsrail Projesi"dir. Dünyaya hâkim olmanın yolu dünyanın kalbi ve servetlerinin kaynağı olan Orta Doğu'dan geçer. ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin itirafına göre bu proje; “Fas'tan Endonezya'ya kadar 22 İslam ülkesinin sınırları, dengeleri ve istikrarını değiştirme politikasıdır.” İsrail'in güvenliğini sağlama projesidir.

“Proje’nin alt amaçlarından biri de; İsrail'in güvenliği için başta Türkiye olmak üzere Suriye, Irak, Lübnan, Suudi Arabistan, Yemen, Azerbaycan, Pakistan, Endonezya, Sudan, Malezya, Afganistan ve daha nicelerini parçalayarak küçük devletler kurmaktır.”

SONUÇ

Genel Değerlendirdiğimizde;

Küresel güçler, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında; Ortadoğu Bölgesi’ndeki ülkeleri böl-parçala-yönet taktiği ile güçsüz bırakarak, Büyük İsrail İdealleri’ni gerçekleştirmeye, bölgenin enerji, petrol ve diğer yer altı zenginliklerini kontrollerinde tutmaya çalışmakta ve buna ulaşabilmek için stratejik çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda çalışmalarını kusursuzca yürütebilmek ve yönetebilmek için bölgede bulunmayan ancak bölge için stratejik olarak önem taşıyan ülkelerde de çalışmalar yapmaktadır.

Özel Değerlendirdiğimizde;

Küresel güçlerin stratejik çalışmaları ile birlikte yakın zamanda sınırlarımızda mayınlar temizletilerek, hem bir terör koridoru açılmasına hem de göçmenlerin sınırlarımızdan kolayca geçmesine bir zemin hazırlanmış oldu.
Türkiye, sığınmacılara kucağını açarak, 4 milyonu aşkın sığınmacı ve bunun yönetimsel sorunları ile karşı karşıya kaldı.
Hizbullah ve İran, Suriye’deki Şiileri koruma bahanesi ile Esad Rejimine destek sağlamaktadır. Ancak hiçbir zaman tehdit altında olmayan Suriye’deki Şiiler ister istemez bir oyunun içerisine sürüklenmektedir.
ABD’nin çekilme hamlesi klasik İngiliz manifestosunun bir göstergesi idi. Rusya, Türkiye ile diplomatik ve ekonomik ilişkiler bakımından bu kadar yaklaşmışken bir anda sahada ABD’nin de çekilmesi ile karşı karşıya kaldı. Aslında bu noktaya kadar Astana süreci ve Soçi Mutabakatları bir yere kadar işletilebiliyordu ancak bu noktada ipler koptu. Bu hamle; Türkiye ile Rusya ilişkilerine zarar verecek, Rusya ve İran’ı uluslararası toplum nezdinde suçlu yapacak ve Türkiye’yi tekrar NATO, BM ve AB üçgenine kazandıracaktı. Bu büyük ölçüde başarıldı.
Rusya güvendiği, destek verdiği terör gruplarının da bilgi kirliliği içerisinde inanılmaz hataların tarafı oldu. Ancak hesap etmedikleri nokta; artık sadece duyguları ile hareket etmeyen aklı ile de hareket eden bir devlet karşılarına çıkmıştı. Mültecileri bir yandan sınıra hareket ettiren Türkiye, diğer yandan iç dinamikleri belli bir seviyede tutmayı başarmıştı. Türkiye’nin sahadaki askeri başarısı, Rusya’yı, durma ve BM garantörlüğü altında anlaşma yapma zeminine çekti.

Tüm bunlar sahada olurken Suriye’nin kuzey hattında Irak sınırına kadar güvenli bölge tesisi arayışımız bir türlü gerçekleşemedi. Petrol bölgeleri ABD kontrolünde PYD unsurlarını beslemeye devam ediyor. PYD / YPG ve DAEŞ sessizliğini koruyor. Aslında bütünde bakıldığında harekat alanlarımız daha çok bomba patlayan alanlarda yoğunlaşıyor ve masada güçlü olamadığımız için istediğimiz sonuçları bir türlü alamıyoruz.  Bir taraftan problemler başladığı gibi hatta neredeyse aynı tazelikte durmaya devam ederken, diğer taraftan bir sonraki adımları atabilmek için de stratejiler üretmekte zorlanıyoruz.  

Tüm bu gelişmeler doğrultusunda SADKOM olarak önerdiğimiz stratejiler;

Suriye’de belirli aksiyonları alırken sınırlarımız içerisinde karşılaşabileceğimiz sorunlar iyice analiz ve doğru tespit edilmeli. Bazı olumsuz davranışlar yaşanmadan tüm olumlu etki çevresi profesyonelce yönetilmeli ve yönlendirilmeli.
5 Mart 2020 tarihinde Rusya ile yapılan anlaşma ile taraflar yeni stratejiler belirlemeleri için zaman kazandı. Bu zaman içerisinde Türkiye uluslararası diplomasi alanında haklılığını net bir şekilde ortaya koyabilmeli, sahadaki nihai çözümlerin anahtarlarını eline almalı.
Var olan yeni duruma istinaden Türkiye, paydaşlarını artırmalı, Suriye’de kalıcı çözümler için yeni ve güçlü bir diplomatik iletişim dili geliştirmeli.
Türkiye haklı olmak bir yana, Suriye’de etkin güç konumuna gelmiştir. Ancak bu güç masaya beklenilen ölçüde yansıtılamamaktadır. Bunun da asıl nedeni, yalnızca bölgede etnik güç olunması nihai hedeflere ulaşmada çok güçlü bir etki oluşturamamak. Ekonomisi, Savunma Sanayisi, Dış Politikası, Eğitim, Hukuk ve Adalet Sistemi, Ulaşım ve Altyapısı güçlü, sosyal refah seviyesi yüksek, kazanan ve kazandıran bir Türkiye lobisini güçlü kılar, lider bir Türkiye olur ve masadan ancak o zaman nihai hedeflerine ulaşarak kalkar. Bu nedenle ülke içinde kamu bürokrasisi ile birlikte kamu kurum ve kuruluşları ile yarı kamusal alanlar, sivil insiyatifler ve diğer toplum dinamikleri topyekün bir kalkınma seferberliğine davet edilmeli ve sürdürülebilir büyüme ve 2023 - 2053 ve 2071 kalkınma hedeflerimize ulaşma yönünde büyük bir motivasyon sağlanmalı.
Düşünce Kuruluşları başta olmak üzere tüm kayda değer Sivil İnsiyatiflerin kendi alanlarında profesyonelce yönetilebilmeleri ve başarılı olabilmeleri için ciddi refleksler oluşturulmalı.
Bir yandan gerekli altyapı çalışılırken, diğer yandan Türkiye’nin savunma sanayisi başta olmak üzere stratejik sektörlerde dünyada ne kadar etkin bir ülke olduğu imajını oluşturacak algı yönetimi çalışmalarına başlanmalı.
Savunma hattımız, strateji üreten ülkelerin sınırları içerisinde kurgulanmalı, bu alanda 10 – 30 - 50 yıllık planlar oluşturulmalı.
Sığınmacı konusu tüm dünyada farklı toplantılarla anlatılabilmeli, Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarında yaşanan insanlık dramına tüm dünyanın dikkatini çekecek aksiyonlar alınmalı.

SADKOM olarak öngördüğümüz aksiyonları şöyle sıralayabiliriz;

Uluslararası etki oluşturan haber ajanslarıyla doğru ve zamanında aktarım sağlayabilecek çalışmalar yürütülmeli,
Özellikle yurt içi ve yurt dışından önemli film yapım şirketleri ile temasa geçilmeli. Güncel konuların yetişkin ve çocuk animasyon filmlerine işlenmesi için bu şirketlerle çalışılmalar, başlatılmalı
Sığınmacıların dramlarını anlatan Uluslararası kısa film yarışması tertip edilmeli, ve-veya tertip edilen yarışmalara bu konuda hazırlanmış kısa filmlerle katılımının sağlanması için çalışmalar başlatılmalı,
Yerli yapımlarımızdan özellikle yurt dışına pazarlanan dizilerin bazı bölümlerinde konunun önemine ve Türkiye’nin haklılığına dikkat çekilen sahnelerin senaryolara eklenmesi yönünde çalışmalar yapılmalı,
Sığınmacıların Suriye’de göç yollarında yaşadıkları sıkıntılardan sınır kapılarında yaşadıkları zulme kadar yaşanılan konu tüm hatları ile birçok dilde belgesel olarak hazırlanıp servis edilmeli.
Sınırda, AP milletvekilleri ile TBMM ve İnsan Hakları Örgütü birlikte ortak açıklama yapmalı. Dünya kamuoyunun ilgisi, Yunanistan ve Bulgaristan sınırında yaşananlara ve Avrupa’nın çifte standardına çekilmeli.
AB ülkelerinden, entellektüellerin, kanaat önderlerinin, sanatçıların, sporcuların ve tarihçilerin konu hakkındaki olumlu görüşlerinin özellikle kısa videolarla ve sosyal medyanın da etkisi ile dünya kamuoyuna aktarımı sağlanmalı.

Yerli ve Milli yazılım yapan firmalara güven ve destek artan bir şekilde devam etmeli bu alanlarda çalışan firmalara ek olanaklar sağlanmalı.
Covid-19 Corona virüs salgınında Türkiye’nin aldığı aksiyonlar, imajına ve güvenilirliğine olumlu katkı sağladı. Türkiye’nin virüs sonrasında çok güçlü bir ülke konumuna gelmesini sağlayan bu algı korunmalı ve daha da yukarılara taşınmalı,
Corona virüs salgını nedeniyle dünya çatışmasızlık dünyası olmuştur. Kimsenin yan yana bile gelemediği şu günler stratejik değerlendirilmeli.
Doğru stratejiler üretirken, olaylar ve olasılıklar Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde incelenmeli ve değerlendirilmeli
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızın yaşam tarzı, algı biçimleri, düşünce iklimleri, kültürleri, iç dinamikleri ve sistematikleri konularının doğru çözümlenememesi. sınırlarımızdaki bir diğer güvenlik unsurudur. Bu konuda; analiz, stratejik amaçlar, hedefler ve alınacak aksiyonlar konusunda bütüncül bir çalışma sergilenmeli.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
İsrail'den misilleme! "İran’ın saldırısı İsrail ve ABD’ye yaradı..."
Uzman isim tarih vererek açıkladı! '7,5'lik deprem bekliyoruz'