Bohem ruhlu Protestan din adamı

Küçükyalı'da "korsan kilise" olarak algılanan kiralık evlerde ibadetin ardından kurulan ilk Protestan kilisesinin pastörü, bohem ruhlu bir İspanyol, Carlos Madrigal,

Bohem ruhlu Protestan din adamı
Bohem ruhlu Protestan din adamı
GİRİŞ 14.05.2012 06:38 GÜNCELLEME 14.05.2012 15:13

Deniz Ülkütekin'in röportajı

Küçükyalı’daki Türkiye’nin ilk Protestan kilisesinin pastörü bir İspanyol. Carlos Madrigal 1985’ten beri Türkiye’deki azınlığın da azınlığı Protestan cemaatini yaşatmak için uğraşıyor. Bu amaç için hapiste bile yatmış...

 Carlos Madrigal, Türkiye’ye 27 yıl önce yerleşmiş bir İspanyol. Çok sıkıntı yaşamış ama gitmeyi düşünmemiş. Neden mi? “Bohem karakterimden” diye cevap veriyor.

Türkiye’deki Protestanlar küçük sayılabilecek bir cemaatten ibaret. Ancak bu küçük cemaati biraz olsun büyütmek, kendilerini ifade edebilmelerini ve dinin inançlarını yaşamalarını sağlama süreci başlı başına bir hikâye. Başrolde de bir İspanyol var. Carlos Madrigal; İspanya’da Katolik bir aileden gelen ve uzun uğraşlardan sonra Türkiye’deki ilk Protestan Kilisesinin kurulmasına önayak olan Madrigal’in hikâyesini kendi ağzından dinledik.

- Türkiye hikâyeniz nasıl başladı?

- 1983’te yaz tatili için geldim. Zaten lise döneminde İslam sanatlarıyla ilgileniyordum. İspanya’da da güzel sanatlar okudum. Fas’a ve Cezayir’e gittim. İslam motifleri hep ilgimi çekmiştir. Türkiye’ye geldiğimde merakım daha da arttı. Ben de “sanat ve Protestanlık adına bir şeyler yapabilirim” diye 1985’te Türkiye’ye yerleştim. Gerçi İspanya da Katolik bir ülkedir ve ben de sonradan Protestan oldum. Ancak Anadolu toprakları aslında İncil’in bir araya getirildiği yerdir. Dolayısıla tüm Hristiyanlar için kutsaldır. Bunları göz önüne alarak geldim ama Mimar Sinan’da kontenjan yoktu, ben de İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı’na girdim, “Bari gelmişken Türkçe öğreneyim” diyerek. Ancak o da hüsran oldu, çünkü Türkçe dedikleri Osmanlıcaydı ve Türk öğrencilerin bile anlaması zordu. Sonra ekonomik koşullar durumu değiştirdi. Reklam piyasasına girdim, birçok ajansta çalıştım. Paralel olarak Türkiye’deki Protestanların durumuyla da ilgilendim. Çok perişandı açıkçası. Büyük baskılar yaşanıyordu. Gözaltılar vardı, içeri alınan da bir “okşanıp” bırakılıyordu. İspanya’da Franco döneminde protestanların yaşadığı sıkıntıları da görmüştüm, onlar aşılmıştı. Topluma kendimizi anlatmak için yollar aramaya başladık. İlk başta pek bulamadık. Etkinliklerimiz yanlış anlaşılıyordu, hemen misyoner ve ajan damgası yiyorduk.

- Ne gibi etkinlikleriniz oldu?

- İlklerinden biri 1989’da Cumhuriyet gazetesine ilan vermekti mesela. Diğer gazeteler kabul etmiyordu. “İncil Sizi Hiç Okudu mu?” diye küçücük bir ilan verdik. Yayımlarken “İncil’i Hiç Okudunuz mu” diye düzeltmişler. “Ben bilinçli olarak öyle yazmıştım” dedim. Çünkü İncil bize göre canlı bir kitaptır. Sonradan düzelttiler neyseki. Beyoğlu’nda bir posta kutusu adresi veriyorduk, hemen polis geliyordu, “kim var arkanızda” diye sorguya başlıyordu. 1987’de tanıtım broşürleri dağıtırken birisi şikâyet etti, tutuklandım. Sekiz gün içeride kaldım. “Hangi gerilla kampında eğitildin” gibi sorular soruldu. Bir iki yıl boyunca her ay sivil polis sorgumu aldı. Orada yasal kimlik kazanmanın önemini anladık. 90’ların başında devletle bazı görüşmeler yaptık, bir vakıf kurduk.

- Eskiden kalma hiç kilise yok muydu?

- Varmış ama bunların çoğu Ermenilere ait. 1915’te Ermeniler gidince hemen hepsi yıkılmış. Burayı satın aldık ama başta bir kilise tanımı bile yoktu. Başvurduğumuzda “müftüden görüş alın” dediler. Müftülük de “benim ne ilgim var” diye cevap veriyor. Bunlar 2003’te değişti. Tekrar başvurduk ve en sonunda 2006’da Cumhuriyet tarihindeki ilk protestan kilisesini açtık. Amaç bu yanlış anlaşılmaları yok etmekti. Çünkü insan bilmediğinden korkar. Bu arada reklam piyasasından çekildim. 1995’ten itibaren tamamen dini hizmete odaklandım.

- Kilise kurmadan önce ayinlerinizi nerede yapıyordunuz?

- Dükkân kiralıyorduk ama bunun da sıkıntıları vardı. Komşular şikâyet ediyordu. Avrupa’da da çok farklı değil. Protestan kiliseler Kuzey Avrupa dışında devletten yardım görmüyor. Bir anlamda dernek gibi kuruluyor. Bir aidat sistemiyle kendimizi ayakta tutuyoruz. Evlerde yapsan bu sefer “korsan kilise” gibi algılanıyor. Hristiyanlığın temelinde ibadet yeri önemli değil, ama Türkiye koşullarıyla ne yapsak yanlış anlaşıldı. Bütün bu evrelerden geçtik. İbadetlerimiz geleneksel kiliselerden biraz farklıdır. Bateri, bas ve gitar var. Reform akımının bir özelliği de yerel dillerde ibadettir. Tanrı her dili anlıyor sonuçta. Ruhban sınıfı yok, cemaatin katılımı teşvik ediliyor.

- Yaşadığınız bu kadar sıkıntıdan sonra İspanya’ya dönmeyi düşünmediniz mi?

- Yok, belki bizim bohem karakterimizden kaynaklanıyor. Verdiğimiz ruhsal mücadele kolay olmayabilir ama anlamlıdır. Bunu bir hizmet aşkı olarak addediyorum. Bir de bu kadar Türkçe öğrendikten sonra... Türkçe kolay mı? 

(Cumhuriyet)

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan esprili gönderme: Artık Fenerbahçeli değilim
Harita paylaşıldı! 45 il için peş peşe uyarılar