Hatipoğlu: Birilerimizin canı yanacaksa da yansın

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, Diyarbakırlı olduğum için bölgeyi çok iyi biliyorum, dedi ve Kürt sorunun çözülmesini istedi.

Hatipoğlu: Birilerimizin canı yanacaksa da yansın
Hatipoğlu: Birilerimizin canı yanacaksa da yansın
GİRİŞ 18.06.2012 11:50 GÜNCELLEME 18.06.2012 11:50
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Dicle Üniversitesi (DÜ) İlahiyat Fakültesi Hadis Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve yazar Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, Kürt sorununun çözümüne yönelik girişimler konusunda ''Artık herkesin bir araya gelip elini uzatması lazım. Birilerimizin canı yanacaksa da yansın. Yeter ki ülke selamete kavuşsun'' dedi.

Çocukluk ve gençlik yıllarını Diyarbakır'ın Fatihpaşa Mahallesi'nde geçiren, kentin eski müftülerinden ''Molla Halil'' diye tanınan Halil Hatipoğlu'nun oğlu Nihat Hatipoğlu, (57) tebessümle hatırladığı anılara sahip olduğu memleketine vefa borcunu ödemek için 1 yıldır görev yaptığı DÜ'de AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

''Diyarbakırlı olduğum için bölgeyi çok iyi biliyorum'' diye söze başlayan Hatipoğlu, Güneydoğu ve özellikle Diyarbakır'ı yanlış anlaşılmalara mahal vermeden doğru anlatmak için memleketine geldiğini belirtti.

Hatipoğlu, dedelerinin Diyarbakır'ın büyük alimleri, babası Halil Hatipoğlu'nun ise kentin eski müftülerinden olduğunu vurgulayarak, şöyle dedi:

''Babam memurdu. O zaman ailemiz maddi yönden çok güçlü değildi. Babam Molla Halil'in kürsüdeki verdiği vaaz ve hutbeleri hatırlıyorum. O yürürken kalabalıkları peşinden sürükler, geçtiği sokaklar bomboş kalır, Diyarbakır'ın caddelerinde hayat dururdu. Niye? 'Müftü Halil Efendi geçiyor' diye. İnsanlarda o kadar muhteşem bir sevgi ve saygı vardı ki kimse önünden geçmezdi. 1965-1970'lı yıllarım Diyarbakır'da unutulmaz anılarla geçti. Melikahmet'e gider, marul alıp soğuk suyla yıkayıp yerdik. Faytonların arkasına takılırdık. Faytoncu kırbacını arkaya vurur bizi düşürmeye çalışırdı. Ekmeğini yediğim suyunu içtiğim bu kente vefa borcum var. Bu nedenle şevkle gelerek derslere giriyor, konferans veriyor, Diyarbakır sokaklarında dolaşıyor, insanlarla kucaklaşıyorum. İnsanların İslam'a olan büyük sevgisini gördükçe de buralarla gururlanıyorum. Ama Diyarbakır hak ettiği yerde değil. Hak ettiği yere geleceğine inanıyorum.''

-''Diyarbakır'ı Teksas gibi zannediyorlar''-

Prof. Dr. Hatipoğlu, insanların, doğum yerinin Diyarbakır olduğunu duyduklarında hayret ettiğini, Diyarbakır'ın dışarıda farklı tanındığını söyledi.

''Birçok yerde 'doğum yerim Diyarbakır' dediğimde insanların hayret ettiğini görünce üzülüyorum. Diyarbakır'ı Teksas gibi zannediyorlar'' diyen Hatipoğlu, kentte gelen askerin, polisin, memurun başka kentlere giderken gözyaşı döktüğünü belirtti.

Hatipoğlu, Diyarbakır'ın muhteşem bir manevi havaya sahip olduğuna dikkati çekerek, şöyle dedi:

''Diyarbakır, Siirt, Şanlıurfa'da dolu dolu maneviyat var. İnsanlar buralara gelsin, buraları tanısın, buralara dokunsunlar. Burası Anadolu toprağından farklı değil. Burada inanıyorum ki burada Manisalı veya Çanakkaleli şehit Ahmet, Çanakkale'de de Diyarbakırlı şehit Ahmet var. İnsanları ırkları, dilleri ve görüntüleri ile değil, ahlakları ile değerlendirerek kucaklamak, birbirimizi sevmek zorundayız. Türkiye'yi tanımak isteyen varsa Çanakkale'yi görsün. Orada şehitler Türkiye'ye diyor ki; 'Biz burada nöbetçiyiz. Bizim mirasımızı çiğnemeyin'. Onlardan ibret alıp utanmamız lazım. O manzaraları görüp kendimize gelmemiz, bütünleşmemiz lazım. Türkiye çok acı çekti. İnanıyorum ki kadının vicdanı, merhameti, hassasiyeti ve annelik merhameti bu konuda önemli rol oynayacaktır.''

-Bu ülke toprağını kimsenin tartışmaması lazım''-

Prof. Dr. Hatipoğlu, hükümetin ve muhalefetin ''bu işi çözelim'', ''yapmamız gereken şeyler var'', ''anneler ağlamasın, çocuklar yetim kalmasın'' sözlerinin çok insani birer vurgu olduğunu söyledi.

''Türkiye'de birbirlerine düşman milletler yok ki. Ay yıldızlı bayrağı gördüğünde inanıyorum ki; her Diyarbakırlı, her Şırnaklı, her Hakkarili gurur duyuyordur'' diyen Hatipoğlu, Türkiye'de paylaşılamayacak bir şey olmadığını belirtti.

Hatipoğlu, Türkiye,'de bir diyalog kopukluğu olduğunu ifade ederek, ''Bu diyalog kopukluğunun faturası çok ağır oluyor. Çünkü güçlü bir Türkiye bütün dünya için çok önemli ve rol belirleyici. Birileri bu olmasın istiyor. Onun için bu ülkenin insanı hayatını kaybediyor, anneler hakikaten ağlıyor, her giden insan için üzülüyoruz. Bayrağa sarılı tabutlar görünce içimiz yanıyor. Artık herkesin bir araya gelip elini uzatması lazım. Birilerimizin canı yanacaksa da yansın. Yeter ki ülke selamete kavuşsun'' dedi. Hatipoğlu, kimsenin ülke toprağını tartışmaması gerektiğini de kaydetti.

-''Bizi ayrıştıran şeyler çok az ve suni''-

Prof. Dr. Hatipoğlu, dinin insana verdiği özgürlük, egemenlik, sevgi, rahmet ve barışın sözde değil, özde olduğunu dile getirerek, hazreti Muhammed'in Medine'ye geldiğinde kıyasıya düşman olan iki kavmi bir araya getirdiğini söyledi.

Türkiye'de toplumu birleştirici unsurlara vurgu yapan Hatipoğlu, Türkiye coğrafyasında paylaşılamayacak hiçbir şey olmadığını belirterek, şunları söyledi:

''Güneydoğu halkının hassasiyetlerini çok iyi biliyorum. Hazreti Muhammed dediğiniz zaman herkesin eli yüzüne kalkar, kalbine uzanır. Bizim böyle büyük zenginliklerimiz var. Bizi ayrıştıran şeyler çok az ve suni, bir araya getirenler ise çok. Ben bu problemin gönülden, samimiyetle arzu edildiğinde çözüleceğine inanıyorum. Salih bir kalple bu ülke için ıstırap duyarak, 'annelerin gözleri yaşlı olmasın' diyerek, her kaybettiğimiz insan bizimdir' anlayışı ve ihlası ile hareket etmeliyiz. Hazreti Ömer, 'bir problemi çözmek istediğinizde önce kalbinizdeki problemi çözün' diyor. Temiz bir yürekle giderseniz halledilmeyecek, Türkiye coğrafyasında paylaşılamayacak hiçbir şey yoktur. Artık bu ülkede daha fazla can yanmamalıdır. Birbirimizin açığını aramayalım. 'Şunu yanlış söyledin' demeyelim. Yanlışları görmeyelim. Ortak noktaları görelim. Medya bu konuda daha yapıcı olmalı, bir tarafları körüklememeli, din adamları çok önemli inisiyatif almalıdır. Bu konuda bir yetersizlik görüyorum. Diyanet bu konuda çok daha büyük inisiyatif almalıdır. Herkesi kucaklayan bir kucak açıcılık göstermelidir. Müslüman, gayrimüslim, Yahudi, Hristiyan, Musevi, Ermeni, Süryani kim olursa olsun kapımız herkese açık olmalıdır. Ben böyle bir din anlayışını arzu ediyorum. Dinimize sabit kalacağız, dinimizle gurur duyacağız ama bütün dinlerin mensuplarına da kapımızı açacağız.''

-Diyarbakırlı öğrencilerin rol modeli Hatipoğlu-

Prof. Dr. Hatipoğlu, Kalkınma Bakanlığı Sosyal Destek Programı (SODES) desteğiyle, Batman Valiliği ve Bahçeşehir Üniversitesi işbirliğinde ikincisi gerçekleştirilen ''İdealler, Rol Modeller Buluşması'' ödül töreninde, Diyarbakırlı öğrenciler tarafından ''2012 Yılı Rol Modeli'' olarak seçilmesinin kendisini onurlandırdığını söyledi.

2 milyon öğrenciyle yapılan anket sonucunda yılın ''rol modelleri'' seçilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, gazeteci-yazar Taha Akyol, Bursaspor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam, yazar Orhan Miroğlu ile sanatçılar İbrahim Tatlıses ve Şivan Perver'in de bulunduğu listede yer aldığı için gençlere teşekkür ettiğini ifade eden Hatipoğlu, ''Diyarbakırlı öğrencilerce rol model seçilmem dinim adına beni sevindirdi. Bu gençlerin İslam dinine sarılmasıdır. Demek ki ailede de aynı şey var. Benim de rol modelim ki bu ifade eksik kalır, örnek alacağım kişi hazreti Muhammeddir. 15 yıl önce yerel bir televizyonda yayına başladığımda yayın müdürü hedefimi sorduğunda, 'hedefim Türkiye'deki her eve hazreti Muhammed'in adının yerleşmesini sağlamaktır' demiştim. Rol model seçilmem aslında hazreti Muhammed'e olan teveccühtür. Gençlere Diyarbakır'dan böyle bir mesaj verdikleri için teşekkür ediyorum'' diye konuştu.

-''Olağanüstü haller hariç kürtaja kapıyı açmamak lazım''-

Kürtaj tartışmalarına da değinen Prof. Dr. Hatipoğlu, döllenme olduktan sonra canlılık hareketinin başlaması nedeniyle zaruri bir durum olmadıkça kürtaj yapılmaması gerektiğini söyledi.

Anne sağlığı tehlikede ise durumun değiştiğini her zaman yaşayanı yaşaması muhtemel olana tercih ettiklerini ifade eden Hatipoğlu, anne hayati tehlikede ise bebek 6 aylık bile olsa bebeğe müdahalede bulunulması gerektiğini belirtti.

Hatipoğlu, annenin hayatı tehlikede değil ise kürtaj yapılmaması gerektiğini vurgulayarak, ''Olağanüstü haller hariç kürtaja kapıyı açmamak lazım. Olağanüstü hallerden biri tecavüz müdür? Hayır. Gayrimeşru çocuk mudur? Hayır. Gayrimeşru çocuğun veya tecavüz çocuğunun da annenin rehabilite edilerek o çocuğa bakması zorunlu tutulmadan doğurulması gerektiğine inanıyorum. Referansım hazreti Muhammed, hazreti Ebubekir, hazreti Ali ve hazreti Ömer'dir. Çünkü onların dönemlerinde bu tür olaylar olmuştur. Bir kadın, 'karnımda gayri meşru bebek taşıyorum beni cezalandırın' dediğinde hazreti Ömer çok sert bir karar almak ister fakat hazreti Ali, 'anladık annesi zina etti, günahkar da çocuğun ne suçu var?' der. Hazreti Ömer bunun üzerine tarihe mal olmuş o meşhur, 'Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu' sözünü söyler. Daha sonra kadına dönüp 'git çocuğunu doğur' der'' dedi.

Hatipoğlu kadının psikolojik ortamını çok iyi hazırlanması gerektiğini, bu yükün kadının sırtına yüklenmemesi gerektiğini ifade ederek, Türkiye'deki vakıf ve derneklerin bu çocukları alıp büyüterek vatana, millete hayırlı evlatlar olarak yetiştirebileceklerini söyledi.

O çocuğa 'sen gayrimeşrusun' demenin de haram olduğunu vurgulayan Hatipoğlu, ''O çocuğun hiçbir suçu yok, günahsız. Hür iradeleriyle kadınların yüzde 90'ının dediğim noktaya geldiği kanısındayım. Kadınlar isteyerek kürtaj yapmıyorlar. Kadınlara yönelik yanlışların önlenmesi için engelleyici anlamda daha sert tedbirler alınabilir. 'Bu benim bedenimdir', 'beden sevgilime aittir' tarzındaki çıkışlar bu sözleri söyleyenleri ileride rahatsız edecektir. Konuya böyle yaklaşılmadan tartışılmalıdır. Çünkü beden de hayat da Allah'ın emanetidir. Allah bu emaneti bize soracaktır. Onun için intihar edemiyoruz, vücudumuza zarar veremiyoruz'' diye konuştu.

-''Allah'tan ümidinizi kesmeyin''-

Prof. Dr. Hatipoğlu, 3 ayları ibadette ''bahar mevsimi'' olarak gördüklerini, kandillerin çoğunun 3 aylara serpildiğini söyledi.

3 aylarda insanlara kademe kademe Kadir Gecesi'nin bereketine doğru ivme kazandırıldığını ifade eden Hatipoğlu, şöyle dedi:

''İnsanlara 'Allah'tan ümidinizi kesmeyin' deniyor. Allah hep affedicidir. Yeter ki adım atmayı bilin. Bir adım atarsak Allah'ın bizi terk etmediğini görürüz. Sarhoş bir izleyicim her gece içip bana, 'ben adam olmam', 'içmeye devam edeceğim' gibi mesajlar atar, ertesi gün de arayıp özür dilerdi. Bizim sarhoşumuz bile peygamberini seviyor. Onun için ümitsiz değilim. Cennetin kapısı cehennemin kapısına göre daha geniştir. Cennet dolmayacak, kişiler girdikçe cennet daha da büyüyecek. Bu fırsatları iyi değerlendirmek lazım. Allah ile aramız iyi olmalı. Formülü, kimse yokken kendi kendinize, 'Allah benden memnun mu acaba?' diye sorun. Eğer 'ben ondan razıyım, o da benden razıdır' derseniz mesele yok.''

Hatipoğlu, bu yıl Ramazan ayında bir televizyon kanalında yayımlanacak iftar ve sahur programlarıyla vatandaşlarla buluşacağını da sözlerine ekledi.

KAYNAK: AA
YORUMLAR 1
  • MURAT İNCE 11 yıl önce Şikayet Et
    hocam haklı artık içimizdeki evlat acısını ve kuyruk acısın yüreklere gömüp başka acılar yaşanmaması için acının hayırlısını yaşayalım ama kardeş olalım. içimize atılan fitne tohumlarından artık kendimizi kurtaralım şeytenı sevindirmemek için artık bu acılara canımız acısada acıyla son verelim kardeş olalım...bakın etrafımızdaki müslüman ülkelere islam kardeşliği bırakılmış ırk,mezhep kavgalarıyla kardeş kardeşi katlediyoruz artık yeter allah aşkına...
    Cevapla
DİĞER HABERLER
1. Lig'de play-off tarihleri açıklandı
PKK/KCK'nin Almanya yapılanması sözde sorumlularından Saim Çakmak İstanbul'da yakalandı