Ebru Şimşek BAV için neden önemli

Dini çevrelerden medyaya, magazin sayfalarından sosyeteye, bilim dünyasından siyasete dek herkes onları konuşuyordu. Haber7 merak edilen her soruya cevap aradı:

Ebru Şimşek BAV için neden önemli
Ebru Şimşek BAV için neden önemli
GİRİŞ 17.12.2005 00:35 GÜNCELLEME 17.12.2005 00:35

Harun Yahya (Adnan Oktar) ve Bilim Araştırmaları Vakfı; geçtiğimiz günlerde zaman aşımı ile sonuçlanan bir davanın ardından, yeniden en çok tartışılan, konuşulan ve merak edilen konuları arasına girdi. Bir çok köşe yazarı bu dava nedeniyle adli makamlara öfke yağdırırken, söz konusu kuruma yönelik sorular soruyordu.

Haber7 olarak, dini kesimlerden, siyasi çevrelere, bilim dünyasından magazin alemine dek pek çok alanda adından çokça söz edilen ve kapalı bir kutu görüntüsü çizen, gizli bir teşkilatmış izlenimi uyandıran fenomeni bütün yönleriyle bir sorgulayalım istedik. Ve bu bağlamda haklarında ortaya atılan tüm iddiaları, cevabı beklenen tüm soruları BAV çevresine soralım istedik.

Bu amaçla yaptığımız girişim sonucu, son günlerin çok konuşulan davasının iki kilit isim olan Bilim Araştırma Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Tarkan Yavaş ve Milli Değerleri Koruma Vakfı Başkanı Altuğ Berker ile bir araya geldik ve hayli uzun bir sohbet gerçekleştirdik. Öyleki adeta bir canlı yayın programındaki kadar gergin ve hareketli bir sohbet ortaya çıktı.

Sohbetimizin ana hatlarını, BAV'ın amacı, evrim ve siyonzim karşıtı yayınlarının arkasında nelerin yattığı, misyonu, hedefleri ve etrafındaki spekülaslar, Adnan Oktar'ın vakıfla ilgisi, bilimsel bilgisi ve hatta Mehdilik iddiaları olup olmadığı ile son günlerin çok konuşulan davasıyla ilgili iddialar oluşturdu.

Aslında sohbetimizin orta kısımlaında yer almasına rağmen güncelliği nedeniyle, Eburu Şimşek davasıyla ilgili kısımları bugün sizlere ulaştırmayı tercih ettik... İşte BAV ve Adnan Oktar'la ilgili geniş ve çok ses getireceğine inandığımız sohbetin bir bölümü:


Haber7: Ebru Şimşek davasının zaman aşımından dolayı düşmesi ile BAV ile ilgili tartışmalar yeniden alevlendi. Konu her iki taraf için tabi ki vahim iddialar içerdiği için önemli. Ama Ebru Şimşek ve sizin ifadelerinizde yer alan BAV'ın kapsamı kıyaslandığında sanki bu dava çok fazla abartılıyor gibi görünüyor. Yani Ebru Şimşek karşısında haklı çıktığınızı belirten beyanatları 5-6 günlük gazetede birden devasa ilanlarla duyurmanız abartı değil mi? Bilim Araştırmaları Vakfı bu davayı neden bu kadar çok önemsiyor


T.Y:  Birincisi, DGM'de açılan bu davanın tek 'Tehdit ediliyorum' diyen, güya sonradan getirilen tanığı Ebru Şimşek. Bütün delilleri onun üzerine yüklemeye çalışıyorlar.
1999'da gece saat 03.00'te 48 eve girilmiş, 2 bin polisin kapalı zarf usulü operasyonuyla baskınlar yapılmış. Cumhuriyet Tarihinin en büyük operasyonu olduğu belirtilmiş ama ortada hiçbir şey yok. Bu operasyonunun 3. gününde ortaya çıkmış. En ufak bir delilleri yok. Gayri ahlaki, gayrı meşru hiçbir şey bulunamamış. Operasyonun üçüncü gününde Ebru Şimşek getiriliyor. Adil Serdar Saçan tarafından, -kendi avukatı Ersan Taştekin'i de Şimşek’in avukatı olarak davaya sokarak- Ebru Şimşek davaya dahil ettirildi. Nereden? 1994 yılında beni de içinde bulundurduğu bir şikayetinden dolayı. Oysa o şikayette savcılık delilleri toplayıp 3 sene içinde takipsizlik kararı verdi. Hakkında yargı kararı olan bir konuyu, aleyhimizde hiçbir delil bulunmayan bir soruşturmada kullanmak için o kadını mecburen getirttiler. Üstelik, kimse herhangi bir şey bulunamadığı için, o kadın davanın odak noktasına haline dönüştürülüyor.

O yüzden bazı boyalı basında bu kadını sırf bize olan ithamlarıyla görüyorsunuz.  Biz de buna ait delillerimizi, bu mahkeme sürecinden aklanmamızı sağlayacak olan bu kadına ait bize iftira attığı delillerimizi, toplayıp mahkemeye sunuyoruz.

BİLİRKİŞİ, EBRU ŞİMŞEK'İN YALANINI ORTAYA KOYDU

A.B: Bu da bizim en doğal hakkımız. Ebru Şimşek, 'Bana Reşitpaşa'daki şu villada şantaj ve tehdit yapıldı' diyor. Yanına da bir şahidini alıyor. Filiz Karataş isimli. Birlikte şikayet ediyorlar. Evrakları da var. Sonra kendisinin Kanal 6'da yayınlanmış Top Secret'ta yayınlanmış görüntülerinde ev ortamı belli. Kişiler belli. Bu da var mahkemenin elinde.
En son mahkemede, ağır ceza mahkemesinde bilirkişi tayin ediliyor. Bu iki görüntünün karşılaştırılması için.
Biz diyoruz ki iki ev aynı değil. Kendisi başka bir yerde yapmış ve iftira atıyor. En son bilirkişi bakıyor ki, iftira attığı o dört katlı villa, asmolen tavan sistemi ile yapılmış. Yani, kirişler gözükmüyor. Görüntüdeki evde ise açıkça kolon ve kirişler belli.
Bu iki yapının birbirinden tamamen farklı olduğu, birinin yıkılmadan diğer şekle dönüştürülemeyeceği bilimsel olarak 3 sayfalık çok geniş bir raporla mahkemeye sunuluyor. Yani diyor ki, Ebru Şimşek iftira atmıştır. Yani yalan söylemiştir. Bu ev o ev olamaz. Bu bilimsel raporla kanıtlanıyor.
Bu birinci delil.

İkincisi, o evi gösterirken yanında getirdiği, arkadaşı olan Filiz Karataş, yıllar sonra mahkemeye gelip itirafta bulunuyor. Diyor ki, 'Orada bu iftirayı biz beraber planladık. Ebru Şimşek kendi ve bu hayat tarzını deşifre olmasını örtmek için popüler isimlere iftira edelim dedik. Kime yapalım dedik: Adnan Oktar ve arkadaşlarını en uygun olarak gördük.' Böyle ifadelerle mahkemelerde konuşmaları var.


EBRU ŞİMŞEK'E 10 MAHKEME 10 DAVA AÇTI


T.Y: Bunları ortaya koymayacağız da hangilerini ortaya koyacağız. Bize yapılan bu iftiraları, bilimsel olarak yalanlayacak belgeleri ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Bunlar bizim aklanmamızı sağlayacak olan delillerdir. Bunları mahkemelere sunduk.
Elimizde bunlardan başka deliller de var.
Bu delilleri gören 10 ayrı adliyenin 10 ayrı savcısı, Ebru Şimşek'e iftira suçu işlediğinden dolayı dava açıyor. 10 ayrı savcının kanaati geldi ki, Ebru Şimşek iftira atmıştır ve iftira suçu işlemiştir. Şimşek şu an 10 ayrı davada yargılanıyor. Bize göre bu dava Ebru Şimşek davası değil, onu kullanarak iftira atanlara verdiğimiz cevaptır bu.


ZAMAN AŞIMI BERAATİMİZİ ENGELLEDİ


Haber7: Madem elinizde bu kadar net deliller var. Bir bakıyorsunuz, enteresan şekilde sizin sunduğunuz tekzipler de gazetelerde rahatlıkla yayınlanıyor. Burada da ciddi bir engelleme yok size karşı. Bu kadar rahatken neden davanın görüşülmesi sırasında değişik adresler vererek, reddi hakim yaparak, davanın zaman aşımından düşmesini sağlayacak bir davranış içine girdiniz? Durum böyle ise siz davayı neden zaman aşımına bıraktınız? 

T.Y:  Bu yanlış. Böyle bir şey yok. Bilginiz yanlış. Celp kağıtları almadığımız konusu yanlış. Bizim zaman aşımına götürmek gibi bir çabamız olmadı. Reddi hakim talepleri ve mahkeme uyuşmazlıkları sebebiyle bu dava uzatılarak zaman aşımına uğratıldı deniyor. Böyle bir şey yok.
İçerik olarak reddi hakim talebi, bir-iki dakika içerisinde hakim tarafından karara bağlanıyor. O da şuna dayanarak. Eğer bu haklı nedenlere dayanmıyor ise hakim hemen red talebini reddedebiliyor. Hakimin böyle bir yetkisi var. Dolayısıyle bu konu zaman alıcı bir süre değil.
Diğer konu ise teknik bir konu. Mahkemelerin kendi inisiyatifinde. Bizim yer göstererek, 'Bura değil, burası değil' şeklinde değil, mahkemelerin kendi yaptıkları incelemeleri neticesinde sevk ettikleri mahkemelerden meydana geliyor. Bu kendi aralarındaki bir konu.
Biz de bunu zaten takip ediyoruz. 'Acaba davamız nerede görülecek?' diye takip ettiğimiz bir konu.
Bunu da dışında zaman aşımına giden süreye etki ettiğini düşünsek bile bir topluyorsunuz, reddi hakim ve uyuşmazlıklarla ilgili süreyi toplam 13 ay. Yani bir sene tutuyor…
Bizim davaya bakıyorsunuz 6 sene. 2000'in Ocak ayında başlamış, 2005'in Aralık ayında bitmiş. Tam 6 sene. 6 senede, reddi hakim ve uyuşmazlıklar ile ilgili bölümler yüzde 16, yüzde 14’lük bir yer tutuyor.
Mahkemenin yüzde 84'lük kısmı zaten görülmüş. Tanıklar dinleniyor, çağrılıyor, deliller ortaya konuyor.
Özellikle beraate yönelik delillerimiz ortaya konuyor. Buradaki olay, bu süre zarfında davanın bitirilememesi.
Bize sorarsanız, biz de zaman aşımından memnun değiliz. Niçin değiliz? Çünkü beraate giden bir davada - sizin de söylediğiniz gibi bu kadar aleni olan bir davada- biz beraat beklediğimiz için, tam bir aklanma beklediğimiz için, 'Zaman aşımına girdi' denmesinden biz de memnun değiliz.
İsteriz ki bu beraatle bitsin, tam bir aklanma olsun ama bu istesek bile kabul edilemiyor. Mahkeme, 'bu süre zarfı doldu mu, artık sen istesen bile ben bu davaya devam etmem' diyor. Kanun gereği böyle.


BERAATİMİZ ELİMİZDEN ALINDI


Haber7: Yani söylediklerinizi özetlersek; size göre de, bu davanın zaman aşımı ile sonuçlandırılması sizin aleyhinize bir komplo öyle mi?
A.B: Ben son duruşmadan 2-3 gün evvel, bizzat sayın mahkeme başkanına gittim, bizzat görüştüm, yazılı ve sözlü olarak talebimizi kendisine ilettim. Dedim ki , “Biz zaman aşımı istemiyoruz. Biz beraat istiyoruz, Çünkü biz masumiyetimizden eminiz ve beraatle sonuçlanacak bir davada zaman aşımı karanını kimse istemez. Bizim beraat hakkımız elimizden alınmıştır, biz zaman aşımı kararını bu yönde değerlendiriyoruz. Ve biz buna etki edecek en ufak bir girişimde bulunmadık.


T.Y: Zaman akımına girme olayını da anlatayım ben. Madem soruyorsunuz, bunun iç yüzün anlatayım. Bunun iç yüzü şu, baktığınız zaman bu davanın bu 6 senenin 4 senesi DGM’de geçiyor. Yani bu süreyi yiyen, uzatan ana yer DGM’de geçen süre. Ve biz bu DGM süresinin başında diyoruz ki muhtelif dilekçelerle, ‘bizim Devlet Güvenlik Mahkemeleri kapsamında yargılanacak bir durumumuz yok. Yurtiçi ve yurt dışı profesörlerinden 29 tane mütaala alıyoruz. Ceza hukuku profesörlerinden aldığımız mütaalalar var. Ama buna rağmen biz DGM’de yargılandık. Nasıl yargılandık. Bizi yargıladıkları 422 sayılı kanunu yazan İtalya’daki profesörlerden aldığımız mütaalalar var.


TANTAN SAÇAN İŞBİRLİĞİ


Ama buna rağmen DGM kapsamına sokuluyoruz. Bu sokulma olayı da nasıl oluyor. İşte burada oyun oynanıyor. 2000 polis geliyor, devasa organizasyonlar yapıyorlar. Baskınlar düzenliyorlar, evlere giriyorlar, bu baskınla ilgili asılsız bilgileri basına servis yapıyorlar. Bir infial ortamı yaratıyorlar. Sonra bakıyorlar ki ortada bir şey yok. Dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan ve Onun döneminin polis müdürü Adil Serdar Saçan tarafından bir gürültü kopartılıyor. Devletin parasını harcıyorsunuz, imkanlarını kullanıyorsunuz, herkesi ayağa kaldırıyorsunuz, devletin itibarını ortaya koyuyorsunuz. Çünkü bir şey var ki bu denli bir hava yaratıyorsunuz. Ama bir şey çıkmıyor. O zaman ne yapıyorlar, suni olarak müştekiler bulup ortaya atıyorlar. En başında diyorlar ki 19 kişi bunlardan şikayetçi. Ama bakıyoruz ki bu 19 kişinin 15 tanesi bizim Akralarımız. Yani zorla müşteki yapılmış kişiler.
Gözaltı süresinden sonra bu kişiler mahkemeye diyorlar ki, biz onları ziyarete gittik ama bize ‘Onları görebilmeniz için mutlaka onlardan şikayetçi olmanız gerekiyor dediler ve kağıt imzalattılar. Biz de o şartlar altında kâğıtlar imzalayarak şikâyetçi olduk diyorlar. Müştekilerden 15’i böyle gidiyor zaten. Bunların içinde tehdit edildik, bizi tehdit ettiler, bize şantaj yapıldı diyen bir kişi yok. Bunlar zaten bizim hımsımız akrabamız, annemiz, babamız, kardeşimiz. Bunların dışında 4 kişi kalıyor. Onlardan iki tanesi Mehmet Ağar ve Celal Adan.
Onlar nasıl şikayetçi oluyorlar onu da anlatayım hemen. Onlara da telefon ediyorlar ve diyorlar ki. ‘size hakaret içeren bu mektuplar var. Bu mektupları bu kişiler size göndermiştir. Ne diyorsunuz, şikayetçi oluyor musunuz diye onları yönlendiriyorlar. Onlar da diyorlar ki, ‘Eğer bize tehdit mektuplarını gönderenler onlar ise biz onlardan şikayetçiyiz. Biz mektupları kim gönderdi ise onlardan şikayetçiyiz diyorlar. Hiçbir zaman bu bilim Araştırma mensuplarından şikayetçiyiz demiyorlar. Daha sonra da bizim göndermediğimiz ortaya çıkınca şikayetlerini geri çekiyorlar.


AĞAR İLE ADAN'A ŞANTAJ HA!


Haber7: Peki ama bu insanların önce şikayetçi olup geri çekilmeleri konusunda ‘bunlara şantaj yapıldığı için geri çektiler’ şeklinde yorumlanınoyor?


T.Y:  Hemen cevap vereyim, böyle de bir ortam oluşturuyorlar. Şimdi bakıyorlar 19 kişinin 17’si hemen geri çekmiş şikayetini tabi bu olacak iş değil onlara göre. Diyorlar ki, bunlara baskı yaptılar. Ama bunun 15’i zaten akrabamız, Ailelerimiz baskı ile şikâyetçi yapılmış zaten. İki tanesi ise milletvekilidir. Yanlış yönlendirilmişler, zorlanmışlar. Bunların şikâyetini geri çekmeleri değil, çekmemeleri garip olmaz mı?


A.B: Yani siz Mehmet Ağar ve Celal Adan gibi isimlerin şantajla ifadelerini gere alabileceğini düşünebiliyor musunuz? Onlara da mı şantaj yaptık yani? 


T.Y: Bunu da geçtik, bir sürü şantaj kaseti var dediler. Bunların hepsi adli emanette duruyor. Biz bunları görmüyoruz bile. Bir bakıyorlar bunlar belgesel türden filmler, müzik kasetleri nevinden kayıtlar. Yani ortada iddia ettikleri gibi bir şantaj kaseti yok. Sonra diyorlar ki gizli kameralar var. Evin her yerine gizlenmiş filan diyorlar. Bir bakıyorlar toplayıp, hepsi hepsi yol ve bahçe kapısına konmuş güvenlik kameralarından ibaret bu iddialar da. Disket siliciler var diyorlar. Bir bakıyorsunuz bunlar da normal disket sürücüler. Bunların hepsi, hepsinden daha önemlisi biz gözaltına iken, orada emniyette bize zorla kendi yazdırdıkları ifadeleri imzalattılar. Bizim gözlerimiz kapalı idi, sadece kağıdı görecek kadar açtırıp imza attırdılar zorla, işkence yaparak. Bunların da kes yapıştırdıklarla yazdıkları metinler olduğu anlaşıldı. Bizi bu sahte işkence altında alınmışifadelerle ve düzmece delillerle DGM kapsamında yargıladılar.


Zaten bizim tutuklanma sebebimizde, ‘kamuoyunda oluşan infial sebebiyle’ şeklinde:

Son olarak şunu söyleyeyim, düzmece deliller, düzmece müştekilerle oluşan davanın daha DGM’de görülen ilk celsesinde Cumhuriyet Savcısı beraat istiyor. Ama o beraat maalesef hâlâ gerçekleşmiş değil. İşte böyle bir büyük oyun nedeniyle biz her an, her platformda, her ortamda beraatin delillerini ortaya koyuyoruz yani. 

A.B: Bunu başka türlü kamuoyuna duyuramayız ki.. İşte bu yüzden biz de haklılığımızı, ancak ilanlar vasıtasıyla dile getirebiliyoruz..



- Devam edecek...




Röportajın devamında neler okuyacağınızı, haber7'nin hangi sorulara cevap aradığını, bu linke tıklayarak öğrenebilirsiniz..

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Son dakika: İsrail'den İran'a misilleme saldırısı
Türk havacılığının altın çağı! TEBER Güdüm Kiti atış testi!