Türk sinemasında yeni kavşak

Yönetmen Selim Demirdelen müzik, kurgu ve senaryosuna da imzasını attığı ilk filmiyle seyirciyi kendisiyle yüzleşmeye çağırdı.

Türk sinemasında yeni kavşak
Türk sinemasında yeni kavşak
GİRİŞ 07.04.2011 12:02 GÜNCELLEME 07.04.2011 12:02

Türk sinemasının gelmiş geçmiş en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen ''Eşkıya'' filminin yönetmen yardımcılığını yapan ve ''Anlat İstanbul'' filminde anlatılan 5 ayrı öykünün yönetmenlerinden bir tanesi olan Demirdelen, yönetmenlik sandalyesine ilk kez oturduğu ''Kavşak'' filmiyle duruluğu, akıcılığı, müziği ve sessizliği kullanış biçimiyle seyirciye kendi tarzını oluşturma adına ipuçlarını da verdi.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Demirdelen, büyükşehirde yalnızlığın her zaman kendisine ilginç geldiğini ve kendisini etkileyen iki olaydan sonra filmin hikayesinin ortaya çıktığını anlattı.

Amerika'daki bir gökdelene 30 sene önce gelen ve eline süpürgeyi alıp binayı temizlemeye başlayan altmış-yetmiş yaşlarında bir adamın ne bordrosu ne de maaşının olduğunun yıllar sonra fark edildiğini anlatan Demirdelen, ''Herkes tanıyor adamı, o binanın temizlikçi John amcası fakat ortaya çıkmış ki herhalde bir gün yalnızlık canına tak etmiş, binaya girmiş ve 30 senedir orayı temizliyor'' dedi.

Kendisini etkileyen diğer hikayenin ise Almanya'da bir gün bir kıraathanede Galatasaray-Monaco maçını izlerken kendisiyle sohbet etmek isteyen bir adamın hayatı olduğunu belirten Selim Demirdelen, ''Adam 20 sene önce İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirip o dönemde tanıştığı kız arkadaşıyla evlenerek büyük adam olma umuduyla Almanya'ya gitmiş. İşler yolunda gitmemiş ve orada cam silmeye başlamış. Ailesine de ben beceremedim ve cam siliyorum diyememiş. Ailesi 20 yıldır onu Almanya'da bir şirkette çalışıyor zannediyormuş. Adam 20 yıl boyunca para biriktirip, bir Mercedes araba ve güneyde bir tane ev kiralayıp bütün ailesini orada topluyormuş. Her yıl sadece bu bir ay için yaşıyormuş'' diye konuştu.

Bu hikayelerin bir araya gelmesiyle yalnızlık ve böyle bir travmanın insanı hayatta nerelere kadar getirebileceği üzerine kafa yorarken ''Kavşak''ın öyküsünün ortaya çıktığına işaret eden genç yönetmen, bu filmin kendisi açısından bir yüzleşme, kabullenme filmi olduğunu söyledi.

Filmin mutlu sonla bitmesi konusunda çok eleştiri aldığını anlatan Demirdelen, ''Kavşak''ın böyle bitiyor olmasının kendi tercihi olduğunu, bunun belki de biraz hayata olumlu bakmakla ilgili olduğunu dile getirdi.

''Kavşak''ın başrol oyuncusu Güven Kıraç'la filmin gösteriminin ertesinde bir gün bir kahvede otururken Kıraç'ı arayan bir arkadaşının '5 senedir kafamda bir sorun vardı. Filmi seyrettim ve kafamda her şeyi hallettim. Bu filmi yaptığınız için çok teşekkür ederim' dediğine şahit olduğundan bahseden Selim Demirdelen, ''Bu anı, bu filmi yapmak için yeterli bir sebepti bence'' diye konuştu.

Filme dair yüzüne söylenmese de internette okuduğu kadarıyla ''5. dakikada ne olduğunu anlamıştım'' kalıbıyla yapılan eleştiriler olduğunu ifade eden Demirdelen, ''Biz zaten filmde hiçbir şey saklamıyoruz. Öyküyü anlatan olarak söylüyorum, amacım seyirciyi baş kahraman Güven'le beraber o yolculuğa çıkarmaktı. Bir şeyleri saklamak gibi bir derdim yoktu. Geçenlerde Cem Yılmaz bu tür bir eleştiriye ''O zaman Titanic'i neden izlediniz? yorumu getirmişti. Öyle ya batacağı belliydi'' ifadelerini kullandı.

''SON YILLARDA YAPILAN FİLMLER O KADAR GÖSTERİŞTEN UZAK Kİ''

Televizyonda 30 bölüm ''Bıçak Sırtı'' dizisinin yönetmenliğini yapan Demirdelen, şöyle devam etti:

''İlk ve son dizimdi. Çünkü olacak gibi değil. 90 dakikalık bir diziyi 6 günde çekmek. Mümkün mü? Evet mümkünmüş, çektim ama ne sosyal hayatım kaldı, ne bir şeyim. Hala da insanların sete giderken kaza geçirip öldüğünü duyuyoruz. Çünkü uykusuz ve yorgunlar. Bununla ilgili şimdi adımlar atılıyor. İnşallah 60 dakikaya inecek ve daha nitelikli işler çıkarma şansı bulacağız. Fakat bu diziler ve daha çok izlenen filmler sebebiyle insanların algısı değişiyor. Sinemayı yargılama biçimi değişiyor. Kalıp bir şey bekliyorlar. Seyirci kendisini şaşırtan, sürpriz bir finali olan filmler istiyor, ancak öyle tatmin oluyor. Filmin sürecini, hikayeyi kahramanlarla beraber izleme zevkini kaybetmiş... Fakat ben çok mutluyum. Son yıllarda yapılan filmler o kadar düzgün ve gösterişten uzak ki.''

Eskiden paradan şikayet edildiğini ancak şimdi herkesin aslolanın para değil hikaye olduğunu farkettiğini savunan başarılı yönetmen, ''Hikayenin büyük ya da küçük olması önemli değildir. Önemli olan insanların yüreğine dokunabiliyor musunuz? Sinemacılar 'küçük olsun, çekilebilir olsun'a kafa yormaya başladı. ''Kavşak'' da o anlamda çok yüksek bütçeli bir film değil. Filmdeki oyuncuların çoğu para almayı kabul etmedi. Alanlar da çok cüzi paralara çalıştı. Bizim adımıza çok güzel bir şey bu. Dolayısıyla, hala sinema yapmak zor ama bir çok insan da iyi niyetle çabalıyor film yapmak için'' şeklinde konuştu.

Gerek Serdar Akar'ın ''Barda'' filminde gerekse ''Kavşak''ta yaptığı müzikle çeşitli festivallerden ödüller alan Demirdelen, kendisine ait iki albümü olduğunu anlattı. Müziğin kendisi için bir kaçış yolu olduğunu belirten yönetmen Demirdelen, bir ekip işi olan sinemanın da zevkinin bambaşka olduğunu vurguladı.

''BUNDAN SONRA BİR FİLM ÇEKSEM MÜZİKLERİNİ BEN YAPMAM''

''Kavşak'' filminin hikayesinin kafasında çok net olması nedeniyle müziğini kendisinin yaptığını belirten Selim Demirdelen, ''Bundan sonra bir film çeksem müziklerini ben yapar mıyım? Zannetmiyorum, yapmak istemiyorum. Başka müzisyen yapsın isterim. Bir beyin daha işin içine girsin diye'' değerlendirmesinde bulundu.

İlk filminin kurgusu da kendisine ait olan Demirdelen yıllar boyunca çeşitli kurgucularla çalıştığını ve en sonunda 'kurguyu ben yapacağım' kararı aldığını kaydederek, ''Kurguyu çok sevdiğim için bu konuda bencillik yaptım. Bir taraftan da ben biraz işi sıkı tutan bir yönetmenim. Neyin, nerden çıkacağını biliyorum ve dolayısıyla bir montajcıya versem de aynı şey çıkacak'' dedi.

Demirdelen, senaryoyu yazma aşamasında, hatta öykü ilk aklına geldiğinde gözünün önünde Güven Kıraç'ın canlandığını ve filmin baş kahramanı Güven'i, bu oyuncuyu düşünerek yazdığını ifade etti.

YENİ PROJELER

Sinemada yeni projeler için kendilerini hazırladığını ama bunu gerçekleştirmenin biraz da para meselelerine bağlı olduğunu aktaran genç sanatçı, şöyle devam etti:

''İki tane kitap uyarlaması projemiz var. Bir tanesi Hakan Günday'ın ''Piç'' romanı. Senaryosunu Ümit Ünal yazıyor. İnşallah bu yaz sonu herşey yolunda girerse o filme girişeceğiz. Onun dışında bir de polisiye roman uyarlaması var. Ondan henüz bahsetmek istemiyorum. Bir tane de kendi yazdığım senaryo var. Hepsini bir sıraya koyup çekeceğiz. İnsan bir film çekince, film çekme isteği daha da besleniyor.''

''KAVŞAK'' ADLI İLK FİLMİYLE SİNEMA SEYİRCİSİNİN BÜYÜK BEĞENİSİNİ KAZANAN YÖNETMEN SELİM DEMİRDELEN FİLMLERİN KATEGORİZE EDİLMEMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR

''Kavşak'' adlı ilk filmiyle sinema seyircisinin büyük beğenisini kazanan yönetmen Selim Demirdelen filmlerin kategorize edilmemesi gerektiğini belirterek, ''Kavşak bir sanat filmi değil, bir sinema filmidir'' dedi.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Demirdelen, sanat sineması içinde değil, ortada durmak istediklerini ifade ederek, ''Fakat sinemada keskin bir ayrım var maalesef. Siz kendinizi nereye konumlandırırsanız konumlandırın, birileri sizin yerinize zaten filminizi kategorize ediyor. Bizim filmimiz de herhalde 'sanat filmi', diğer anlamıyla 'festival filmi' damgasını yedi ve vizyonda da karşılığını aldı'' diye konuştu.

Demirdelen, herkese hitap edecek bir film yapma peşinde olduklarını fakat sinema piyasasında çok anormal bir dengesizlik olduğunu söyleyerek, şunları anlattı:

''Bir filme 4 milyon kişi giderken, bir filme 10-20 bin kişi gidiyor. Bir şekilde seyirciyi buluşturmamız lazım diye düşünüyorum. İnsanların sinemaya gitmemesiyle ilgili o kadar çok parametre var ki, sinemayla uğraşınca tabi bunu zorluyorsunuz, birisi çıkıyor vizyona, güneşliydi hava o yüzden kimse gelmedi diye. Herkes bir sebep bulmak zorunda. Çok seyirci yapan komedi filmlerini ya da ticari filmleri eleştiremiyorum. İyimser bir hesap yapıyorum kendi kendime. O filme 5 milyon kişi gitse, tahminen 2 milyonu falan hayatında ilk defa sinemaya gidiyordur. O 2 milyonun yüzde 20'si 'Sinemada film seyretmek ne güzelmiş' dese, sonra onların da yarısı bir daha sinemaya gitse bayağı bir katkı sağlıyor sinemaya fakat Kavşak filmi vizyondayken daha biter bitmez internette vardı. Kaçakçılarda vardı.

Bizim yaptıklarımız çok yüksek bütçeli filmler değil. Birazcık daha makul bir seyirciye ulaşsa, zaten bu ölçekte film yapan insanlar kendilerini döndürmeye başlayacaklar ama şu anki durum itibariyle her filmden sonra kara kara kredi kartları borçları nasıl ödenecek, bir daha ki filme nasıl para bulacağız diye düşünüyoruz. Dolayısıyla o dengesizliğin ortadan kalkmasını istiyoruz.''

Diğer ticari filmlerin bir sene öncesinden filmi pazarlamaya başladıklarını ifade eden yönetmen Demirdelen, ''Böylelikle o filmler ilk haftada seyirciyle tanışıyorlar. Bizim filmlerde ise ilk hafta seyirci 'Kavşak' filmi vizyona girmiş, haftaya gidelim mi?' demeye kalmadan zaten film yok oluyor'' şeklinde konuştu. Filmlerin seyirciyle buluşmasındaki en önemli etkenlerden bir tanesi filmin kulaktan kulağa yayılması olduğunu savunan genç yönetmen ''Vizyonda olmayan film kulaktan kulağa konuşulsa ne olur konuşulmasa ne olur...'' değerlendirmesini yaptı.

''ASIL DUYGUNUN GEÇTİĞİ ANLAR KONUŞULAN DEĞİL SUSULAN ANLAR''

Bir yönetmen olarak kendisi için önemli olanın çektiği filmlerdeki ''sessizlikler'' olduğunu söyleyen başarılı yönetmen, asıl duygunun geçtiği anların konuşulan değil susulan anlar olduğunu dile getirdi. Dizilerde yapımcıların da baskısıyla 'laflar ağzında bitsin' diye bir tabir olduğuna değinen Demirdelen, bunun 'kamera konuşan oyuncuyu seçsin anlamına geldiğinden bahsederek, ''Belki karşısındaki konuşmayan oyuncunun o andaki yüz ifadesi çok daha büyük şeyler söylüyor olabilir. Bıçak Sırtı'nda çok dikkat ettim bunlara. O esleri kullanmaya çalıştım. ''Kavşak''ta da bu böyle'' ifadelerini kullandı.

''Benim için önemli olan ekrana baktığım zaman gördüğüm şeylerin gerçek olması'' diyen Demirdelen, şunları söyledi:

''Bir oyuncu konuşsun ya da konuşmasın, oturuyor olsun ya da amuda kalksın benim için önemli değil. Gerçeklik duygusunu bana verebilen her oyuncu benim için çok makbul bu anlamda. Bir çok oyuncu var, özellikle oyunculuk eğitimi almamış ve sonradan oyuncu olanlar, oyunculuğun diyalogla ilgili olduğunu düşünüyorlar. Onlarla çekim yaptığınızda lafı biter ve kameraya, yönetmene bakar. Oysa daha yönetmen 'kes' demedi ve hayat sessiz de olsa devam ediyor. Evet, sessizlik de doğal bir şekilde canlandırabilmek için çok önemli bir gösterge benim için.''

Kendisinden büyük ve sinema filmi çekmiş herkesi saygı sınırları içerisinde kendisinin ustası olduğunu aktaran Demirdelen, hayranlık duyma noktasında ise bütün dünyada en etkilendiği ismin her türde en başarılı örnekleri vermiş tek adam olan Stanley Kubrick olduğunu belirtti.

''OYUNCULAR PARA ALMADI''

Ödüllü yönetmen ve müzisyen Selim Demirdelen, bir çok festivalde bir sürü izleyiciyle buluştuklarını ancak Ankara Film Festivalindeki kadar güzel soruların ve pozitif bakışın olduğu bir festivalin çok az olduğunu vurgulayarak, kendilerine sorulan sorular ve hem sinemaya hem de Kavşak filmine ilişkin yapılan yorumların kendilerini çok gururlandırdığını kaydetti.

Antalya Altın Portakal Film Festivalinde 9 tane yeni filmin yarıştığını, ''Kavşak'' filminin de bunlardan bir tanesi olduğunu hatırlatan Demirdelen, ''Hepsi birbirinden etkileyici filmler. Biz mesela bu tür yarışmalarda yarışmacı olduğumuz halde, konusu itibariyle ve bir meseleyi bu kadar doğru şekilde anlattığı için, gönlümden ''Press'' alsın diye geçiriyordum. İnsanlar artık böyle şeyleri anlatmaya cesaret ediyorlar. Antalya'da beğenmeyenler de oldu, bir-iki çatlak ses çıktı ama o kadar dolu bir film ki konuşanlar susturuldu ve çok güzel sohbet edildi'' dedi.

Filmde oynamasını istedikleri her oyuncuyla çalışma şansı bulduklarını anlatan Selim Demirdelen, şöyle devam etti:

''Oyuncu seçimi ortak verdiğimiz kararlardı. Her zaman bir kaç alternatif oluyor, onların arasından da filmde en uygun olduğunu düşündüğümüz isim üzerinde uzlaşıyoruz. Sonra onlara teklif götürüyoruz. Bu anlamda şanslıyız. Filmimizde oynamasını istediğimiz her oyuncuyla çalışma şansı bulduk. Herkes filme inandı ve oynamayı kabul etti. Oyuncuların çoğu para almayı kabul etmedi, alanlar da çok cüzi paralara çalıştı. Bu tabi setteki ilişkilere ve onların performansına da çok yansıyan bir şey. Parayı verip oynattığınız oyuncudan bu kadar iyi performans alamayabilirsiniz. Performansı bırakın bu kadar huzurlu ve düzgün bir set süreci olmayabilirdi. Her şey tıkır tıkır gitti.''

KAYNAK: AA
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Meral Akşener'den, İmamoğlu ve Yavaş'a hain suçlaması
Yeniden Refah Partisi’nin arkasındaki güç kim! İstanbul’da oyun oynuyorlar…