Erdoğan'ın 'U Dönüşü'nün hikayesi

  • GİRİŞ22.10.2014 20:29
  • GÜNCELLEME22.10.2014 20:29

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı Peşmerge güçlerinin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmesi teklifini Obama’ya kendisinin yaptığını söyledi.

Böylece tepesinde Financial Times, New York Times gibi koca koca yazılar bulunan ‘saygın gazeteler’ ile birlikte bu mecralardaki haberleri kendi haberlerinden daha kıymetli gören içerideki kimi gazetelerin “ABD bastırdı, Erdoğan mecbur kaldı” tezi çökmüş oldu.

Çöken ikinci bir tez daha var.

ABD’nin Kobani’de savaşan PKK uzantısı YPG’ye havadan silah bırakmasının ardından

böyle bir yardıma karşı çıktığını daha önce açıklayan Erdoğan’ın Obama ile yaptığı görüşme sonrası bu durumu sineye çekmek zorunda kaldığı tezi.

Aynı yayın organlarında bu durum ‘boyun eğme’ olarak nitelendirildi.

Hatta içerideki kimi malum çevreler bu sözde ‘boyun eğmeyi’, Alman istihbarat birimlerinin Ankara’yı dinlemiş olması hadisesine bağlayarak “bir şeyler ortaya dökülür korkusuyla geri adım attılar” noktasına bile getirmeyi başarabildi.

Günün sonunda Erdoğan, ABD’nin, bir kısmı IŞİD’in eline geçtiği için yüzüne gözüne bulaştırdığı Kobani yardımlarına sözü getirerek yapılan işin yanlışlığına dair düşüncesini tekrarladı.

Şöyle dedi:

“Yapılanın yanlış olduğu ortaya çıktı. Atılan silahların bir kısmı PYD'ye bir kısmı IŞİD'e geçti. Tamamı PYD'nin eline geçmedi demek doğru bir şey mi? Bunların çok daha akılcı yolu varken dostlar alışverişte görsün mantığıyla bu iş yapılamaz.”

Gelinen noktada, Peşmerge’nin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçişinin sağlanması fikri Ankara’da yetkili ağızlar tarafından ortaya atıldığında ilk aklıma gelen şeyin gerçeğin ta kendisi olduğu ortaya çıktı.

Obama’nın Erdoğan’ı aramasının üzerinden yaklaşık 12 saat geçtikten sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, “Peşmerge’ye yardımcı oluyoruz” açıklaması, ABD’nin YPG’ye yaptığı yardımlara karşı bir misilleme, yahut stratejik değeri olan önemli bir hamle olarak yorumlanabilirdi.

Erdoğan’ın “bunu biz teklif ettik” açıklaması tam da bu çerçeveye oturuyordu.

Peki Ankara’nın Peşmerge’nin Kobani’ye geçiş izni hamlesini nasıl okumalı?

Bu sorunun yanıtı, PYD’nin Kuzey Suriye’de silah zoruyla ve Esad’la işbirliği yaparak düzen kurmaya çalıştığı 2012 başından itibaren Ankara’nın aslında hiç değişmeyen temel yaklaşım tarzında saklı.

Ankara’nın yaklaşık üç yıldır savunageldiği temel tezi şu:

“PYD, elindeki silah gücünü kullanarak herkesi sindirip ‘De fakto’ uygulamalardan uzak durmalı. Kuzey Suriye’de faaliyet gösteren diğer Kürtler ve ÖSO ile birlikte hareket etmeli. Savaş bittikten sonra Suriye ve bu bölgenin nasıl bir idari yapıyla yönetileceğine (özerklik seçeneği de buna dahil) bu gruplar birlikte karar vermeli.”

Peşmerge’ye Kobani’ye geçiş izni verilmesi politikası, Ankara’nın bu hiç değişmeyen yaklaşımıyla doğrudan ilişkili.

Kuzey Suriye’de savaş öncesi olduğu gibi, PYD’ye yakın unsurlar da bulunsun, Barzani’ye ya da başka hareketlere yakın Kürtler’da var olsun, buralardaki kentlerde, kasabalarda yaşayan Araplar dahil diğer bütün gruplar da yer alsın.

Ama bir grup elindeki silah gücünü kullanarak, 2,5 yıldır yaptığı gibi kendileri dışında kalan herkesi yıldırmaya ya da kendi ideolojilerine ram olmaya zorlamasın.

Dün akşama doğru Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Parlamentosu, Peşmerge’nin Türkiye üzerinden Kobani’ye gönderilmesi kararını oy birliğiyle kabul etti.

Birkaç gün içerisinde bu geçişlerin başlaması bekleniyor.

Türkiye topraklarından geçişine izin verilecek Peşmerge güçlerinin Kuzey Irak’ta eğitildiği, ancak bu eğitilen grubun Suriyeli Kürtler’den oluştuğu unutulmamalı.

Peşmerge’nin Kobani’ye geçişi sonrası IŞİD’in püskürtülmesi halinde, Türkiye’nin üç yıldır isteyegeldiği farklı grupların koalisyonu fikri ilk kez burada hayata geçmiş olacak.

Türkiye’nin doğusunu yangın yerine çeviren 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili temel tezimi savunmaya devam ediyorum.

PKK’nın Türkiye’ye de taşıyabilir miyiz? Diye heyecan yaptığı Rojava projesinin kendi kaynağında çökmeye yüz tutması, örgüt çevrelerinde büyük bir travmaya yol açtı.

Öfke patlamasının, vandalizmin temel motivasyon kaynağı budur.

Gelinen noktada PKK, yeni Kobani’lerin yaşanmaması için Suriye’nin kuzeyinde öteki kürtler ve öteki milletlerle iktidarı paylaşmaktan başka çare olmadığını görmeye başlamış olmalı.

Netice de ortam kırılgan ve yer yer ürkütücü sonuçlar üretse de, Ortadoğu’ya barış ve huzur getirecek stratejik vizyona sahip tek politikanın Ankara tarafından yürütülmekte olduğu bir kez daha netleşmiş oldu. 

Yorumlar3

  • osmanmert 9 yıl önce Şikayet Et
    ne vizyon ne vizyon. yahu bırakın vizyonu ortalığı ....götürüyor. ne vizyonundan bahsediyorsunuz
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Arihan YILDIZ 9 yıl önce Şikayet Et
    Sn. Mehmet ACET. Orta doğuya Barış ne zaman gelir biliyor musunuz 25 Sene sonra Orta doğuda Petrol Kuyularının Tükeneceğini Bilim Adamları Medyada yazıp çiziyorlar. Bence de Orta doğuda Petrol 2040 Yılında Tükendiği zaman Barış Gelir. Ondan Sonra Su Savaşları Bor Madeni Savaşları Başlar. Su ve Bor Madeni de Türkiye'de Mevcut olduğu için bundan sonra Zinde güçlerin Türkiye Üzerinden Plan ve Projeleri Eksik olmayacaktır. Cumhuriyetin 100.Yılına girerken Zinde Güçler sürekli Türkiyeyi Yumuşak Karnından Vurmaya çalışacaklardır. Zinde Güçlerin Enerji Kaynakları Savaşları hiç bir zaman bitmeyecektir.
    Cevapla Toplam 9 beğeni
  • orjinal305 9 yıl önce Şikayet Et
    Bu haber nasıl yorumlanmalı. sayın erdoğan aslında baskılara dayanamadı ve bu teklifi kabul etmek zorunda kaldı , ancak içerdeki kamuoyunda oluşabilecek olmusuzlukları gidermek adına ben teklif ettim dedi . Ama şu hiç düşünülmüyor öyle de olsa böyle de olsa biz bunu niye yapıyoruz . Kobani düşmesin diyemi . Kobani düşerse ne olur . Kürdistan hayali biter . O zaman biz bu adımı atmakla bir kürdistan devletinin kurulmasına yardımcı mı olmuş oluyoruz ???
    Cevapla Toplam 22 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat