27 Mayıs'ın tanığı o yılları anlattı

27 Mayıs Bir İhtilal Değil Darbedir kitabının yazarı ve babası da o dönemde yargılanan Emre Oktay yaşadıklarını ve kitabını anlattı.

27 Mayıs'ın tanığı o yılları anlattı
27 Mayıs'ın tanığı o yılları anlattı
GİRİŞ 27.05.2014 09:06 GÜNCELLEME 27.05.2014 09:44

27 Mayıs 1960'ta Türkiye tek partili düzenden kurtuluşundan tam 10 yıl sonra dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve arkadaşları yargılandı. Türkiye demokrasisine vurulan darbe ile Başbakan, bakanlar ve bazı vekiller asıldı. 27 Mayıs Bir İhtilal Değil Darbedir kitabının yazarı Emre Oktay o yıllarda yaşadıklarını ve Akis Kitap'tan çıkan eserinin ayrıntılarını okuyucuları ile paylaştı.

İşte o röportaj;

-Emre Bey 27 Mayıs Darbesi Niye yapıldı, ne getirdi ne götürdü?

"27 Mayıs Türkiye Cumhuriyeti için bir felaket olmuştur. Bir takım maceracı subaylar, ellerinde silah TBMM'nin kapısına kilit vuruyorlar, Milli Birlik Komitesi adını verdikleri bir komite kuruyorlar ve TBMM'nin tüm yetkilerini aldım bu komiteye verdim, diyorlar. Yasama, Yürütme, Yargı ellerinde. Halkın seçtiği, meşru DP iktidarı mensuplarını tutukluyorlar, Yassıada'ya tıkıyorlar. Ve bu işin adı demokrasi, demokrasi için yaptık, hürriyet için yaptık diyorlar. Bu iş açıkça devleti gasp etmektir. 27 Mayıs Darbesi Türkiye'ye hiçbir şey getirmemiştir. Ama ciddi şeyler götürmüştür. Bu tarih Askeri Vesayetin başlama tarihi olmuştur, yani siyasiler artık generallerin onaylamadığı hiçbir işi yapamayacaklardır. Zira rahmetlilerin, Menderes, Zorlu, Polatkan'ın asılmış haldeki resimleri gözlerinin önünden gitmeyecektir. Asker sürekli aba altından sopa gösterecektir. 27 Mayıs yaptığı Anayasa ile halk iradesi ile devlet arasına kurumlar sokacaktır. Yani halka senin hâkimiyetini nasıl kullanacağını ben sana gösteririm, denecektir. Örneğin Milli Güvenlik Kurulu, Senato, Yüksek Askeri Şura, Anayasa Mahkemesi. Bu kurumlar Meclisi denetliyorlar ama kendileri denetime tabi değil. Yani 27 Mayıs bir nevi askeri vesayeti yasallaştırdı.

-Bu gün hala bu düzen sürüyor mu?

Çok şükür 2003 yılından sonra, Balyoz'du, Ergenekon'du, İnternet Andıcı davasıydı derken, asker yerine yerleşti. Daha önceki dönemlerde siyasete bulaşmış asker, artık asli görevine döndü. Yani açık söylemek lazım Ak Parti iktidarı ile birlikte askeri vesayet keyfiyeti bitti. Bu Türk Demokrasisi için bir zaferdir.

-27 Mayıs'ın götürdüklerinden bahsediyordunuz!

27 Mayıs Darbesi o kadar kolay yapıldı ki ve en kötüsü müsebbipleri cezalandırılacakları yerde mükâfatlandırıldılar. Ordu içinde yükseldiler. Örneğin Yassıada komutanı Tarık Güryay'ın emir subayı Teoman Koman, orgeneral oldu, Jandarma Genel Komutanı oldu. Diğer emir subayı Akay Şakman Korgeneral oldu. Bakın 27 Mayıs'tan sonra ‘İktidara gelmek için halk iradesi dışında çareler aramak' yozlaşması günümüze kadar geldi. Tapeler, 17 Ağustos girişimi, Gezi Olayları hep bu zihniyetin hastalıklı uzantılarıdır. DP de 3 seçim üşt üste kazanmış, büyük bir olasılıkla 4. Seçimi de kazanacaktı. Baktılar seçim yolu ile gitmiyorlar. Parlamento dışı provokatif yollara tevessül ettiler. Bu gün de aynısını görüyoruz ne yazık ki.

-Peki, 27 Mayıs'ın arkasında kimler vardı? Parlamento dışı provokatif yollara sadece askerler mi baş vurdular.

27 Mayıs'ın arkasında bir kere, Kanlı Cuntacılar, var. Cunta çete, demek, yani ordu içinde oluşmuş çeteler. Sonra zamanın üniversite profesörleri, çoğu da hukukçudur. İstanbul Üniversitesi Rektörü Ordinaryus Profesör Sıddık Sami Onar, Profesör Hıfzı Veldet Veli Dedeoğlu, Prof. Naci Şensoy, Prof. İsmet Giritli, Doç. Muammer Aksoy vb. eğitimi öğrenimi bırakmışlar, gırtlaklarına kadar siyasete batmışlar. Bunlar 27 Mayıs'ı coşku içinde karşıladılar ve 27 Mayıs'ın akıl hocalığına soyundular. Hatta idamlara kadar giden süreci başlattılar… Zamanın darbeci medyası, yalan yanlış haberlerle askeri de, öğrencileri de kışkırttılar. Menderes Kars ve Ardahan'ı Ruslara satmış, 28 Nisan öğrenci olaylarında yüzlerce ölü var, ölüleri kıyma makinelerinden geçirip Konya yolu inşaatında asfaltın altına saklamışlar. Darbe öncesi her yerde bunlar konuşuluyor. Rahmetli babam İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay, yani olayların bizzat içinde. Evde anlatıyor, iki ölü varmış, ikisi de kaza. Biri kendi tırmandığı hareket halindeki tankın üzerinde, slogan atarken tankın paletlerinin altına düşüyor, eziliyor, Nedim Özpolat; diğeri de sekme bir kurşun ile ölmüş, Turhan Emeksiz. Kurşun eğri idi, kemikte eğrilmeyeceğine göre bir yerden sekmiş. Belki de bir nümayişçi kurşunu… İşte basın olayları şişiriyor, kışkırtıcı bir hale sokuyor ve darbe ortamını hazırlıyor.

-İsmet İnönü'nün rolü?

Esas darbe teşvikçisi zamanın İnönü CHP'sidir. Yukarda bahsettiğim basın mensupları, profesörler de Halk Partili. Darbe öncesi günlerde Meclis'te İnönü'nün öyle sözleri var ki, darbecilerle ilişkisini inkâr etmek mümkün olmaz. Diyor ki,

"Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır. Meşru bir hak olarak kullanılacaktır."

Darbe gerçekleştikten sonra darbecilerin başı Orgeneral Cemal Gürsel, ilk işlerinden biri olarak İnönü'ye telefon ediyor ve şu ifadeyi kullanıyor,

"Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur"

İnönü de cevap veriyor,

"Memleket ve millet için hayırlı bir iş yaptınız. Büyük bir iş yaptınız. Mutlu ve uğurlu olmasını dilerim. Başarınız için asıl ben sizin emrinizdeyim. Paşa hazretler (Cemal Gürsel'e hitap) ben sizi anlıyorum. Ne zaman bir arzunuz olursa , emrinize amadeyim.."

Hiç böyle şey olur mu? Demokratik bir ülkede ana muhalefet partisi lideri, darbecilerin başına iyi iş yaptınız, hayırlı iş yaptınız, asıl ben sizin emrinizdeyim, der mi?

CHP Genel Başkan yardımcısı Kamil Kırıkoğlu'nun anıları var, Tanju Cılızoğlu hazırlamış. Kitabın 103. Sayfasından aktarıyorum, Darbe öncesi günler,

"Öğrenciler Et ve Balık Kurumunda kıyma makinelerinden geçirildiler, diye haberler yayılıyordu. CHP olarak üç kişilik bir parlamento heyeti kurduk, araştırmalar yaptık ve böyle bir şey olmadığını öğrendik, bir rapor hazırladık. Parti grubunda rapor okununca İsmet Paşa sert eleştirdi. Olmaz, yoktur demeyeceksiniz, vardır imajı vereceksiniz, dedi."

Eğer isteseydi İnönü infazları da önleyebilirdi. Bakın Yassıada'da Topkapı Davası görülüyor. İddia Menderes ve ekibi Topkapı'da İnönü'yü öldürmek istediler. Menderes'in avukatları diyorlar ki, iddianızın muhatabı İsmet İnönü hayatta mahkemenize çağrılmasını ve dinlenmesini talep ediyoruz. Başyargıç Salim Başol ve Başsavcı Altay Ömer Egesel bu teklife şiddetle karşı çıkıyorlar,

"İnönü gibi mümtaz bir şahsiyeti bu mahkemeye çağırmak haddinize mi?"

Düşünün İnönü bir zahmet, hayır ben geleceğim dese, mahkemeye gitse ve evet aramızda şiddetli tartışmalar oldu ama beni öldürme gibi bir girişim yok. Menderes'te, Zorlu da, Polatkan'da asılmazlardı. Ama İnönü bunu yapmadı, daha ne olsun.

-Evet

Size birçok misaller verebilirim. Darbecilerin akıl hocalarından Doç. Muammer Aksoy ile İnönü'nün arası bozuluyor ve Aksoy şu açıklamalarda bulunuyor.

"14'ler yurt dışına gönderildikten sonra yeni Anayasa yapılması ve seçimlere gidilmesi için Kurucu Meclis, Temsilciler Meclisi oluşturuldu. Temsilciler Meclisi silme Halk Partili, ülkenin yarısından çoğunu teşkil eden DP'den bir kişi yok ve Milli Birlik Komitesinin yetkileri de Temsilciler Meclisine devredildi. İnönü'ye dediler ki, Yassıada mahkemelerinin kararlarının onaylanma yetkisini de TM verelim. İnfazları önlemek elinizde olur, zira TM'de sizin sözünüz geçer. İnönü avucunun içine gelen bu idamları önleme imkânını da ret etti. Bırakın başladıkları işi bitirsinler, dedi. Sonra da Gürsel'e mektup yazmış, üzülmüş falan."

Özellikle yakın tarihimizi iyi bilmemiz lazım ki, içinde bulunduğumuz anı doğru anlayalım. 1960 darbesinden önceki günlerde denenmiş ve başarılı olmuş bir çok iş bu gün gene deneniyor. Çok şükür askerimiz yerinde. Allah ülkemizi bir daha darbelerin karanlık günlerinden korusun…

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Hizbullah'tan İsrail'e operasyon! Füzeler peş peşe fırlatıldı
Bahçesini çapaladı, altın fışkırdı