Osman Hamdi Bey'in Romanı

Bu kitap, sadece Osman Hamdi’yi değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki kültür ve sanat politikalarını da anlamamızı sağlayan geniş bir perspektiften anlatıyor ünlü ressamın yaşamını.

Osman Hamdi Bey'in Romanı
Osman Hamdi Bey'in Romanı
GİRİŞ 13.01.2009 13:38 GÜNCELLEME 13.01.2009 13:38

Asuman Kafaoğlu Büke'nin kitap kritiği

80’li ve 90’lı yıllarda Türkiye’de yayıncılığın en önemli eksiklerinden birinin az sayıda nitelikli biyografi yayımlanması olduğunu düşünürdüm. Kuşkusuz tek suçlu yayıncılar değildi, iyi araştırmacı yazarlar da biyografiye fazla ilgi göstermiyorlardı. İlk başlarda nehir söyleşi formunda, sanatçının kendini anlattığı yaşamöyküleri yayımlanmaya başladı; bunlar form olarak daha az araştırmayla ortaya çıkan türden yaşam öyküleriydi. Son yıllarda neyse ki, nitelikli ve her okura hitap edecek türden çeşitli biyografiler daha sık yayınlanır oldu. Bu hafta, resimlerini çok sevdiğim ve hayat hikâyesini merak ettiğim ama hakkında fazla bir şey bilmediğim, Osman Hamdi Bey’in biyografisi okudum. Kitabın başlığı ressamın en ünlü tablolarından ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ ile aynı adı taşıyor; altbaşlık olarak da ‘Osman Hamdi Bey’in Romanı’ denilmiş. Başlıktaki ‘roman’ sözcüğü ilk başlarda daha kurgusal bir metinle karşılaşacağım hissini vermişti fakat Emre Caner’in Kaplumbağa Terbiyecisi tam anlamıyla temiz yazılmış iyi bir biyografi, roman hiç değil.

Bazı yaşamöyküleri sadece anlatılan kişinin hayatını biraz daha yakından tanımaya yararlar. Bu kitap, sadece Osman Hamdi’yi değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki kültür ve sanat politikalarını da anlamamızı sağlayan geniş bir perspektiften anlatıyor ünlü ressamın yaşamını.

Osman Hamdi’nin hayat hikâyesi birçok açıdan çok önemli, çünkü hayatı hep sanat-kültür-politikanın merkezinde geçmiş. Babası İbrahim Edhem Paşa, Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat ve Abdülhamit dönemlerinde çeşitli bakanlık, sefirlik ve hatta sadrazamlık yapmış olduğu için, Osman Hamdi hem ev içinde, hem de kendi devlet görevlerinde hep olayların tam göbeğinde bulunmuş. Onun hayat öyküsünü okurken, Osmanlı’nın son dönemi hakkında ve 19. yüzyıl Avrupa’sında şekillenen sömürgeci politikalar hakkında net fikirler ediniyor okur.

Kaplumbağa Terbiyecisi altı bölümden oluşuyor. Kitap, Osman Hamdi’nin 1860 yılında on sekiz yaşında Paris’e ilk gidişiyle başlıyor. Paris’in heykelleri, binaları ve elbette müzeleri onu adeta büyülüyor. Fakat ilk büyülenmesi Paris’te olmuyor, çok daha önce, on bir yaşındayken babası eve bir gün Fransız bir ressamla geliyor ve ona aile portreleri yaptırıyor.

Ressamın karşısında uzunca süre poz veren çocuk Osman Hamdi, merakla bekliyor ve sonra babasının elindeki resmi ilk kez gördüğü anı ömrü boyunca unutamıyor. “Resim karşısında kendini bulmuş, büyülenmişti” diye dile getiriyor yazar o anı.

Hukuk eğitimi için gittiği Paris’te kısa zamanda Ecole des Beaux-Arts onu kendine çekiyor. Aslında gerçekten de büyülenilmeyecek gibi değil o yılların Paris’i. Manet, Degas, Renoir, Cezanne gibi genç ressamlar sadece Fransız resmine değil, sanat tarihine yeni bir soluk getirmişlerdi. Bugün artık başyapıt sayılan “Kırda Kahvaltı” gibi tabloları henüz yirmi bir yaşında bir delikanlı olarak görmüştü Osman Hamdi, heyecanlanmaması mümkün değildi. Ayrıca Jean Leon Gerome’un öğrencisi olabilmesi de inanılmaz bir mucizeydi. Oryantalist ressam, dünya görüşünün açıklığı ve iyi hocalığı ile ün yapmıştı zaten. Hocasıyla hep iyi ilişkileri oldu Osman Hamdi’nin, yıllar sonra Gerome İstanbul’a geldiğinde de görüşüp hasret giderdiler.

Birçok ilk bir arada
Emre Caner, Osman Hamdi’nin hayat hikâyesini merkeze koymuş kitabında fakat kitap başka yanlarıyla da büyük bir zevk veriyor. Paris’te birlikte okuduğu dostu Ahmed Ali, sonraları sevimli kişiliği sayesinde Şeker Ahmed Paşa adını alan ressamdan başkası değil. Bağdat’ta görev yaparken tanıştığı Ahmed adlı genç gazeteci yazar ise, Osmanlıca ilk romanlardan birini yazan Ahmed Mithad’ın ta kendisi. Bağdat’ta ünlü reformist Mithad Paşa’nın yanında görev yapıyor ve onun fikirlerinden ve fikirlerini korkusuzca savunmasından çok etkileniyor. Kitaba bu açıdan baktığımızda, Osmanlı’da ilk romanın yazılışı, ilk resim sergisinin açılışı, ilk reformlar, ilk müze gibi çok fazla ilkin yer aldığını da görüyoruz. Bunları aslında sayıları çok fazla olmayan bu kültür adamları başarıyorlar. Bunca çabalarına rağmen yine de Batı’nın çok gerisinde kaldıklarının farkındalar aynı zamanda.

Osman Hamdi’nin bir döneme imza attığını bilsek de, onun ne kadar etkileyici bir karakter olduğunu Emre Caner bu kitapta inandırıcı kılıyor. İnatçı kişiliği sayesinde, olayların üstüne gitmekten geri durmuyor; yılmadan kendi arzuları doğrultusunda hayatını ve çevresini kuruyor. Her şeyden önce “yozlaşmış adetlerimiz” dediği görücü usulü evliliğe karşı çıkıyor ve Fransa’da tanıştığı ve sevdiği genç kızla kimsenin karşı çıkmasına fırsat vermeyecek şekilde evleniyor. Daha sonraları ikinci evliliğini de geleneklere aldırmadan yapıyor. Hukuk fakültesini bırakıp resim atölyelerine gitmesi de yine benzer bir cesaret örneği. İstanbul’a döndükten sonra Osmanlı’nın sanat politikalarını modası geçmiş ve geri kalmış bularak bunları değiştirmeye çabalıyor. Şimdi bile mucize gibi gelen, yedi ay gibi kısa bir sürede Sanayi-i Nefise’nin inşaatını tamamlatıyor ve okulu açıyor. Bunların hepsini başarmasında inatçı karakterinin rol oynadığı kuşku götürmüyor ama bunun yanı sıra, insanları yönetmeyi ve tanıştığı insanlardaki yetenekleri keşfetmeyi de bilen sezgilere sahip.

Kaplumbağa Terbiyecisi‘nin en hoş yanı, kitabın çok sade bir dilde yazılmış olması. Özellikle de Osman Hamdi’nin babasıyla mektuplaşmalarından bölümler benim çok hoşuma gitti. Kitapta ayrıca ne bir dipnot ne de fazladan verilen detay bilgiler var. Bu nedenle kitap, bir biyografide ender bulunacak bir sürükleyiciliğe sahip. Fakat yine tam bu nedenden dolayı biraz da kuşku uyandırıyor belki. Her şeyden önce mektupların gerçekliği konusu netlik kazanmıyor. Kitabın arkasındaki teşekkür notunda Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesi’nden yararlanıldığı anlaşılıyor fakat bu mektuplar nasıl ve kim tarafından çevrildi söylenmiyor. Kitabın içinde değilse de sona eklenecek küçük bir kaynakçada özgün metinler ve mektuplar belirtilebilirdi.

Bu tür kitaplar çoğaldıkça hiç kuşkusuz sanata ilgi de artacaktır. Bu kitabı okuyup da Pera Müzesine Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunu görmeden durabilecek insan yoktur. Ben özellikle mimar Alexander Vallaury’nin Arkeoloji müzesine yeni bir ziyaret yapma isteği duydum. Geçen yaz bahçesinde konser dinlediğim bu muhteşem müzenin yapılış öyküsü kitabın en etkileyici bölümlerinden biri.

Osman Hamdi’nın bu kitapta öne çıkan bir yanı da, Batı sömürgeciliğinin, Orta Doğu ve tüm dünyada, kültürel mirasları talan ederek başladığını ilk gören insanlardan biri olması. Osmanlı İmparatorluğu Osman Hamdi sayesinde, Batı’nın tarihi eserleri kaçırmasına engel koyan ilk devletlerden biri oluyor. O güne kadar Osmanlı topraklarından kaçırılanlar Almanya, Fransa ve İngiltere’de müzeleri doldurmaya yetiyor fakat talanın sürmesine izin vermeyen kişi olarak Osman Hamdi sadece Türkiye için değil, tüm tarihi talan edilen ülkeler için çok önemli bir örnek oluşturuyor. Kaplumbağa Terbiyecisi’ni özellikle sanata meraklı gençlerin büyük bir zevkle okuyacaklarını sanıyorum.

(Radikal)

Kitapla ilgili teknik bilgi ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz...

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Biden ve eski ABD başkanlarının katılacağı bölgede olağanüstü güvenlik önlemleri alındı
Uzmanından bomba iddia! Türkiye petrol üretiminde Orta Doğu ülkelerine ortak olacak