Mübtelâ-yı gama sor, geceler kaç saat!

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın öykü kitabını ünlü edebiyatçı Beşir Ayvazoğlu yorumladı

Mübtelâ-yı gama sor, geceler kaç saat!
Mübtelâ-yı gama sor, geceler kaç saat!
GİRİŞ 05.08.2009 13:24 GÜNCELLEME 05.08.2009 13:24

Beşir Ayvazoğlu'nun kitap kritiği

Ekrem Dumanlı, bir fikir gazetesini Türkiye’nin en yüksek tirajlı ve en prestijli gazetesi haline getiren parlak bir genel yayın yönetmenidir. Onun kültür sanat sayfası yönetmenliğinden genel yayın yönetmenliğine tırmanmış tek gazeteci olduğunu da hatırlatmak isterim.

Türkiye’nin her an değişen sıcak gündemini takip etmenin zorluğuna rağmen kültür, sanat ve edebiyat meselelerine ilgisini hiç kaybetmediği gibi, bu ilgisini gazetesinin tamamına yansıtan Dumanlı, son zamanlarda yazdığı bazı yazılarla sinemayı da çok yakından takip ettiğini gösterdi. Tiyatroya özel bir ilgi duyduğunu Son Duruşma adıyla yayımlanan ve bir tiyatro topluluğu tarafından sahnelenen oyunundan biliyorduk, fakat hikâye yazdığından haberimiz yoktu. Onca işinin arasında büyük emek ve titizlik isteyen hikâyeye vakit ayırabilmesi, Ekrem Dumanlı’nın çalışkanlığını ve hayatının her ânını çok iyi değerlendirdiğini gösteriyor.

Yoğun “an”lar

Evet, Ekrem Dumanlı’nın bildiğim kadarıyla hiçbiri daha önce yayımlanmamış hikâyeleri Everest Yayınları tarafından Anlık Hikâyeler ismiyle kitaplaştırıldı. Hani zaman, neşeli ve mutluyken rüzgâr hızıyla geçip gider, zor durumlarda adeta durur; geçmek bilmez. Bir an’ın bile ne kadar uzun ve yoğun olduğunu, aslında içinde bütün bir geçmişi taşıdığını sıkıntılı zamanlarımızda daha iyi anlarız. Ekrem Dumanlı, hikâyelerinde divan şairinin “Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir/Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat” diye veciz bir biçimde özetlediği bu durumu, daha doğrusu, geçmek bilmeyen, yoğunluktan çatlayacak raddelere gelen “an”ları anlatıyor. “Dağ Çileği” hikâyesinde sevdiği kadına evlenme teklif etmek isteyen, ancak buna cesaret edemeyen adamın yaşadığı tereddüt anında düşündükleri, hatırladıkları, korkuları; “Ayrılık”ta ailesinin baskısıyla hasta nişanlısından ayrılmaya karar veren genç kızın buluşma yerinde beklerken yaşadığı vicdan azabı ve suçluluk duygusu; “Penaltı”da epeydir kayda değer bir başarı gösteremeyen bir futbolcunun maçın kaderini tayin edecek penaltıyı atma görevi kendisine verilince, topa vuruncaya kadar yaşadığı tedirginlik ve penaltıyı gole çevirememe korkusu; “Kapının Arkasında”da eski bir militanın yalnız kaldığı evin kapısı kurcalanınca kapıldığı korku; “İntihar”da, intihar etmeye karar veren bir kadının yaşadığı iç hesaplaşma ve kararsızlık, “Asansör”de de elektrikler kesilince üç katlı villasının asansöründe mahsur kalan ve sesini kimseye duyuramayan bakanlık yapmış eski ve kudretli bir politikacı/işadamının daracık bir mekânda, zifiri karanlıkta yaşadığı müthiş çaresizlik...

Bu hikâyeleri okurken bir yandan zamanın izafîliğini düşündüm, bir yandan da Bergson felsefesinin merkezinde yer alan “durée” kavramını. Birbiri üzerine sürekli yığılarak büyüyen geçmiş, Bergson’a göre, kendini otomatik bir şekilde korur. Çocukluğumuzdan bu yana duyduğumuz, düşündüğümüz, arzuladığımız her şey, şimdiki zamana katılmak üzere uzanmıştır, fakat kendisini dışarıda bırakmak isteyen şuurun kapılarını zorlayan geçmiştedir. Geçmişimizin ancak bir kısmıyla düşünür, fakat bütün geçmişimizle arzularız. Bir başka ifadeyle, hakiki zaman, saat kadranına sıkıştırılan ve sonunda mekânla özdeş hale gelen, yani geçmişle gelecek arasındaki mahiyet farkını ortadan kaldıran boş ve mücerret zaman değil, her ânı birbirinden farklı oluşlarla tecelli eden, devamlı bir değişme ve kesintisiz bir oluştur. Bu değişmelerin her birinde şuurun bütün geçmişi yoğunlaşmış bir şiddet halinde bulunmaktadır, yani geçmişle şimdi daima birliktedir. Şuur, aslında geçmişin “hal”de muhafazası anlamına gelen hafızadır.

İnsan herhangi bir şekilde zor bir duruma düşünce zaman yavaşlar ve içinde yekûn halinde muhafaza ettiği geçmişi açmaya başlar; zor zamanlar aynı zamanda hafızanın harekete geçtiği, üzerini örttüğümüz her şeyin şuurumuza hücum ettiği zamanlardır. Bu durum, kaçınılmaz bir biçimde insanın kendisini sorguladığı, kendi kendisiyle hesaplaştığı bir sürece dönüşür. “Asansör” hikâyesinde, eski politikacı, elektrik kesilip de asansörde mahsur kalınca önce karısının ısrarıyla bahçeli bir villa ve bu üç katlı villaya asansör yaptırmış olmanın saçmalığını düşünmeye başlar. Kurtulmak için çareler düşünürken başından geçen diğer tatsız olaylar, mesela bir uçak yolculuğunda yaşadığı şiddetli türbülans ve uçak boşluğa doğru yuvarlanırken düşündükleri zihnine hücum eder. Hatırladığı her şey ona başka bir şey hatırlatmakta veya bir sorgulamaya yol açmaktadır. Karısıyla kavga ettiği için cep telefonunu fırlatıp atmıştır; o yüzden kimseyi arayamaz ve sesini duyuramaz. Hâlbuki cep telefonu asıl böyle zamanlarda lâzımdır; Ağustos depreminde bir gencin cep telefonu sayesinde hayatının kurtulduğunu düşününce o büyük depremi hatırlar. Ne kadar çaresizdir! Derken politika yaptığı yıllar gözlerinin önüne gelir: “Kilometrelerce uzayan araç kafileleri, kırmızı halılar, kınalı kurbanlar, coşkun kalabalıklar, heyecanlı mitingler… Hepsi geliyor bir küçücük asansöre sıkışıveriyordu şimdi. Bir telefonla karakolları allak bullak eden adam, bir selamla en müşkül konulara aracı olan kişi, şimdi bağırıp çağıramıyor, etrafa korku salamıyordu.” Gitgide küçülen ve önce tabuta, sonra mezara benzemeye başlayan asansör, adama diri diri toprağa gömüldüğünü düşündürtür. Aynı çaresizliği bir askerî darbe sırasında tutuklanınca da yaşamıştır, vb.

Dumanlı’nın çok beğendiğim hikâyelerinden biri de “Kapının Arkasında”dır. Hikâyede, oturduğu daireyi şaşıran sarhoş komşu kendi dairesinin kapısı yerine onun kapısını açmaya kalkışınca, birilerinin kendisini öldürmeye geldikleri vehmine kapılarak 12 Eylül öncesinde yaşadıkları zihnine hücum eden ve o yıllardaki korkularını yeniden yaşayan militanın psikolojisi çok iyi anlatılmıştır. Hatta bütün bir 12 Eylül öncesi, bu hikâyeye sığdırılmıştır da diyebilirim.

Bu ilgi çekici hikâye kitabının çok beğenileceğini tahmin ediyorum

(Kitap Zamanı)

Kitapla ilgili teknik bilgiler için bu linki kullanabilirsiniz.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Premier Lig ekibi gözünü kararttı! Galatasaray'a Barış Alper Yılmaz piyangosu
Adalet Bakanı Tunç'tan son dakika parti kapatma açıklaması