'Abdülhamit yüzünden çok çektim'

İhsan Süreyya Sırma bugün 74 yaşında. Onun hayat hikâyesi aslında Türkiye’nin 74 yıllık hikâyesi. Anadili Kürtçe olan ilkokula başladığında bir yandan okuma yazmayı sökerken diğer yandan da Türkçe’yi öğrenmeye başlayan Sırma, Pervari’de başlayıp Paris’e uzanan hayat hikâyesini anlattı.

'Abdülhamit yüzünden çok çektim'
'Abdülhamit yüzünden çok çektim'
GİRİŞ 05.08.2018 13:16 GÜNCELLEME 05.08.2018 13:16
Bu Habere 14 Yorum Yapılmış

Ezanın Türkçe okunduğu, din derslerinin yasak olduğu bir dönemde Pervari’de dünyaya gelen ve Ankara İlahiyat’tan mezun olduğu altmışlı yılları “İyi bir felsefeci olarak mezun oldum çünkü fakültede dinî dersler felsefe derseleri kadar yoktu” diye anlatan İhsan Süreyya Sırma Avrupa kadar İslâm coğrafyasını da çok iyi tanıyor ve burada kadim dostluklar kuruyor.

İşte İhsan Süreyya Sırma'nın Yeni Şafak gazetesindeki röportajından bazı kısımlar;

Siirt Pervari’de doğuyorsunuz ve ana diliniz Kürtçe. Türkçe’yle ilk kez okulda tanışıyorsunuz. Bir yandan okuma yazma öğrenmek bir yandan Türkçe öğrenmek zor muydu?

İlkokula başladığımda sınıfta memur çocukları dışında Türkçe bilen yoktu. Öğretmenimiz hepimiz Türkçe biliyormuşuz gibi ders anlatıyordu. En başta hiçbir şey anlamadığım için sınıfta ağlıyordum ama sonra yavaş yavaş Türkçeyi anlamaya başladım. Okuma yazmayı sökerken yavaş yavaş Türkçeyi de sökmeye başladım. 

Liseden 4 dille mezun oldu

İlkokuldan sonra ilçede ortaokul ve lise olmadığı için Siirt’e gidiyorsunuz ve yeniden dil sorunu yaşıyorsunuz değil mi?

Evet, Siirt halkı Arapça konuşuyor, okulda da Türkçe konuşuluyor. Ben ise yeni yeni Türkçeyi sökmüşüm doğru düzgün telaffuz bile edemiyorum. Bu arada bir de okulda İngilizce dersi var. Bir yandan çarşıda insanlarla anlaşmak için Arapça öğrendim diğer yandan İngilizce’ye çok çalıştım ve Tükçemi geliştirmek için de bol bol hikâye kitabı, roman okumaya başladım. Lise bittiğinde dört dili de rahat konuşuyordum. Siirt’e ilk gittiğimde yaşadığım konuşamama sorunu bir de yıllar sonra doktora öğrencisi olarak Paris’e gittiğimde yaşadım. Fransızca bilmediğim için günlerce kimseyle konuşamadım. 

Dil öğrenmek zorluğa rağmen sizde ilgi uyandırıyor. Hatta ilahiyatı dil öğrenmek için seçtiğinizi söylemiştiniz geçtiğimiz günlerde bir sohbetinizde.

Siirt’te imam hatip olmadığı için ben ilahiyatı hiç duymamıştım ilk kez adını kılavuzda görüp okula gittim oradaki sekreter hanım da ‘biz burada Arapça, Farsça, Osmanlıca öğretiyoruz’ deyince okula kaydımı yaptırdım ama ailem ‘hoca olmak için okuyupta ne yapacaksın zaten burada herkes hoca’ deyip karşı çıktı. Ama sonra ikna oldular. Siirt Lisesi’ne ilk din dersi hocası olarak atanıp gittim ve altı ay çalıştıktan sonra sınavı kazanınca Paris’e gittim.

İlahiyata gittiğinizde durum nasıldı? İlahiyat ilk mezunlarını vermişti değil mi?

İlk mezunlarını 1953’te vermişti. Biz gittiğimizde okuldan mezun olduktan sonra asistan olmuş birkaç kişi vardı. Fakülteye biz gittiğimizde namaz kılan üç dört kişi vardı. Derslerimiz felsefe ağırlıklıydı. Biz dinimizi öğrenmeden ilahiyattan mezun olduk diyebilirim. 

Başörtülü öğrenci ilahiyatta yoktu

Kimdi hocalarınız kimleri hatırlıyorsunuz?

Hilmi Ziya Ülken vardı çok donanımlı biri olduğu halde bu bilgisini aktaramazdı derste. Ya da felsefe olduğu için bize ağır geliyordu. Suut Kemal Yetkin Hoca vardı. Hocalar vardı ama dediğim gibi dini öğretecek hoca yoktu. Bahriye Üçok İslam Tarihi dersine gelirdi mesela ama kendisi Dil Tarih mezunuydu. Ama Bosna’dan gelen Muhammed Tayyip hocamız vardı ki Tefsir ve Hadis dersimize gelirdi. Bedii Ziya Egemen psikoloji hocamızdı. Yine Altan Öymen’in babası Hıfzurrahman Raşit Öymen vardı. Rahmetli Tayyip hoca ona Bismillahirrahmanirrahim derdi. Bir gün derste bu hocamız, yani Hıfzırrahman Raşit Öymen Hoca, “Keşke anacığım bu okulda ders verdiğimi görseydi” deyip ağlamıştı. Bir de konferans vermeye bir gün Anne-Marie Schimmel gelmiş Mevlana’yı anlatmıştı çok güzel bir Türkçesi vardı. Neşet Çağatay vardı ama maalesef pek bir bilgisi yoktu.

Başörtülü öğrenciler var mıydı?

Bizim sınıfta dört kız öğrenci vardı ama o dönemde okulda başörtüsü takan kimse yoktu. Ben Paris’e gittikten sonra başörtüsü takan bir öğrenciyi Neşe Çağatay hoca sınıftan atmış, olaylar çıkmış. Yani sonra başörtüsü sorunları başladı. Bizim zamanımızda öyle bir şuur yoktu. 

Yezidiler üzerine ilk tezi yaptım

Yüksek lisans tezinizi Yezidiler üzerine yapmışsınız? Onlarla görüşme yapıyorsunuz teziniz için, izlenimleriniz ne olmuştu?

Rahmetli babamın görevli olduğu Beşiri’nin bazı köylerinde Yezidiler vardı onları merak edip bu konuyu çalışmak istedim. Mezhepler tarihi bölümünde Yaşar Kutluay hocamızın izniyle bu konuyu ilk kez ben çalıştım. Ama doğrusu pek fazla kaynak kitap yoktu. Sıddık Demluci diye eski bir Musul valisinin Arapça bir kitabı vardı. Köy köy gezip onlarla görüşerek bilgi toplamaya başladım. Kürtçe konuştukları için bu konuda hiç sıkıntı yaşamadım. Sadece Yezidiler değil köydeki Müslümanlar da kendi dinleri hakkında o yıllarda pek bir bilgileri yoktu. Bir gün Yezidi şeyhi Osmané Ğazalé, “Sen ne biliyorsan biz de onu biliyoruz” demişti. Yine de onlardan bir şeyler öğrendim mesela bir arazi davaları falan olduğunda Müslüman hocalara giderlerdi. Onlardan, zaman zaman yaptıkları bir duayı öğrendim ve Kürtçe yaptıkları bu duayı tezime yazdığım için daha sonra büyük sıkıntı yaşadım.

Nasıl bir sıkıntı?

Ben bu duayı Kürtçe yazdığım için imtihanı kazandığım halde Paris’e doktoraya Mezhepler Tarihinden gidemedim hocam istememiş ama İslâm Tarihinden doktora yapmak üzere Paris’e gidebildim. 

Hocam Ali Şeriati’nın de hocasıydı

Paris’te hangi alanda çalıştınız?

Paris’te doktoramı Jön Türkler ve Abdülhamit üzerine yapmak istedim ancak görüştüğüm beş hoca da, Sultan Abdulhamid’i sevmediklerinden, bana danışmanlığı kabul etmediler. Sonunda Jacques Berques kabul etti ve onunla çalıştım. Hocamın daha sonra Müslüman olduğunu da öğrendim. Benden önce de Ali Şeriati’nin doktora hocasıymış ama Ali Şeriati doktorasını tamamlamadan Cezayir’e geçmiş sonra ben başladım.

Son nefesinde kitaplarını İstanbul'a bağışladı

Paris’te başka kimlerle tanıştınız?

Henry Laoust diye bir hoca vardı. İmam Gazali’de Siyaset diye bir kitap yazmıştı. Onun konferanslarına giderdik. Necmuddin Bammat diye bir Afgan zat vardı UNESCO’da çalışıyordu Haydar Bammat’ın oğludur. Babasının, İslam’ın Vechesi diye bir kitabı vardı. Biz Türkiye’de öğrenciyken kitap Fransızca’dan Türkçe’ye tercüme edilmişti. 1960’lardan bahsediyorum. Türkiye’de dini kitap olmadığı için büyük ilgi görmüştü. Paris’te işte Türkiye’de babasından dolayı tanıdığımız Necmuddin Bammat’ın konferanslarını dinlemeye giderdik. Çok güzel konuşurdu. Sonra Paris Metrosu’nda ölü bulundu. Metroda kalp krizi geçiriyor ve bu sırada elindeki metro biletinin üstüne ‘kitaplarımı İstanbul’daki İRCİCA’ya verin’ diye son nefesini vermeden önce not düşüyor. O vasiyeti üzerine kitapları İstanbul’a getirildi.

'Abdülhamit yüzünden çok çektim'

Türkiye’ye döndüğünüz zaman Erzurum’a gidiyorsunuz. Neden ?

Bazı cahilce gerekçeler yüzünden beni Ankara İlahiyat’a almadılar. Mecburi hizmetim olduğu için Erzurum’a verdiler. Daha sonra çok mücadeleler vererek üniversiteye hoca olarak geçtim 20 yıl kaldım.

Doktoranızı Abdülhamid üzerine yaptığınız için bir takım sıkıntılar yaşıyorsunuz ama doçentlik ve profesörlük tezleri için yine ısrarla Abdülhamid çalışıyorsunuz. Abdülhamit’e bu kadar tepki neden?

Paris’te üniversitede Kürt enstitüsü vardı onun başına geçirmek istediler. Yine Türkiye’de Yezidiler üzerine tezimi yaptığımı duyunca Abdülhamit yerine bunun üzerine çalışmamı istediler ama ben bütün bu teklifleri reddettim. Abdülhamit’i batı sevmiyordu. Geçmişte de Jön Türklerle birlikte Abdülhamit’e saldırdıklarını araştırmalarımı yaparken arşivdeki belgelerde gördüm. Ben bütün bu düşmanlığı Fransa’da arşivlerden bulup çıkardım ve tezimde de anlattım. Belgelerle bu düşmanlığın arkasındaki gerekçeleri anlattım. Batı’nın etkisiyle bizde de bu düşmanlık devam ediyor. Çünkü Osmanlı’yı bölmek istiyorlar ama Abdülhamit buna izin vermediği için bir nefret oluşuyor, istenmeyen adam. 1960’lı yıllara kadar Abdülhamit’ten bu ülkede bahsedilemezdi! Onunla ilgili ilk kitap yazan o Necip Fazıl Kısakürek oldu. Doktoramdan sonra da Yemen İsyanlarını ve Abdülhamit dönemini çalıştım. Bu çalışmamdan sonra Yemen’e davet edildim. Daha sonra ise Abdülhamit döneminde Sultan Abdulhamid’in “Panislamizm siyaseti” üzerine çalıştım. O zamanki YÖK, Abdulhamid’le ilgili tez yaptığım için beş yıl “Bu adam Abdülhamit’i seviyor” diye profesörlüğümü onaylamadı. Anayasa Mahkemesine gittim zar zor onaylattım. Öyle dönemlerden bugünlere geldik.

FETÖ kumpasının kurbanıyım

Erzurum’dan sonra Sakarya’ya geçiyorsunuz. Ama bir süre sonra görevden istifa edip İstanbul’a geliyorsunuz değil mi? Akademi dünyasını bu kadar seven mücadele eden biri olarak istifa etmek zor olmadı mı?

İstifa etmedim! Görevime son verildi. Bugün FETÖ’nün bir numaralı adamı olan Suat Yıldırım ile Erzurum’dan tanışıyorduk ve beni Sakarya’ya davet ettiler. Orada baktım sınavlara usulsüzce kendi adamlarını asistan olarak alıyorlar buna karşı çıkınca beni çeşitli oyunlarla üniversiteden uzaklaştırdılar. İstanbul’a geldim iki yıl Tayyip Erdoğan beyin danışmanlığını yaptım sonra da Viyana’ya gittim. 10 yıl kaldım kız erkek elhamdülillah çok sayıda öğrenci yetiştirdim. Bugün gelip beni ziyaret ediyorlar çok mutlu oluyorum.

YORUMLAR 14
  • Aydın 5 yıl önce Şikayet Et
    Tebrikler hocam.Helâl olsun size.Allah cc sizden razı olsun.
    Cevapla
  • helal 5 yıl önce Şikayet Et
    tebrik ederim sizi. zorlukları fırsata cevirmek bu olsa gerek
    Cevapla
  • Bayburt lu 5 yıl önce Şikayet Et
    Helal olsun sana.
    Cevapla
  • Kereb'i gazi 5 yıl önce Şikayet Et
    Talebesi olmaktan gurur duyuyorum bizler gençlik hizmetleri yaptıkça sevinir Mekke ve Medine' dönemi kitaplarını verir sohbet ettiğiniz gençlere dağıtmamızı isterdi öğrencileri tarafından sevilen yiğit hocama selam olsun...
    Cevapla
  • Malatyalı 5 yıl önce Şikayet Et
    Şu bir gerçektirki eğitim sistemimiz eğer kişinin kendi çabası yoksa ürün çıkarmıyor.Tüm memleket sevdalısı eğitimcilerin bunun üzerinde düşünmesi ve yorması gerekiyor bence...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek: Türkiye sahalara döndü
Yazar Dursun Ali Taşçı hayatını kaybetti