Şair Orhan Özekinci: 'Kardeşim’ demek başka şey ‘kardeş olmak’ başka

Şair - yazar Orhan Özekinci’nin çok paylaşılan 'Arkadaşlar' yazısı toplumun nasıl yeniden ayağa kaldıracağına dair ipuçları veriyor.

Şair Orhan Özekinci: 'Kardeşim’ demek başka şey ‘kardeş olmak’ başka
Şair Orhan Özekinci: 'Kardeşim’ demek başka şey ‘kardeş olmak’ başka
GİRİŞ 22.07.2019 07:49 GÜNCELLEME 22.07.2019 10:16

Şair - yazar Orhan Özekinci’nin kaybolan hasletlere dair kaleme aldığı yazısı toplumun asıl ihtiyaçlarının neler olduğunu da vurguluyor. Özekinci, 'Kardeşlik, güven ve ağabey''in ne demek olduğunu ortaya koyarken aslında bir toplumu ayakta tutan dinamizme de vurgu yapıyor. 

 

 

İşte Orhan Özekinci'nin kaleme aldığı 'Arkadaşlar' yazısı:

Söz vermek ve sözün hakkını vermek diye bir şey var. O yüzden bazı kelimeler tehlikelidir ve dikkatli kullanılmalıdır. Mesela ‘kardeşim’ demek başka şey ‘kardeş olmak’ başka. Özetleyelim: Lafta herkes silah çeker ama kimse ölmez.

Kardeş olmak, bir dayanışma iradesi gerektirir. Bu dayanışma hali, göz önünde ve sesli olmak mecburiyetinde değildir. Birbirinden uzak ama birbirinden emin iki dağ düşünün. Bir araya gelememeleri birbirlerinden emin olma haline engel midir? Hayır. Bu düşüncemiz yanlış anlaşılmasın, kardeşlik, bir harekettir, salih bir yoldur.

Kardeşinizden eminseniz ve aklınızda hiç kuşku yoksa kardeşlik hareketiniz devam ediyor ve halis bir yoldasınız demektir. Bu hareket hali, Nurettin Topçu’nun, İsyan Ahlâkı’ndaki hareket gibidir. Kardeşlik hukukuyla birbirine bağlı insanların buluşmaya, konuşmaya ihtiyaçları yoktur ancak arkadaşların vardır. Arkadaşınızla uzun süre münasebet kurmazsanız aranızdaki mesafe bir daha kapanmayacak şekilde açılır. Kardeşlikte ise buna ihtiyaç duyulmaz. Raşit Ulaş, kadim kardeşimdir. Artık ikimizin ne konuşmaya ne de buluşmaya ihtiyacı var. En son telefon görüşmemizde, ne kadar uzun süredir görüşmediğimizi hatırladık. Şakayla karışık, falanca kişiyle de senle de en son Ramazan ayında görüştük, şimdi ne farkın var, dedim. Cevabı hemen aldım: Kardeşlik.

Kardeşlik, her şeyden kadimdir, azizdir. Kendinizden yaşça çok büyük biriyle arkadaş değil, nasibiniz varsa abi kardeş olabilirsiniz. Yeri gelmişken, abi kardeşlik müessesesinin karşısına tereddütsüz olarak, İbrahim Tenekeci ve Necdet Şahinküçük’ü yazabilirim. İkisi de benim nazarımda emniyet şeridi gibidir. İkisinin de ayrı ayrı meziyetleri, bundan daha önemlisi üst düzey şahsiyetleri var. Evet, şahsiyet dediğimiz şey, insana kolay tesir edebiliyor. Bu sebeptendir aramızda itimat duvarları kendiliğinden örüldü. Bu iki isimden biri arayıp acilen gel dese, neden diye sormam, giderim. Çünkü bir sebebe ihtiyacımız kalmadı.

Zor ve telafisi mümkün olmayan günlerde bizi hiç yalnız bırakmayan bir ağabeyimize şu dizeleri yazmıştık: “İşte böyle şeyler de geliyor kalbimin başına / Alnımın bu bölümünde konu ibrahim.” (İtibar Dergisi, Üç Yıl Eksik, Sayı 35)

Efendimiz, “Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kimsedir” buyuruyor. Bu kutlu sözün tam tersi olaylara şahitlik ediyoruz. Siz, hem kardeşim diyeceksiniz hem de kardeşinizin kuyusunu kazanlara ses çıkarmayacaksınız. Kabaca, kardeşinizin
kuyusunu kazmış olacaksınız. Uyarı: Dikkat edin, kuyusunu kazdığınız kişi Yusuf olabilir.

Cahit Zarifoğlu, ‘Kardeşim dedim, acılarıma da kardeş olur musun’ diyor. Şimdi siz kardeşim dediğiniz insanın işsiz günlerinde ‘gel abi otur şu masaya, burada çalışmaya başla’ ya da ‘al abi şu parayı bir ihtiyacını görürsün’ demiyorsanız, kalbinizden ve şahsiyetinizden şüphe etmelisiniz. Hadi onu geçelim, yılardır işsiz kardeşinizin ihtiyacını nezaketen bile sormadığınız gibi iyi günlerde onun yanında olup kötü günlerinde geriye çekilmenizi nasıl açıklayabiliriz? Sonra onlarca yıllık kardeşlikten, dostluktan bahsedip hala kardeşinin yazdığı şiiri kıskanıyorsanız, yılların, hatıraların ne önemi var? Kardeş, sevincimize sevinciyle iştirak edendir. Çünkü kardeşlik hukukunda haset, fesat ve kötü niyet yoktur. Hep daha iyisini kardeşiniz için istersiniz. Siz böyle değilseniz, kendinizden başka hiçbir şeyi düşünmüyorsanız, kardeşsiz kalmaya mahkûmsunuz. Unutmayalım, kardeşlik yaparsanız kardeşiniz olur. Ayrıca kardeşlik, bize peygamber efendimizden emanettir. O halde bu emaneti hem güvendiğimiz hem de güvenildiğimiz kişilere teslim etmeliyiz. Bu söylediklerimizin tersi bir durum olursa, Hüseyin Kazım Bey’in şu sözleri aklımıza gelsin:  ‘Dostlarınızdan bir vefasızlık görürseniz, onları sakın kırmayın; üslup ile geri çekilin.’

Hep kötü gün dostluğundan bahsedilir. Böylesine günler bir rüya gibidir yahut şiir.

Bir kardeşimizin validesinin vefat ettiği o yağmurlu günde hep beraberdik, birdik. Acıyı paylaşmadık, yaşadık: İçeride gözyaşı, dışarıda yağmur / Ağıt yakan kadınlar, yaslı bir rüzgâr. (Ayrıntılı bilgi için bkz: İbrahim Tenekeci, Altı Gün Soğukları, Şiir.)

Devletin bekası için kardeş katli vacip ise ümmetin bekası için kardeşlik
farzdır. Kardeşin yerine başkasını koyamazsınız. Onun yeri ya doludur ya da
bomboş. “İnsanlar arasında ortak bir dil olmasaydı, benim için güven kelimesinin karşılığı Serkan Üstüner olurdu.” diye yazmıştım. Bu cümleyi kurmak basit, bucümleyi kurdurmak zor. İnsanın çok arkadaşının olması iyi bir şey değil. Çünkü çevreniz genişledikçe güvenli alanınız azalıyor.  Kontrolsüz bir hal alıyor. Kısaca,geçen gün ömürden oluyor da kimse bu günlerin yerlisi olarak kalamıyor. Buna, part time arkadaşlık diyebilir miyiz? Deriz.

Enteresandır, adliyede savcılığa çıkarılmak üzere olan bir hırsızın şu sözlerine
şahitlik etmiştim: ‘Paranın yerine para koyarsınız da insanın yerine insan
koyamazsınız.’ Kardeşine ihanet edenlerin savunması buna benziyor değil mi? Kardeşlikle ilgili, bir hikâye var ki, hâlâ canımı acıtır. Necip Fazıl, büyükbabasından harçlık olarak bir lira çeyrek almıştır. O sırada küçük kız kardeşi Selma, elinde hafifçe ısırdığı elma karşılığında, ağabeyinin elindeki lirayı ister. 

Ne yazık ki, Selma’nın elindeki elmayı alır, lirayı öyle verir. O pişmanlığı ve acıyı Kısakürek şöyle anlatıyor: “Ah, niçin lira çeyreğini verdim de, hafifçe ısırılmış elmayı kendinden bırakmadım? Niçin, o da senin olsun, diyemedim. Hayatımın ilk büyük vicdan azabı budur.“ (Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, sayfa 34, baskı 2009) Yazımız, çok daha uzundu, kısalttık. İçimizdekileri söylemekten elbette çekinmiyoruz. Başka zamana bıraktık diyelim.

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Tokat'taki deprem kameralara böyle yansıdı
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Son asrın en büyük katliamlarından birisi Gazze'de yaşanıyor