Bir senaristle ''Senarist'' söyleşisi...

Aramızda onlar da yaşıyor; senaristler. Bir filmin temelini oluşturan kurgular, cümleler ve kelimeler onların daktilosundan çıkıyor. Bir filme en az yönetmen kadar emek harcıyorlar, kafa patlatıyor ve bir roman gibi dokuyorlar senaryolarını.

Bir senaristle ''Senarist'' söyleşisi...
Bir senaristle ''Senarist'' söyleşisi...
GİRİŞ 19.05.2010 14:23 GÜNCELLEME 19.05.2010 14:23
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Samet Doğan'ın söyleşisi...

Habertaraf yazarı senarist Ergin Borobey'le 4 yıldır üzerinde çalıştığı ve yeni tamamladığı "Senarist" adlı yeni film projesini konuştuk...

Öncelikle senarist olma yönündeki çabalarınızdan başlayalım dilerseniz...


Ben uzun yıllar önce başladım yazmaya. Çocukluktan kalmadır benim hayallerim. Hepsinin yeri ayrıdır bende. İlk yazmaya başladım olay 1993’te televizyonda “Rambo” İlk Kan filmini izledikten sonra olmuştu. Ertesi gün okulda arkadaşlarımı şekilden şekle sokarak filmi kendimce canlandırmaya çalışıyordum. İlk heyecanı böyle yaşamıştım.

Daha sonraki dönemler...

Sonraları hayatın değişen yüzünü gördük. Sosyal durumlar vs.
Ortaokul ve Lisede metin çalışmalarım olmuştu. Tiyatro ve oyun tarzında bir şeyler yapmaya çalıştık. O yıllarda şiir yazmaya başladım. Klasik lise yılları diyebiliriz buna.

Ben içimde kalanlarla büyüdüm. Hep,  bir şeylerin gücüme gitmesi ile harekete geçen bir yapım oldu. Yıllardır yalnız yaşadığım bu Metropol’de hayatı tek başıma öğrenmiş olmanın verdiği bir yorgunluk var üstümde. Burada bir ailem yok ve her şeyi yalnız yaşamak zorunda kaldım yıllarca.

Tam olarak nasıl oldu; senaryo yazmaya başlayışınız?

2004 yılında senaryo çalışmalarına geçtim. O zamanlar çeşitli dergilere köşe yazısı ve şiir yazıyordum.  Beyoğlu’nda ki Cezayir Sokağı’nda çalıştığım dönemlerde tavsiye üzerine senaryo dersleri almaya başladım. İstanbul Metropolü’nde Cihangir, Tarlabaşı, Beyoğlu gibi yerlerde büyüdüm. Tutkulu geçen onca yıl bana çok şey öğretti. Farklı olmanın yollarını aradım. İnsan hataların çocuğudur ve hatalarla olgunlaşır. Çok hata yaptım ve benimde yanlışlarım olmuştur.

O dönem hızlı bir dönemdi. Dizi ve sinema Sektörü’nün değişim yıllarıydı. Bense hep arayışlar içerisinde birçok yönetmen ve sanat insanı ile görüşüyor, bilgi alıyor ve sorularıma cevap arıyordum. Yazdığım birçok şeyin hiçbir şey ifade etmediğini çok kez duyduğum olmuştur. Bunlar beni geliştiren ve çevreleyen dönemlerdi.

Sinema alanında sadece senaryoya mı ilgi duydunuz?

Oyuncu olmak gibi bir düşüncem yoktu. Mesela İstanbul’da hiçbir cast ajansında kaydım yoktur. Bu çok önemli bir şeydir benim için. Lakin o yıllarda bir arkadaşımın ısrarı ile tanıdığı değerli bir hocadan kısa da olsa oyunculuk eğitimi aldım fakat bunu hiç kullanmadım. Kamera arkasını fark ettikçe oyunculuk isteğim kayboldu.

Size kısa bir anımı anlatayım; 2004 yılı sanırım Hırsız Var filmi çekiliyor. Ajans’tan tanıdığım kız arkadaşımdan rica ettim bende onlarla beraber sete gittim. Elime bir kâğıt bir kalem verdi soran olursa cast görevlisi dersin demişti. Sette hep yönetmenin yanındaydım, onu takip ediyor izliyordum. Ne yapıyor nasıl yapıyor. Amacım bir şeyler öğrenmekti. Yönetmen de bunu fark etmiş olacak ki en sonunda rahatsız oldu ve; “Kimsin arkadaşım sen ikide bir bakıp duruyorsun” deyince benim dilim tutuldu. Sonra niyetimi açıklayınca; “Alın şunu başımdan tövbe tövbe” dedi ve kovulduk maalesef.

Peki sektör ne alemde?

Türkiye’de dizi ve sinema sektörü çok gelişti. Özellikle diziler hayli fazla ama özgün bir çalışma yok. Sektör genellikle rakamlar üzerinden gidiyor bu işlerde. Bu da senaristlerin elini kolunu bağlayan bir durum haline geliyor. Çünkü acilen bir şey yapma telaşı içine sürüklüyor insanı. Ve bu da kısa zamanda oluşturulmuş karmaşık durumlar yaratıyor.  Öyküler, bir şeyi çok iyi hayal etmekle değil onları iyi şekilde bir araya getirmekle oluşur. Bu kısa zamanda olmuyor maalesef. Artık ülkemizde daha profesyonel ve daha ciddi çalışmalar yapılıyor ve bu sevindirici bir durum.

Bu alanda büyük rağbetin olması sizi korkutmuyor mu?

Hayır,  mesela beni etkileyen en önemli sözlerden biri 1 yıl önce bir görüşme esnasında duyduğum cümleydi. “Ergin bugün yapılanlar aslında geçmişte birilerinin hayaliydi” Bu sözü kimin söylediğini eminim okuyan herkes merak edecek. Herkesin bildiği biri olduğunu ben biliyorum. Sadece okumakla kalmak dayanılmaz bir tutku oluşturuyor insanda. Ve eminim kızıyorsunuzdur bana.

Senaryo nasıl oluşur, nasıl tamamlanır?

Senaryo yazmak ciddi bir iştir. Herhangi bir şeyi yazmak ya da kaleme almak gibi bir durumdan bahsetmiyoruz. Senaryo’yu bir fotoğraf karelerinin oluşturduğu puzzl’a benzetirim ben. Onları bir araya getirme işidir.

Yani herkesin yapabileceği bir iş değildir?

Herkes hayal eder ama herkes yapamaz. Günümüzde Senaryo ile Öykü’yü karıştıran birçok arkadaşımız var.  Senaryo “yazmaya çalışan” herkesin bilmesi gereken bir şey var. Senaryo “Öykü” değildir. Senaryo, zaten var olan bir öykü veya hikâyenin teknik biçimde kâğıda dökülmüş halidir. İnsanlar kendilerince bir şeyler hayal ediyor ve bunu bir şekilde kâğıda döküyor. Yazdığı şeylerin çok değerli ve anlamlı olduğuna inanıyor. Hayır, bu şey böyle değil. Önemli olan sizin ne hissettiğinizden çok sizin yazdıklarınızı okuyan kişinin ne hissedeceği ve neler hayal edeceğidir.

Bazen mailler alıyorum ve bunların çoğu Senaryo olduğuna inanılarak gönderilmiş mailler. Ancak okuyunca hepsinin ya öykü ya da bir tür synopsis olduğunu fark ediyorum. Senaryo yazmak teknik işidir ve eğitim ister. Ben bile hala bu konuda kendimi geliştirme çabasındayım. Hala öğreniyorum, araştırıyorum okurken hatalarımı fark ediyorum.

Bir de, mesela bir filmde, oyuncular, yönetmen hatta seslendirenler bile bilinir ama senaristler pek ortada yoktur. Bunun sebebi senaristlerin kendisi midir?

Doğrudur senaristler hep arka planda kalır. Bu aslında senaristin doğasında vardır. Senaryo yazmak zor iştir. Sanıldığı gibi yada izlendiği gibi kolay birşey değildir. Bir izleyici ekranda gördüğü gibi alır filmi, ama o kareleri bir araya getiren birşeydir senaryo. Ve bu şeyi ortaya çıkaran bir de senarist dediğimiz insan vardır. Yönetmen, bir senaryoyu en iyi şekilde nasıl çekerim diye düşünür. Senaristin arka planda kalması insanların görüntüye bağlı kalmalarının bir sonucudur. Yani filmi sadece izlerler ve yorumlarlar. O film nasıl ne şekilde oluşmuştur kim yazmıştır bu merak arka planda kalır. Bu durumu böyle açıklayabiliriz.

Şimdi yazımı tamamlanan “Senarist” senaryosuna gelelim...

“SENARİST” filmi 4.5 yılda oluşturuldu. Benim her zaman söylediğim bir söz vardır. “Bir şey yazmak için çok şey yaşamak gerekir” Senarist filmini ortaya çıkaran gizli şey buydu zaten. Birçok proje kaleme aldım. Arşivimde bugün okuduğumda “Bunları ben mi yazmıştım?” diye karamsarlığa düştüğüm durumlar var. Ama insan yazarak olgunlaşır. Hep iyi olma telaşı içerisinde yapılan işlerdi bunlar.

Eminim okuyucularımız da en az benim kadar "Senarist"in konusunu merak ediyordur...

SENARİST;  Bir Mevlevi kızı ile Metropol’de hayatını tüketmiş bir senarist arasında geçen hikâye. Her şey Ömür’ün “Metropol Rüyaları” adlı kitabı yazması ile başlıyor. Güçlü bir erkek ile güçsüz bir kadının zamanla yer değiştirmesini anlatıyoruz. Bir Hıristiyan ve bir Müslüman’ın yıllarca beraber baba oğul ilişkisi içinde yaşamasını ve bunun bir kültür evrimi içinde gerçekleşmesini, öldüğünde “Beni Müslüman olarak gömün” diyen Bayro’nun bu isteğinin mektuplarda kalışını anlatacağız. Kadın ve içkiye çok düşkün olan senaristimizin anlaşılmaz biçimde değişimi ve inançları uğruna neleri kaybetmeyi göze aldığını anlatacağız.

Uzunca bir konuya benziyor. Şuan tamamen hazır durumda mı?

Proje çalışmaları tamamen bitti. Fiili olarak henüz bir hareketlilik yok. Hedefim Haziran sonu veya Temmuz ortası motor denmesi. Zaten senaryo gereği bu şekilde başlanmalı. Lakin her şey istediğiniz gibi olmuyor. Hesapları tesadüflerde bozabiliyor. Tabii bu yaz yapabilmek içimden gelen en iyi ihtimalli bir temenni. Bunu kovalıyoruz ve bunun için yapılması gerekenleri yapmaya çalışıyoruz. Gerisi kader, kısmet işi.

Sizce sinema dünyasında nasıl karşılanır ve toplumun tamamını kapsayacak mı?

Bir Senarist’in hayatını anlatacağım için çok heyecanlıyım. Ben slogan olarak “Türkiye’nin Filmi” dedim. Çünkü halk tarafından sahiplenileceğini ve bizim filmimiz olacağını hissediyorum. Henüz yolun başındayız ilerleyen günler neyi gösterir bilmem ama umarım her şey iyi olur. Ayrıca isminin Senarist olması toplumdan soyutlandığı, sadece bu alandaki insanlara hitap edeceği anlamına gelmez..

Peki bu projeyle hedeflediğiniz şey nedir?

Proje ile hedefimiz Türkiye dışı. Hedefimizi büyük ve geniş tuttuk. 10 yıl önce bu sektöre adım atarken kendi kendime “Bu ülkeye Oscar’ı ben getirmeliyim” demiştim. Bu halen böyle.  Benimle birlikte olan diğer arkadaşım Serhat Kahveci de bende aynı heyecan ve aynı kararlılıkla yola devam ediyoruz.  Ona da buradan teşekkür ediyorum.

Uzun zamandır fikirlerinden, konuşmalarından, çalışmalarından ders çıkardığım ve benim için çok özel olan sevgili üstadım Nazif Tunç Hocama da buradan sevgilerimi saygılarımı gönderiyorum…

Web sitesi: www.senaristfilm.com

Habertaraf.com  

YORUMLAR 1
  • Yavuz Şahin 13 yıl önce Şikayet Et
    Oscarı Alman Dileğiyle. Değerli arkadaşım, Çok çalıştın, azmettin bugünlere geldin. İnşallah hedeflerine ulaşacaksın. Temiz bir yüreğin, edepli bir dilin ve güçlü bir kalemin var ben sana inanıyorum. Yürüdüğün yoldaki taşları kaldırmak için eğildiğinde orada bir el göreceksin... Yalnız değilsin. Av. Yavuz Şahin
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Changan Lumin Corn Türkiye'ye geliyor! 450 bin liraya sıfır otomobil
Muhittin Böcek'in tek kozu CHP seçmenini bile irite ediyor