Esed, DAEŞ ve PKK ekseninde algı operasyonu

Suriye'nin kuzeyinde yaşananlar Esed, DAEŞ ve PKK propagandistlerinin Türkiye'ye yönelik algı operasyonu yaptığını gözler önüne serdi

Esed, DAEŞ ve PKK ekseninde algı operasyonu
Esed, DAEŞ ve PKK ekseninde algı operasyonu
GİRİŞ 25.06.2015 18:26 GÜNCELLEME 25.06.2015 18:26
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Algı operasyonu çerçevesinde, Kobani'de (Ayn el Arap), yaşananların Türkiye ve dünya kamuoyuna farklı yansıtılması, Türkiye'nin DAEŞ'e destek verdiği iddiasının kamuoyuna yayılması ve Türkiye'nin "terörist gruplara destek sağladığı" iddiası her platformda yayılmaya çalışıldı.

Uzmanlar, terör örgütlerini destekleyenlerin Türkiye'ye bu ithamlarda bulunanlar olduğuna dikkati çekerek, Türkiye'nin güney sınır bölgesinde yaşanan olaylara karşı etkin ve proaktif rolünden vazgeçirtmek ve seyirci pozisyonuna indirgemek için bu karalama kampanyalarının yürütüldüğüne vurgu yapıyor.

Suriye'nin kuzeyinde yaşanan son gelişmeler aynı zamanda Ortadoğu'da siyasetin yeniden dizayn edilmesi çabalarının doruk noktasını teşkil ediyor. Türkiye'yi de bu süreçte "terör örgütü DAEŞ'e destek veren ülke" konumuna sokularak devre dışı bırakmak amacıyla uluslararası bir algı operasyonu yürütülüyor.

Konuya ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan siyasetçiler ve siyaset bilimciler, Türkiye üzerine uluslararası bir algı operasyonu yapıldığı ve bu yolla Türkiye'nin bölgesindeki gelişmeler karşısında "etkisiz" kalmasının hedeflendiğini belirtti.

"TÜRKİYE'Yİ PASİFİZE ETMEYE DÖNÜK HABERLER"

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, Türkiye'nin DAEŞ terör örgütüne destek verdiği iddialarına yanıt vererek, "Bütün bu haberler, Türkiye'yi kendi yanı başındaki komşuda olup bitenlere karşı pasifize etmeye dönük haberler" dedi.

Türkiye'nin şu ana kadar hep uluslararası meşruiyeti olan Suriye dostlarıyla birlikte hareket ettiğine dikkati çeken Aktay, "Türkiye, hiçbir zaman terörist grupları asla desteklemedi, ama öyle görünüyor ki Türkiye'ye bu ithamı yapanlar el altından bütün terörist grupları desteklemişler, desteklemekteler ve Türkiye'yi meşruiyet töhmeti altında bırakıp olup bitenlere karşı seyirci hale getirmeye çalışmışlar. Bugün öyle anlaşılıyor ki Türkiye'ye yönelik bu ithamları yapanların gizli bir ajandası var ve bu ithamların kendisi de o gizli ajandanın, o gizlilik planlarının bir parçası" diye konuştu.

Aktay, Suriye karıştıkça oradaki demografik ameliyatların, operasyonların bütün olumsuz sonuçlarının Türkiye'yi etkilediğini ifade ederek, "Türkiye o faturayı bir yandan ödemeye devam etsin, ama kimin ne yaptığına da karışmasın' istiyorlar. Türkiye'yi bir yandan da tabii kendi içinde böyle bir savunma pozisyonuna itmek istiyorlar" değerlendirmesinde bulundu.

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, DAEŞ'in Suriye'deki eylemleri ve Türkiye'nin bu terör örgütüne destek verdiği iddialarına ilişkin değerlendirmesinde, Türkiye'nin sınırlarındaki güvenliği artırarak PKK, YPG ve DAEŞ'e katılımların önünü, ulusal güvenliği için kesmesi gerektiğine dikkati çekti.

Okur, "Türkiye'nin IŞİD'e desteği meselesiyle ilgili olarak uluslararası medya üzerinden haberin yapıldığını görüyoruz ancak 'bunların somut dayanakları nedir' sorusuna veya ilgili hükümetler tarafından hazırlanan ciddi resmi raporlara bakıldığında bu doğrudan suçlamanın daha dolaylı bir dille ifade edilmeye başlandığını görüyoruz" dedi.

Türkiye'ye yöneltilen suçlamaların temelsiz olduğunu, doğrudan değerlendirmeler yapılmadığını ifade eden Okur, temel eleştirinin "Suriye'ye geçişler konusunda Türkiye sınır güvenliğini yeterince sağlayamıyor" olduğuna işaret etti.

Okur, "Evet, sınır güvenliğiyle ilgili bizim sorunumuzun olduğu doğru. Biz, bunu PKK terör örgütüne karşı da sağlayamadık" diye konuştu.

DAEŞ terör örgütünün uzantısı sayılabilecek grupların Türkiye'de değişik yollarla propaganda yapmaya, taban tutmaya çalıştıklarını anlatan Okur, "Bu Türkiye için çok temel bir tehdittir. Türkiye önemli bir askeri güç o yüzden sınırlarından sızacak bir saldırıya karşı dayanabilir, ama bu terör örgütünün zihniyeti Türkiye'nin içerisine kendi tohumlarını bırakırsa o zaman yeni ve Türkiye'nin yakasını uzun müddet bırakmayacak bir problemle karşı karşıya geliriz. O yüzden Türkiye'nin işin bu cephesini çok ciddiye alması lazım" değerlendirmesinde bulundu.

Okur, DAEŞ'in bir savaş stratejisi kapsamında bazı askeri sürprizler yapabildiğini, bunun örneklerinin Irak'ta ve Suriye'de görüldüğünü, Kobani'ye yaptığı son saldırıların da yine bu sürprizlerden biri olduğunu söyledi. Okur, "Üzerine doğru gelen bir askeri harekatı yönlendirmek için bir başka yerden cephe açarak dikkatleri ve karışsındaki gücün kaynaklarını dağıtabiliyor. IŞİD'in son Kobani saldırısını bu şekilde değerlendirmek lazım. Rakka'ya doğru yönelen bir YPG, PKK saldırısı vardı, Kobani'ye gerçekleştirilen saldırı diğer yerlerde izlediği askeri stratejiyle uyumlu" dedi.

ETNİK TEMİZLİK ENDİŞESİ

PKK ve Suriye'de birlikte hareket ettiği YPG'nin egemen oldukları bölgelerde kendi iktidarları için bir devlet altyapısı oluşturmaya çalıştığını vurgulayan Okur, şöyle devam etti: "Bütün bunlar elbette etnik temizlik endişelerini gündeme getiriyor. Etnik temizliğin yaşanması demek etnik savaşlar demek. YPG, kendi iktidarı için bir devlet altyapısını hazırlamaya çalışırken bu topraklarda binlerce yıl beraber yaşamış olan toplumları da birbirleriyle yaşamayacak hale getiren adımlar atıyor. Etnik temizlik hafızalardan silinmeyecek olan bir şeydir, o yüzden Türkiye'nin bu hususa karşı dünya kamuoyunun dikkatini çekmesi hem de gerektiğinde bu işe karşı fiilen müdahale konusunda bir kısım hazırlıklar yapması lazım."

Okur, bölgeye giden Batı ve ABD'nin prestijli gazetelerine mensup pek çok objektif gözlemcinin, gazetecinin hazırladığı raporlarda "YPG tarafından göçe zorlanan insanların" taleplerini ve şikayetlerini gördüklerini bildirdi.

"PKK'NIN UZUN VADELİ HEDEFİ...."

Suriye'deki iç savaşta pek çok insani eşiğin aşıldığını, kimyasal silahların hoyratça kullanıldığını, ülkede fiilen belli yerleri elinde tutan grupların sınırlar çizilirken hedeflerinin denize mümkün olduğunca yaklaşmak olduğunu belirten Okur, "Kürt kantonlarının birleştirilmesi mümkündür. PKK'nın aslında uzun vadeli hedefin Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürdistan ve bunun petrollerini Türkiye üzerinden değil Suriye'nin kuzeyi üzerinde Akdeniz'e açacak olan bir koridor. PKK kantonlarının arası birleştikten sonra, biz buraya sınır olan HDP'li belediyelerin Türkiye-Suriye sınırını anlamsızlaştırmak için girişeceği faaliyetlere şahit olabiliriz. O yüzden Türkiye için pek çok bakımdan ciddi riskler oluşturuyor" dedi.

Doç. Dr. Okur, Suriye'de çatışan gruplar içinde yer alan yabancı savaşçılar konusunda da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararların da hem DAEŞ hem de PKK, YPG terör örgütleri için uygulanması gerektiğini vurguladı.

Okur, şunları kaydetti: "Buraya gelenlerin tamamının gönüllü olmadığını düşünebiliriz. Bunlar bir kısım devletlerin bu örgütlerle temasa geçmek üzere gönderdiği özel görevliler olabilir. Bunlar beraberinde getirdiği askeri beceriyi Türkiye'nin tehdit saydığı bir gruba aktarıyorlar, bunu organize ediyorlar. Bu bizim için ulusal güvenlik tehdididir."

"SUÇLAMALAR TÜRKİYE'Yİ BU İŞTEN UZAK TUTMAK İÇİN"

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Şahin, "IŞİD'e karşı hem bölgedeki tepki hem de uluslararası alandaki tepkiyi göz önüne alan PKK, PYD ve YPG, bir anlamda bunu fırsat çevirmeye çalışıyor. Suriye ve Irak'ın içine düşmüş olduğu mezhepsel dini görünümlü çatışmayı etnik bir zafere dönüştürmeye çalışıyor" ifadesini kullandı.

Şahin, IŞİD'in bölgede güç kazanmasıyla birlikte, Ortadoğu'da, özellikle Türkiye'nin yakın çevresinde siyasetin yeniden şekillendirilmeye çalışıldığının rahatlıkla anlaşıldığını söyledi.

Ortadoğu'da siyaseti yeniden şekillendirme çabaları doğrultusunda, Kobani'de PYD, YPG ve PKK'nın da bir siyasal strateji üretmeye başladığını belirten Şahin, "Bu çok önemli. Çünkü IŞİD'e karşı hem bölgedeki tepki hem de uluslararası alandaki tepkiyi göz önüne alan PKK, PYD ve YPG, bir anlamda bunu fırsat çevirmeye çalışıyor. Suriye ve Irak'ın içine düşmüş olduğu mezhepsel dini çatışmayı veya bu mezhepsel dini görünümlü çatışmayı etnik bir zafere dönüştürmeye çalışıyor" diye konuştu.

Şahin, bir taraftan Ortadoğu'da siyaset şekillendirilmeye çalışılırken, diğer taraftan Türkiye'yi bunun önünde bir engel olmaktan çıkarmak amacıyla IŞİD gibi bir terör örgütüne destek veren ülke pozisyonuna sokulmaya çalışıldığına dikkati çekti.

"Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği yaklaşım Türkiye'yi savunma pozisyonuna sokmak için yürütülen algıdır" ifadesini kullanan Şahin, "Hem Türkiye'yi içine dönük bir ülke haline getirmeye hem de Türkiye'yi yakın çevremizde siyasal coğrafyayı yeniden oluşturulmaya çalışılırken, belli planlar yürütülürken, Türkiye engelini ortadan kaldırmak için Türkiye'yi IŞID gibi bir terör örgütüne destek veriyor suçlamasına, maalesef içeriden de buna destekler var. Bunu, Türkiye'yi bu işten uzak tutma, Türkiye engelini öteleme girişimi olarak yorumlayabiliriz" dedi.

TÜRKİYE'NİN NE YAPMASI GEREKİYOR?

Şahin, Türkiye'nin Suriye meselesi konusunda artık yeni strateji geliştirmesi gerektiğine vurgulayarak, şunları kaydetti: "Suriye'de yaşananlar konusunda bir siyasal söz birliği ve eylem birliği olmaması, Türkiye'nin elini zorlaştırıyor. Ayrıca Türkiye bugüne kadar Suriye konusunu daha çok insani mesele olarak görmeye çalıştı veya insanı yönünü ön plana çıkarmaya çalıştı. AFAD ve Kızılay gibi kurumlar, ön planda gözüktü. 2 milyona yakın insana ev sahipliği yapıyor ama Türkiye'nin yapması gereken Suriye'yi sadece insani mesele olarak anlatmak yetmiyor. Tabii ki insani mesele olarak, Türkiye'nin yaptıklarını dile getireceğiz. Fakat Suriye'de yaşananlar, insanı yönünün olması yanında siyasi ve askeri özelliği olan bir konumdur. Bence Türkiye'nin bunu da dikkate alarak bir siyasi ve askeri planlarını da masaya koyması gerekir."

"PERVASIZ ÜÇLÜ"

Prof. Dr. Mazhar Bağlı, Suriye'de Esed, DAEŞ ve PKK/PYD'nin birlikte terör estirdiğini belirterek, "Hem nüfus hareketliğini gerçekleştiriyorlar hem de oranın siyasal yapılanmasını kendi istedikleri şekilde kurmak istiyorlar" ifadesini kullandı.

"Esed, DAEŞ, PKK/PYD, bu üçlü, hiç bir kural tanımadan ve toplumsal gerçekliğe dayanmadan kendi çıkarları için her türlü yola başvurma konusunda son derece pervasız davranıyor" diyen Bağlı, şöyle devam etti: "PYD/PKK orada sadece etnik bir temizlik yapmıyor aynı zamanda siyasal ideolojik bir temizlik de yapıyor. Yani Kürt olup PKK çizgisinde olmayanları da kovuyor. Mesela daha önce Urfa'ya yerleşen Kobanililerin önemli bir kısmı, PKK çizgisinde bir ideolojiye sahip olmadıkları için oradan kovulmuşlardır.

Türkiye'nin bu üçlü mekanizmanın oradaki derebeyliğini dengeleyecek tek güç Türkiye'dir. Türkiye'nin bu her üç şiddet içeren unsuru da dengelemesini engelleyecek bir yol buldular. Türkiye'yi DAEŞ ile bağlantılı bir devlet haline getirerek elini kolunu bağladılar. Yani Türkiye'yi bu konuda hiçbir şekilde oraya karşı bir uluslararası kamuoyunda ne birebir ne fiziki temas anlamında ne de söylem geliştirme anlamında bir şey söyleyemeyecek hale getirdiler, mahkum ettiler adeta."

Bağlı, Türkiye'nin, Suriye konusunda bulunduğu yerin doğruluğunu söyleme konusunda geri durmaması gerektiğini belirtti.

Bağlı, "Şimdi sosyal medyada bunu yazdığın zaman binlerce kişi saldırıp hareket edip, küfrediyor. İnsanlar bunu, hakikati söylemekten bile çekiniyorlar. İkincisi, uluslararası kamuoyunu doğru bilgilendirecek bir takım enstrümanları kullanılmalı" dedi.

YORUMLAR 1
  • lefter 8 yıl önce Şikayet Et
    Paralelide, chp yide, doğanıda dümdüz edin.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Turgut Altınok, Mansur Yavaş'ın Londra'da PKK destekçisiyle görüşmesine tepki gösterdi
MHP'den Yeniden Refah açıklaması! Dikkat çeken Milli Görüş çıkışı