Prof.Delperée'den çarpıcı Başkanlık sistemi örneği

‘Diktatörlükten çıkan Tunus’ta, laik muhalefet başkanlık istiyordu’ diyen dünyaca ünlü anayasa hukukçusu Francis Delperée'den çarpıcı örnek:

Prof.Delperée'den çarpıcı Başkanlık sistemi örneği
Prof.Delperée'den çarpıcı Başkanlık sistemi örneği
GİRİŞ 12.04.2015 12:09 GÜNCELLEME 12.04.2015 12:09

Dünyaca ünlü anayasa hukukçusu Prof. Francis Delperé'nin Akşam yazarı Kayahan Uygur'a verdiği röportaj...

- Türkiye’de bazı insanlar başkanlık sisteminin otoriterliğe yol açacağı iddiasında bulunuyorlar. Bu doğru mudur?

- Diktaya yol açar denemez. Türkiye hakkında tam cevap veremeyeceğim. Çünkü incelemedim. Bir anayasayı parça parça değiştirmek yerine, yeni bir anayasa en iyisidir. Tunus Anayasası 216 kişinin 200’ünün oyuyla kabul edildi. Tunus diktatörlükten çıkmış bir ülkeydi. Türkiye’deki muhafazakârların başkanlık sistemi üzerinden daha otoriter bir rejim aradıkları iddiasına şu cevabı verebilirim. Tunus’ta Nahda Hareketi parlamenter rejimi savunmaktaydı ve muhalefet bunu otoriterlik olarak değerlendir ve şunu söyledi: Parlamenter sistemde güçler dağılırsa diktatörlük sistemine geri dönülür, Nahda Hareketi diktatör olur. Bu yüzden başkanlık sistemi yapalım ki diktatörlük olmasın. 

MUHALEFET İÇİN DE EN İYİSİ 

Mantıklı olarak bir ülkede yüzde elli civarında bir güç varsa, diğer güçlerin toplamı yüzde elliyi ancak bulabiliyorsa, muhalefet için en iyisi başkanlık sistemi. Ancak ortak adayda birleşerek güç kazanırlar ve iktidarı ele geçirebilirler. Parlamenter sistemde küçük partilerin iktidar umudu yoktur.  

- Başkanlık sistemi konusunda Fransa örneği hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Bakın size çok ilginç bir örnek vereyim. General de Gaulle ile Giscard d’Estaing’in kişilikleri çok farklı oldukları için aynı başkanlık sistemi aynı ülkede bile farklı uygulamalarla karşılaşmıştır. Akdeniz ülkelerinin genelinde, buna Fransa da dâhildir,  anayasa konusu çok ideolojik şekilde ele alır. Bu tutum biraz değişimden korkmak ve fikrini söylememek için genellemeler yapmak ve bugüne uymayan örnekler vermektir. 

- Bazı çevreler yargının tarafsızlığının sağlanması için yargı atamalarının seçimle gelen bir kurum tarafından yapılması gerektiğini soyuyorlar. Batı Avrupa’da durum böyle mi?

- Türkiye’de böyle bir şey olsa kesinlikle anti-demokratik olur! Bütün hâkimler hükümet tarafından tayin edilir ama parlemantonun teklif ettiği listeyle. Yüksek mahkeme hâkimleri parlamento tarafından bir listeyle öneriliyor. Hâkimler ve savcılar yüksek kurulunun oylamayla seçilmesi gerçekten komik. Tabii ülkeden ülkeye çok değişiyor. Ama anayasanın esas problemi bu değil. Türkiye’deki siyasi çatışmaların bu denli keskin olması şuradan belki gelebilir. Belçika’da nispi temsil sistemi var. Dolayısıyla bir parti diğerlerine müthiş bir üstünlük sağlayamıyor. Mesela Belçika’da en büyük parti, 150 milletvekilinden 33’une sahip sadece. Bir tanesi 23, bir tanesi 21 bir tanesi 18. Bunlar birleşerek koalisyon kuruyorlar. Bunun neticesi olarak dört ayrı gurubun ortak kurduğu bir hükümet var. Bu nedenle hâkimlerin atanmasında da bu partilerin eğilimlerinin ister istemez bir ağırlığı oluyor. 

UZLAŞI HUKUKÇUNUN İŞİ 

Tunus Anayasası’nın 1. maddesi şöyle: Tunus özgür, bağımsız ve egemen bir ülkedir. Dini İslam’dır. Dili Arapçadır. Rejimi cumhuriyettir.’ Esasında bu formül Habib Burgiba’nın 1958 anayasasında da vardı. Mesela Nahda Hareketi (Yeniden Doğuş Partisi) bu formülü çok zayıf bulup şeriat ifadesini koydurmak istedi. Bazıları da ‘Devletin dini İslam’dır’ ibaresini talep etti. Halbu ki Tunus’un ülke olarak dini İslam’dır deniliyor, devlet olarak değil. Bu sadece sosyolojik tespit olarak kalıyor.

2. maddede ‘Tunus sivil devlettir’ deniliyor. Fransa’da olsa buna 'laik' denir. Burada ‘devlet dinsel değildir ama din karşıtı da değildir’ deniyor ve dinlerin özgürlüğü belirtiliyor. 

'Türk tipi' olmaz diyenlerin düşünmesi gereken sistem!

‘Amerikan modeli’ ister misiniz? 

2. Dünya Savaşı'nı kaybettikten sonra ABD ve müttefiklerince kıskaca alınan Japonya, 1947 anayasıyla da savaş güçlerini yitirdi. Yeni anayasada Amerikalı General MacArthur tarafından yazılan 'Savaştan Feragat' maddesi Japonların bağımsızlığına darbe vurdu.

1947 Japon Anayasası İmparatoru sadece bir sembol olarak muhafaza eder ve parlamenter sistemi esas alır. Japon Anayasası ‘liberal demokrasi’ esaslarına sıkı sıkıya bağlı ve Batılılar tarafından çok beğenilen bir anayasadır. ‘Nihon-koku kenpo’ (Japon Devleti’nin Anayasası) adı verilen bu anayasa 1889 tarihli imparatora geniş yetkiler veren anayasayı ortadan kaldırdı ve yeni ilkeler getirdi. Dünyada eşi benzeri olmayan Japon Devleti Anayasası’nın 9’uncu maddesi yabancıları şoke etti. Bu madde nedeniyle parlamentoda şiddetli tartışmalar yaşandı. İşte o anayasadan birkaç satır: 

Savaştan feragat ettirdiler

- Madde 9/Japon halkı adalet ve düzen üzerine kurulu uluslararası barıştan ilham alarak, ulusun egemenlik haklarından biri olan savaştan veya güç tehdidinin çözümünde güç kullanılmasından vazgeçmiştir. 

- Bir önceki paragrafta saptanan amaca ulaşabilmek için ülkede kara, deniz ve hava kuvvetleri veya savaş potansiyeli olmayacaktır. Savaş hali hakkı asla tanınmayacaktır.

- Bazı insanlara çok insani, çok barışçı gelebilecek ve kimilerine ‘işte özlediğimiz anayasa’ dedirtecek bu madde tabii ki o tarihlerde ülkeyi işgal etmiş olan Amerikalılar tarafından yazıldı. Maddeyi kaleme alan şahıs bir askerdir: Müttefik İşgal Kuvvetleri Genel Komutanı General Douglas MacArthur.

- Bu satırlar, Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak yüzbinlerce sivilin ölümüne, bölgenin radyoaktivite etkisine girmesine yol açan ve insanlığı nükleer çağa sokan Amerikalıların eseridir.

‘Türk tipi olmaz’ diyenlerin düşünmesi gereken bu madde, Japonya’nın egemenliğini sınırladı. Bugün dahi ekonomik potansiyelini ve gücünü dış politikaya tam anlamıyla yansıtamayan Japonya, bu maddeyi hiçbir zaman uygulayamadı. 

BATILILAR DA GÖZ YUMDU

Japonya’da ‘öz savunma güçleri’ adı altında askeri güçler oluşturuldu. ABD ile Rusya arasında yaşanan soğuk savaş döneminde de Batılılar bu duruma göz yummak zorunda kaldı.      

Bombanın etkisi yıllar sürdü

Japonya 8 Aralık 1941'den beri ABD ile savaştaydı. ABD Başkanı Harry S. Truman, Japonya’nın koşulsuz teslim olmasını isteyen bir deklarasyon yayınladı. Japonya bunu  reddedince, ABD Hiroşima'ya  6 Ağustos 1945'te ilk atom bombasını attı. İlk anda 70 bin kişilik katliam gerçekleşti. 3 gün sonra ise dünyanın ikinci ve Hiroşima'ya göre 1,5 kat daha yıkıcı atom bombasını atan ABD, 74 binden fazla insanın ölümüne neden oldu. Sonrasında radyasyon sebebiyle ölenlerin sayısı yüzbinleri geçti. 

Tarihin en eskisi Japon Anayasası 

Bazı araştırmacılara göre bugün de kısmen geçerliliğini koruyan en eski anayasa 604 yılında yazılmış olan 17 maddelik Japon anayasadır. 1889’da modern,  1947’de ise işgalcilerin anayasasını kabul etmek zorunda kalan Japonya’da ‘eskinin geçerliliği’ adı verilen bir hukuk ilkesi vardı. Bu ilkeye göre eski bir yasa veya madde geçerli bir kararla ortadan kaldırılmadığı veya yenisi konulmadığı sürece etkisini korur. Hideaki Kase gibi muhafazakar yorumculara göre 604’deki anayasanın bazı maddeleri halen geçerli. 

İŞTE O MADDELER 

- Memurlar arasında uyum geliştirilmeli ve bilinçli çatışmadan kaçınmak gereği savunulmalı.
- Üç değer samimiyetle korunmalı: Öğreti-birlik-beraberlik. 
- İmparatorluk emri alındığında titizlikle uygulanmalı. 
- Bakanlar ve memurların davranışlarında liyakat esatır. Halka hükümet etmede de ilkedir.  
- Kötü olan cezalandırılıp iyi olan mükafatlandırılmalıdır. 
- Özel işlerden kaçınılmalı, kamu işlerine yönelmeli. 
- Herkes kendi göreviyle ilgilenmeli, alanlarının birbiriyle karışmasına izin verilmemelidir.
- Önemli konularda alınacak kararlar hiçbir zaman bir tek kişi tarafından alınmamalı. 

KAYNAK: AKŞAM
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
ABD ve dünyada gözaltılara rağmen Filistin'e destek gösterileri sürüyor
Yazar Dursun Ali Taşçı hayatını kaybetti