İsmet İnönü Atatürk'le niçin küstü?

Bugün Erdal İnönü’nün ölüm yıldönümü... Erdal İnönü, ölümünden önce Can Dündar ile yaptığı uzun söyleşide babasını, özel hayatını, siyaset deneyimini, unutamadığı anıları anlattı:

İsmet İnönü Atatürk'le niçin küstü?
İsmet İnönü Atatürk'le niçin küstü?
GİRİŞ 31.10.2009 08:30 GÜNCELLEME 31.10.2009 08:30
Bu Habere 15 Yorum Yapılmış

Can Dündar'ın röportajı

Bugün Erdal İnönü’nün ölüm yıldönümü...

2.5 yıl önce 14 Şubat günü, kendisiyle en yakın arkadaşlarından Feza Gürsey’in adını taşıyan enstitüdeki odasında buluşmuştuk. Onunla uzun bir söyleşi kitabı çıkarma fikri yayınevinden gelmişti. Daha önce babasının belgeselini hazırlamıştık. 1983’ten beri de gazeteci olarak kendisini hayranlıkla izliyordum.
O yüzden gururla kabul etmiştim. Erdal Bey de böyle bir çalışmadan memnun olacağını söyledi. Her hafta çarşamba sabahları buluşmak üzere sözleştik.
9 kez buluştuk. 30 saate yakın konuştuk.

Anlattıkları salt kişisel öyküsü değildi; cumhuriyet tarihiydi. Tarihin yazıldığı bir evde doğmuş, politikanın içinde büyümüştü. Atatürk’ü, babasını, tarihin kilometre taşlarını büyük samimiyetle anlattı.

Söyle bana Anka kuşu...”

Çocukken, öğrenciyken, askerdeyken, üniversitedeyken, siyasetteyken hep “Paşa’nın oğlu” diye anılmış, hayatı boyunca öyle muamele görmüştü. Bu onun hem talihi, hem talihsizliğiydi. Bizim söyleşimiz de kaçınılmaz olarak öyle başladı. Ama sonra, o tarihi kostümden gönüllü olarak soyunmuş, kendi yolunu çizip orada kararlılıkla yürümüş bir insan portresi belirdi.

Lise çağında fiziğe gönül vermiş, diplomatlıkla fizikçilik arasında kararsızlandığı çağda hayatının tek şiirini yazmıştı:
“Söyle bana Anka kuşu/
bir ömrü adamaya değer misin?”
Şiirdeki “Anka Kuşu” fizikti.

Cevabı “Evet” diye vermiş ve bilime bir ömür adamıştı.
Lakin Türkiye onu, yapmak istediği işle baş başa bırakmadı. Siyasete çekti ve “fiziğe şiir yazan adam”dan bir lider çıkardı; bence cumhurbaşkanlığına yaraşacak bir lider...
Söyleşimizde siyasetin gurur ve çamur dolu sayfalarından, ihanetlerinden, çelmelerinden de örnekler verdi Erdal Bey...
Kürtler, İslam, hayat ve ölüm bahsinde konuşurken bir filozofa dönüştü.
Göremedi
Ancak söyleşinin sonlarına yaklaşırken rahatsızlandı.
10. buluşma öncesi tedavi için Amerika’ya gitti.
Ümitle, iyileşip dönmesini bekledik.
Gelemedi.
Tedavi uzayınca kız kardeşi Özden Toker, -biraz da ona meşgale ve moral olur ümidiyle- kitabı Amerika’ya götürdü.
İki kardeş, birlikte geçirdikleri bir ömrün tutanaklarını diz dize okudular. Daha doğrusu Özden Hanım, abisinin kulağına okudu. Erdal Bey küçük düzeltmeler yaptı.
Eksikleri dönüşte tamamlayacaktık, olmadı.
Erdal Bey, kitabını göremeden veda etti.
Bu emaneti bir süre sakladım. Kitabı vefatının hemen ardından çıkarmak istemedim. Bazı eksikleri, onun anılarından tamamladım. Eşi Sevinç İnönü ile birlikte çalıştık. Siyasetteki yoldaşı Yiğit Gülöksüz ve onu adım adım izlemiş gazeteci arkadaşım Vedat Çuhadar kitabı titizlikle okudular.
Ve “Anka Kuşu” (İmge Kitabevi Yayınları, 2009) onun ölüm yıldönümünde okurlarla buluştu.
Okudukça hem yakın tarihimizin sayfaları arasında gezinecek, hem de 12 Eylül’ün nasıl bir insanı veto ederek siyasetten uzak tuttuğunu, Türkiye’nin nasıl bir insanı kaybettiğini daha iyi anlayacaksınız.
Saygıyla anıyorum.

OĞUL İNÖNÜ: “Babamı hiç sarılıp öpmedim”

“Evde babama karşı saygılıydık. Babaannem dışında, annem dahil kimse ona ‘Sen’ demezdi, biz de ‘siz’ veya ‘babacığım’ derdik.
Kulağı az duyduğu için babamla yüksek sesle konuşurduk. O da samimiyeti azaltıyor, bir resmilik getiriyor sanıyorum. Tabii bizi asıl etkileyen, herkesin babama büyük saygı göstermesiydi.
Evde de otoritesi vardı, öyle kolay yaklaşılmazdı.
Hatıralarında ‘Çocuklarımla arkadaş gibi yaşadım’ diyor ama, yani işte o kadar... O bizimle arkadaşlık yapmak isterse tabii cevap verirdik, ama bizim onunla arkadaşlık yapmak aklımızdan geçmezdi. Eve geldiğinde koşup yanağından öptüğümüz hiç olmadı, ama onun bizi öptüğü oldu. Büyüdükçe giderek azaldı tabii...
Küçükken babam ‘Annenizi mi daha çok seviyorsunuz, beni mi?’ diye sorarmış. Biz de -babamın tabiriyle ‘gerçeği söylediğimiz’ dönemlerde- ‘annemizi seviyoruz’ dermişiz. Hatta ‘Babamızı seviyoruz’ diyelim diye bize hediyeler getirirmiş. Ben onun kucağında hediye paketiyle geldiğini gördüğüm anda, ‘Yoook, annemi seviyorum’ diye tepinirmişim.”

ÇOCUK İNÖNÜ: “Çocukken aksi tabiatlıydım”

“Küçükken iyi huylu değildim. İnatçıydım. Sık sık ağlardım.
Akşamları babamla annem davetlere giderlerdi. Biz de gitmelerini hiç istemezdik. Onlar çıkarken abim bana ‘Hadi ağla’ dermiş. Ben de ‘gitmeyin’ diye ağlarmışım. Ama tabii giderlerdi.
Hırçın mizacım hala biraz vardır, ama zamanla aklın yardımıyla, başkalarının tavırlarıyla değişti herhalde...”

ATATÜRK-İNÖNÜ ANLAŞMAZLIĞI; Babam Atatürk’le neden küstü?

Küslük konusunda babamın bize anlattığı şuydu:
‘Biz Atatürk’le tartışırdık. Örneğin aklına bir fikir gelirdi, onu ya sofrada ortaya söylerdi veya daha evvel bana söylerdi. Ben olabilir mi diye düşünürdüm, akşam yemekten sonra giderdim kendisine; oturup konuşur, sabaha kadar tartışırdık. Sonunda ya o beni ikna ederdi ya ben onu ikna ederdim ve anlaşarak ayrılırdık. Ama son zamanlarında rahatsızlandığı için sinirleri zayıflamıştı. Pek böyle uzun tartışmalara giremiyorduk, ayrılığa o sebep oldu’ derdi.
Hoşuna gitmeyen başka bir olay, sofrada bakanlarının kendisine söylenmeden eleştirilmesi, talimatlar verilmesi...
Gene böyle bir şeyler olmuş, babam da sinirlenmiş,
‘Sofradaki talimatlarla yürümez bu işler’ anlamında bir şeyler söylemiş. Atatürk de kızmış, ayrılmaları böyle başlamış.
 ‘Niye kavga ettiler’ diye sık sık sorarlar bana... Ben de derim ki;
‘Asıl nasıl bu kadar uzun zaman beraber çalıştıklarını sormak daha iyi bir soru olur. Çünkü bunun örneği çok az dünyada... Böyle devrim yapan, yeni devlet kuran bir başbuğ, bir başkan, yanındaki insanları sürekli değiştirir. Böyle bir liderin, yıllarca değişmeyen birisi ile çalışması çok az görülen bir şey, ama Türkiye’de bu olmuş. İkisinin karakterinin birbirini tamamlamasıyla ve karşılıklı saygıyla bu dostluğu korumuşlar.”

Röportajın tamamını okumak ve devamını takip etmek için bu linki kullanabilirsiniz

(Milliyet)

Metne konu olan kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz

YORUMLAR 15
  • Yusuf Yıldırım 14 yıl önce Şikayet Et
    Neyin doğrusunu merak ediyorsunuz..!!!. Önce elbirliğiyle osmanlıyı ve ondan kalan tüm izleri silmeye uğraştılar sonrada birbirleriyle uğraştılar...Yıktık dedikleri saltanatı öyle bir hale getirdilerki 80 küsür senedir ne tarafından düzeltmeye kalksan yasak ve tabular ve yüzlerce padişah!! Bizden sonra devlet olan milletler çağlar atladı biz ise hala doğru dürüst bir yönetim sistemi oluşturamadık....
    Cevapla
  • ali türk 14 yıl önce Şikayet Et
    Cevabı Yine Can DÜNDAR'da. İnönü, ikinci adam olmaktan dolayı hep Atatürk'e karşı bir kıskançlığı vardı. O na göre Cumhuriyeti birlikte kurdular ama hep Atatürk'ün adı ön plandaydı. Atatürk'te bunun farkındaydı. Sarı Zeybek kitabında da yazıldığı gibi ipler Hatay meselesi yüzünden koptu. Atatürk ölmeden Hatayı anavatana katmak istiyor, İnönü ise ağırdan alıyordu. Bu duruma kızan Atatürk önceleri Cumhuriyet gazetesinden hükümeti eleştiriyordu, faydası olmayınca İnönü'yü Başbakanlıktan aldı. İnönü de başa geçince tüm hatıratı sildi...
    Cevapla
  • resul coruh 14 yıl önce Şikayet Et
    SORULANMAYAN SORULAR. Can dündar soruları eksik sormuş,şunuda sorabilirdi?atatürkle inönü birbirlerinden neden nefret ederdi?bir insan neden atatürkün resimlerini duvarlardan kaldırıp inönünün resimlerini koyar türk parasından atatürkün resimlerini kaldırıp inönünün resimlerini koyar bu kadarmı nefret ederlerdi atatürkten ne geçmiştiki aralarında bu kadar nefretret edercesine bir yaklaşım içine girdiler,
    Cevapla
  • selçuk özer 14 yıl önce Şikayet Et
    değildi. İsmet İnönü mason değildi.can dündar da bu ülkenin saygın bir yazarıdır.iyiki can dündar gibi yazarlarımız var
    Cevapla
  • Ekrem Erol 14 yıl önce Şikayet Et
    Hiçbir Zaman. Atatürk ile İnönü hiçbir zaman dost olmadılar. İnönü, Atatürk hasta yatağındayken kenisine suikast yapılacağı bahanesi ile bir kere bile İstanbul'a gelmemiştir. İnönü, Türkiye tarihinde hep dört ayağı üstüne düşmüştür. Bu, Atatürk'ün sağlığında iken bile böyle olmuş, ölümünden sonra ise meydan kendisine kalmış ve sürekli "Tek Adamlığı" oynamıştır. Bu yüzden günümüz Türkiyesi Atatürk değil, İnönü Türkiyesidir. Cumhurbaşkanlığı için Atatürk Çakmak paşayı işaret ettiği halde İnönü C.Başkanı oluvermiştir!
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Bakan Güler'den 'Eurofighter' çıkışı: Almanya Cumhurbaşkanı döner kesiyor, sonra soracağız
WhatsApp'a ağır suçlama! Şoke eden Gazze iddiası