Agop Dilaçar namusu nasıl kurtardı

Es(tiril)en rüzgarlar nedeniyle Ermeni adının öfke ve hınçla anılmasının adeta bir vatanseverlik gibi görüldüğü günümüzde yazar Çavuşoğlu'dan oldukça anlamlı bir yazı:

Agop Dilaçar namusu nasıl kurtardı
Agop Dilaçar namusu nasıl kurtardı
GİRİŞ 03.06.2005 09:27 GÜNCELLEME 03.06.2005 09:27

Bizim Ermeniler


Eski İstanbullu olup da Rum, Ermeni, Yahudi ve Levantenler ile içli dışlı bir hayat yaşamamış olmanın imkanı yoktur. Bu saydığım gruplara mensup insanlar İstanbul'un süsü, lezzeti, sefası idiler.
Hep bir arada büyüdük, okuduk, oynadık, yaşadık. Hiçbir zaman da 'O Müslüman, bu Ermeni, şu Rum' bizim derdimiz olmamıştı.
Bu gruplar içinde Ermeniler'in bende ayrı hatıraları vardır. Çünkü Müslüman Türk toplumu ile en çok kaynaşmış olanlar Ermeniler'di.
Musiki, mutfak, resim, mimari, tiyatro sahalarında çok öne çıkmış Ermeniler vardı.
Ermeniler olmasa belki de Türk Sanat Müziği bu kadar muhteşem olamazdı.
Ayrıca uskumru dolması, topik, lahana dolması, papaz yahnisi, fava, fasulye plakisi gibi lezzetleri de tadamazdık. Kınalı ve Burgaz'da o muhteşem sofralarda yiyemezdik.
Benim mektepteki hocalarımın bir bölümü de Ermeni idi. Vahram Çerçeyan'dan matematik, Arman Manukyan'dan muhasebe, Ohanes Kondayan'dan geometri öğrendim. Geri kaldığım dersler için de Bebek'teki şişman madam Şaki Şirinyan bana yardım ederdi.
Hele sınıf arkadaşlarım Ardaş Özsoğomonyan ile Herman Benkliyan'ı nası unutabilirim? Hele eski Tercüman'dan Kirkor Camcıyan'ı?
Ermeniler olmasaydı, Ara Güler'in fotoğrafları da olmayacaktı, Osmanlı'nın bir sürü Paşa ve Vezirleri de.


Bugün namusu kurtardık!
Söz Ermenilerden açılmışken, sizlere bir de Agop Martayan adlı şahsı tanıtmak istiyorum. İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gedikpaşa'da , misyonerlerin açtığı bir Amerikan okulunda yaptı. İngilizce, Rumca, İspanyolca öğrendi. Robert Kolej'i bitirdi (1915). Latince, Yunanca, Almanca, Rusça, Bulgarca üzerinde çalıştı.
Birinci Dünya Savaşı'na katıldı. Kafkas cephesinde gösterdiği başarıdan dolayı kendisine madalya verildi. Robert Kolej'de İngilizce öğretmenliğine başladı (1919). Sofya'da Svabodan Üniversitesi'nde Eski Doğu Dilleri ve Osmanlıca okuttu. Avrupa'da ve İstanbul'da çıkan Ermenice gazetelerde yazdı. Yazının doğuşu (1928), Albion Bahçesi (1929) adlı kitaplarını yayımladı.
Atatürk tarafından, Birinci Türk Dil Kurultayı'na çağrıldı (1932). İlk kurultayda 'Türk, Sümer ve Hint dilleri arasındaki rabıtalar'; ikincisinde 'Türk-paleoetimolojisi' konulu bildirilerini sundu.
Türk Dil Kurumu başuzmanlığına atandı (1934).
Atatürk'ün isteğiyle Dilaçar soyadını aldı (1935).
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde dilbilim tarihi ve genel dilbilim okuttu (1936-1951). Türk Ansiklopedisi'nde başdanışmanlık ve başredaktörlük yaptı (1942-1960). Eski Türk dilleri ve lehçeleriyle ilgili araştırma ve incelemeleri ölümüne kadar devam etti. Dilin özleştirilmesine ve çağdaş kavramları karşılayacak bir bilim ve kültür dilinin yaratılmasına çalıştı. Bu konuda birçok eser yayınladı.
Görüldüğü gibi enteresan bir hayat hikayesi.
Biliyorsunuz Dil Kurultayı'nın vazifesi, Osmanlıca'dan Arapça, Farsça kelimeleri ayıklayarak, Öz Türkçe'yi meydana getirmek. Ama Türkçe'ye girmiş o kadar çok yabancı kelime var ki, onları atınca da ortada kelime kalmıyor. Onun için, bu işte çalışanlar, her gün oturup 'Bunun yerine ne diyelim, şunun yerine ne uyduralım' diye düşünüp duruyorlar. Agop Bey bir gün Dil Kurultayı çalışmalarından çıktığında bir arkadaşına rastlamış. Adam sormuş 'Eee ne var ne yok Agopcuğum, bugün neler yaptınız bakalım?'
Agop Bey cevap vermiş 'Hiç sorma, bugün zorla namusu kurtardık.'
Meğer o gün namus kelimesi Arapça mı Türkçe mi tartışmaları yapılmış ve sonunda namusun lisanımızda kalmasına karar verilmiş.
Ama namus maalesef kurtulmadı, eveleme, geveleme döndü dolaştı, bin senelik namus Fransızca'nın (honneur) tesirinde onur oldu bitti...


03.05.2005 - Ahmet Çavuşoğlu

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Azerbaycan 'Tarihi bir olay' diyerek duyurdu! Ermenistan kabul etti
DEM Parti'den skandal Türk bayrağı kararı!