Hayat kısa, hikaye uzun...

  • GİRİŞ02.10.2012 09:19
  • GÜNCELLEME02.10.2012 09:19

Mutluluk kısa, umut kısas...

İnsan, insanlığın ömrüne nazaran kısa kalır dünyada ve fakat insan, dünyanın ömrüne nazaran daha uzun yaşar, zamanda...

Sahi, 'zaman' neydi?

Her bir duyumuza ve hatta duygumuza mühlet biçme cüretine sahip olan zaman kimdi, kimleydi, kimdendi?

Kısacık hayatını hikaye etmeye kalkınca insan, neden uzuyor satırlar?

Sözcükler mi ihanette, cümleye; yoksa, cümleler mi kısa kalıyor hikayede?

Ve hikaye...

Anlatmanın büyüsü mü kısaltıyor, edibin ifadelerini?

Ya da edebiyat zaten hayat için bir kısaltma işareti mi?

Ne güzel şeydir 'soru'...

'Sorabilmek' ne büyük nimet...

Ve elbette sorulara karşı cevabı hikaye edebilmek ne ağır bir yük...

Bir sorgulamanın, doğrudan cevap olarak hikaye edilmiş halinin beyaz perdeye uyarlanmasını izledim, basın gösteriminde...

Uzun Hikaye, Mustafa Kutlu'nun aynı adlı eserinden uyarlama...

Neredeyse kitap metnine tamamen sadık kalınmış. Diyaloglara varıncaya kadar 'seçilen' kısımlar aynen aktarılmış.

'Uyarlama' sinema eserlerinde riskli bir durum, bu. Çünkü 'aktarılan' bir 'sanat eseri'. 'Aktarıldığı alan' da ayrı bir sanat dalı. Ve ortaya çıkacak olan ürün de bir 'sanat eseri'.

Buradaki nüans şu ki; iki sanat bir araya gelmiş olmaz burada. Bir sanat, bir başka sanat eserini 'kullanarak', kendi ürününü ortaya çıkarır.

Yani bir film, sadece ve sadece 'yedinci sanat'ın ürünüdür.

İşte bu nüans, uyarlama eserlerin çoğunda olumsuz sonuç doğurur. Sinema sanatının esaslarına 'güvenmeyen' (bilmeyen diyemiyorum) üretici, senaryo, çekim veya kurgu aşamasında, uyarlama adına elinde tuttuğu esere teslim olur. Bunun çokça örneği mevcut.

Uzun Hikaye, bu tehlikenin kıyısında dolaşmış. Özellikle filmin başındaki 'tiyatro' sahnesinde, neredeyse kitaptaki kısım aynen yansıtılmış. Fakat bütüne bakıldığında, yönetmen Osman Sınav, 'ustalık eseri' sıfatının da hakkını vererek, eserini bu tehlikeli sulardan çekmeyi başarmış.

Görsel olarak Sınav'ın ne denli titiz davrandığını fark etmemek elde değil.

Kostüm, sanat, makyaj ve reji gayet iyi çalışmış.

Sinematografik olarak da Osman Sınav, bütüncül bir dil ile merkez sinema argümanlarını hakkıyla kullanmış.

Oyuncu seçimleri yerinde. Doğal olarak da oyunculuklar filme ayrı bir hava katıyor. Sadece -oyunculuğunu hep aynı bulduğum- Altan Erkekli fazla tiyatral kalmış.

Sonuç olarak, Osman Sınav'ın ustalık döneminin göstergesi olarak Uzun Hikaye ortaya çıkmış.

Filmle ilgili -kitabın da mahiyetine binaen- olarak altı çizilmesi gereken bazı hususlar var elbet.

Uzun Hikaye, adalet tarifi yapan, adaleti arayan ve aramakla yetinmeyip hayata geçirme derdinde olan bir adamın hikayesi.

Kendisine 'sosyalist' denmesinden gocunmayan (öyle de olmayan), kim ne derse desin hakkını yedirmeyen ve kendi hakkının peşinde koşma bencilliğine düşmeden 'başkalarının hakkı' için de kendini ortaya atan bir 'adam'ın, 'tarif olarak' hikayesi, Uzun Hikaye.

Bir adalet arayışını en kısa yoldan (hayat hikayesi ile), uzun uzadıya anlatan Uzun Hikaye, "bir film kadar uzun, birkaç hayat kadar kısa" olan 'kul' halini anlatır.

Uzun Hikaye'de, "Yeni tanıştık ama çok iyi adam" ifadesini sıklıkla duyarsınız. 'Saf' insansa olan 'saf güven'in göstergesi...

İnsanlar birbirlerine sadece insani ve irfani hislerle yaklaştığında, aslında 'iyi' olmanın işten bile olmadığının belirtisi...

Senarist Yiğit Güralp'in tarifiyle, 'çok ama çok iyi insanların saf ve ölümsüz aşklarını adalet ve doğruluk üzerine inşa etme mücadelelerini anlatıyor', Uzun Hikaye.

"İnsana dair sıcacık bir hikaye" anlattığını ifade eden Osman Sınav, Uzun Hikaye'de bunun hakkını veriyor ve bir başyapıt olmasa da, sinemamızın önemli eserlerinden birini perdeye taşımış oluyor.

Abdulhamit Güler - Haber 7

abdulhamitguler@gmail.com

twitter: @_hayirlisi_

http://www.facebook.com/ahg13

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat