Ergenekon, Balyoz, hepsi bir hayal mi idi?

Ergenekon, Balyoz, hepsi bir hayal ise, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat da bir hayaldi..

  • GİRİŞ21.11.2014 10:08
  • GÜNCELLEME22.11.2014 06:33

Hayır bunlar hayal değildi. Üç tane adamı hapisten kurtaracağız diye topyekun bir milleti ahmak, aptal, enayi, halüsinasyonlar gören meczup konumuna düşüremezsiniz..

Peki o zaman bu işin geldiği nokta ne? İçeri alınanların hepsi suçlu mu idi?

Yo! Hayır, bana sorarsanız, çok genel bir şey söyleyeyim, üçte biri doğrudan suçlu. Üçte biri emir komuta içinde bu işlere bulaştırılmış, tepedekiler kendilerini içeri tıkan irade ile anlaşırsa, onların yerine yatması sözkonusu olan bir alt kademedekiler, yani kurbanlar, günah keçileri, diğerleri ile, ileride kendilerini içeri tıkan iradenin önünde engel teşkil etmesi, yeni kadrolara yer açılması için tasfiyesi düşünülen kurbanlardı..

Bunların Refahyol döneminde tasfiyesi gündeme geldi. Çatlı ve Susurluk hikayesi bu senaryo ile ilgili idi. Refahyol hükümeti durup dururken kurulmadı. Tansu Çiller “sütten çıkmış ak kaşık” da değildi.. Erbakan’a güvenmiyorlardı. Hükümetin işi bitince Çiller gidecek, hükümet düşecekti.. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

AK Parti geldi, Erdoğan yasaklandı, Gül’ün önü açıldı.. Erdoğan’a siyaset yasağı getiren irade de aynı irade idi. Daha sonra önünün açılması da bir plan çerçevesinde verilen bir karardı. Baykal Cumhurbaşkanı olacaktı, paralel yapı dediğiniz kadrolar da, MİT, ordu, emniyet, İçişleri, TRT, MEB, finans, maliye, ekonomi gibi stratejik kurumları ele geçirecekti.. Bu derin bir mutabakatla karar verilmiş bir konuydu.. Aslında Gül’den beklenen Erbakan’ın 28 Şubat’ta “çok kan dökülür” diye yapmadığı işi yapması idi. Tam da Irak savaşı öncesinde içeride ordu ile sorun yaşamak istemedi.. Ama zaten tezkere geçecek, ABD ve arkasında Türk ordusu ABD’nin yanında Irak’a girecekti. Bugün Balyoz ve Ergenekonla tasfiye edilmek istenenler o gün Irak’ta işi bitirilmek istenenlerdi.. Ama tezkere geçmedi.. TSK tezkere konusunda sessiz kaldı.. Hatta geçmemesi yönünde bir tavır içine girdi.. Evdeki hesap yine çarşıya uymadı..

Erdoğan meclise girince de beklenenin tersi bir durum oldu. Baykal Çankaya’ya çıkamadı.. Paralel yapının bürokrasideki stratejik kurumları ele geçirmesine izin verilmedi.. Erdoğan, oynanan oyunu bozmak ve rest çekmek için “One minute” ve “Mavi Marmara” konusunu bir fırsat olarak değerlendirdi.

Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu gün ipler koptu.. İş başa düşmüştü. Zirve yayınevi davası, Cumhuriyet gazetesi bahçesine atılan bomba derken, yeni bir süreç başladı. Ergenekon ve Balyoz davaları açıldı..

Bu davanın sanıkları, ılımlı İslamcıların derin yapıya entegre ve enjekte edilmesine karşı çıkanlardı.. ABD ve ortakları, bu süreçte 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarının yeniden düzenlemek ve 1. Dünya savaşı sonrası yapılan imtiyaz sözleşmelerinin 100. yılı dolmadan yeniden düzenlemek istiyorlardı. Bunun için de bu kez, sol ya da geleneksel iktidarlarla değil ılımlı İslamcılarla yola devam etmek istiyorlardı.. Paralel yapının okulları, hedef ülkelerdeki yeni burjuvazinin bürokratik kadrolarını oluşturacaklar, doğal olarak yeni paralel dinin misyonerleri, rol modelleri olacaklardı.. Zaten yeni Türkiye’de yeni bir Osmanlıcı anlayışla, bu yeni din ve siyasetin model ülkesi olması isteniyordu..

Ergenekon ve Balyoz davaları, derin devletin kendi iç savaşıdır.. Derin devlet kendine yeni dostlar kazanma çabasındadır. Ama eski biraderler, masonlar, laikler, Kemalistler, ulusalcılar bunu istemiyorlar.. Asıl sorun bu.

Ergenekon ve Balyoz davasının Ankara ayağı yok, dikkat ederseniz, uluslararası ayağı yok. Mason localarına, malum Media, Sermaye, Siyaset, STK ve Bürokrasi ayaklarına uzanmıyor bu dava.. Sanki, kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle kabilinden bir iş yapılmaya çalışılıyor. İsyancı ulusalcılar teslim alınmaya çalışılıyor sanki.. Onun için sapla saman birbirine karıştırılmış.. Bazı belgelerin üzerinde oynanmış, eğer sanık sandalyesine oturtulanlar inatlarından vazgeçerlerse kurtarılmaları için kılıf hazırlanmış.. Asıl hikaye bu. Adamlar inatlarından vazgeçmese de, zaten bir kısmı emekli edildi. Bir kısmı da “ne haliniz varsa görün” diye sesini kıstı. Haberal içeriden çıktıktan sonra Koç’la paralelciler arasındaki yakınlaşma dikkat çekici.. Paralel yapının CHP ile yakınlaşması da. Ve tabii Gezi Parkı olayları da bu süreçte önemli..

Ergenekonun avukatlığına soyunan CHP ile, Ergenekonun savcılığına soyunan paralel yapı sonunda Ekmel bey projesinde bir araya geldiler.. Paralel yapı, ulusalcılarla hesaplaşmayı bırakıp, AK Parti’ye, MİT’e savaş açtı adeta.. Sosyolojik tabanı %1 bile olmayan bir hareketin, mesela yargıda %50’ye, polis teşkilatında %60’a varan etkinliğini anlamak, açıklamak kolay değil.. Masonik hareketler de öyle. Sabataylar ya da örgütler bu özelliğe sahip.. Onlar bu durumu “özgül ağırlık” olarak açıklıyorlardı..  Çünki ceplerine taş doldurmuşlardı..

Her şeyi çok iyi planlamışlardı. Her şey hesaplanmıştı. Sonunda polis ve yargı nihai çözüm için yeterli idi. Zaten herkesi dinliyor, izliyorlardı.. Herkesin açığını çok iyi biliyorlardı. Arkalarında ABD, İsrail, Vatikan, İngiltere, Almanya varken kendilerini kim yenebilirdi ki!

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat