Abdûlhamid Han’ın Serveti Züğürdün Çenesini Neden Yorar?

  • GİRİŞ19.10.2017 07:21
  • GÜNCELLEME20.10.2017 08:11

Türkiye, dünyada, coğrafyasında ve kendi içinde yaşanan bir sürü hadisenin yanı sıra bu haftalar çok gereksiz bir mevzuya kilitlendi.

            Konuşulacak, üzerinde kafa patlatılacak pek çok mesele varken, herkes tabiri caizse,

 3. sınıf bir gazetecilik değeri olan bir haber hiçbir anlamı yokken gündeme “pat”diye oturdu.

            Efendim, konu şudur;

            Sultan Abdûlhamid Han, çok zengin bir şehzade ve sonra padişahtır. Gençliğinden itibaren güzel yatırımlar yapmış ve çok iyi kazanmıştır. Mal varlığı resmen orta düzey bir dünya devleti kadardır.

            İstanbul’un sayfiyesinden tutun, Beyrut’a, Lübnan’a, Suriye’ye Iraka’a Kudüs’e Filistin’e, El-Bab’a, Cerablus’a, Kerkük’e, Musul’a, varana kadar bir sürü yerde yüz binlerce hektarlık toprağa, yüzlerce petrol kuyusuna sahiptir.

            Sonra vefat eder ve bu şahsi mal varlığı oğullarına, torunlarına kalır. Yani İslami olarak o miras evlatlarına kalması gerek.

            Fakat, öyle olmuyor.

            Sultan Abdülhamid Han’ın bütün torunları, evlatları özel bir kanunla 3 Mart 1924’de yurt dışına sürgün edilirler.

            Beş parasız, yurtsuz, aç bilaç “gavur” ellerinde hayat mücadelesi veren aile üyeleri kendilerine gelip “kovuldukları” ülkelerde tutunmaya başladıklarında dedelerinden kalma servetler akıllarına geldi. Ama bunun için iki neslin feda edilmesi, gurbet ellerde savrulup gitmesi gerekiyordu.

            Sonra miras dediler. Kerkük ve Musul petrol kuyuları dediler olan oldu. Bırakın dış dünyayı içimizdeki güya “Atatürkçüler” bile bundan razhatsız oldular.

            Sanki onlardan bir şey istiyorlarmış gibi…

            Tuhaf olan şey,

            Kerkük ya da Musul’dan bir Türk vatandaşının tapulu bir biçimde toprak talep etmesi esasında ülkemizin emperyal gayeleri açısından bir kazanım olması gerekirken bu durumdan rahatsız olan kitleler Türkiye’de maalesef her geçen gün rahatsız olanlar artıyor.

            Halbuki;

            Bana ne, sana ne, bize ne…

            Torun biz değiliz, istenen mal bizim değil. Aksine istenen mallar dış dünyaya ait ve alınması Türkiye için büyük kazanım.

            Gelelim meselenin diğer boyutuna;

            Osmanoğlu Ailesi üyeleri bu mirasa ait arazi ya da paralardan bir miktarını alabilirler mi? Galiba hayır.

            Zira,

            Sultan Abdûlhamid Han’a ya da diğer padişahlara  ait olan mal varlığının tümü borçların ödenmesi için  özel mülk durumundan devlet malı, kamu malı haline getirildi. Üstelik bu yapılırken “KHK” ile değil basbayağı bir kanuna dayandırılarak yapıldı.

            Yani;

            Osmanlı Devleti yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakırken Osmanlı Hanedan Ailesine ait bir mal varlığı nakledilmedi. Nakledilen tüm arazi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait olan arazilerdi ve bu araziler üzerinde maalesef fertleri aynı zamanda yakın arkadaşım olan Osmanoğlu ailesi fertleri bir hak iddia edemezler.

            Ama bir kere daha söyleyeim mi?

            Bir tarafından Osmanlı padişah torunları, diğer tarafında ise Ortadoğu topraklarında batının kuklası olan hükümetler olan bu dava bizim içimizde yaşayan ve kendilerini Atatürkçü olarak tarif eden zevatı neden ilgilendiriyor. Türkiye’ye ait olmayan petrol kuyularından hak iddia etmesi yabancıları ve işgalcileri rahatsız etmesi gerekirken bizim içimizdeki

“İrlandalılar” acep neden rahatsız olurlar?

 

 

 

Yorumlar2

  • Ali Velioğlu 6 yıl önce Şikayet Et
    Türkiye Cumhuriyetinin çıkardığı kanun Irak, Suriye ve Lübnan'ı bağlar mı? Tapulu malı kanun çıkararak hazineye devrettin. Diğer ülkelerdeki mal varlığını ne yaptın?
    Cevapla
  • ali yalçın 6 yıl önce Şikayet Et
    konuyu hicv etmeden ötekiler dili kullanmadan kaynaklı anlatılsa idi daha net olurdu diye düşünüyorum ama yinede teşekkürler mühim bir bilgi
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat