Ekonominin Konuşulduğu Şu Günlerde Biz de Lozan’daki Ekonomiyi Konuşalım mı? “3”

.

  • GİRİŞ11.10.2018 08:17
  • GÜNCELLEME12.10.2018 08:31

İki yazıdır bozulan ekonomimiz üzerine yazıyor ve Lozan Konferansı’nda kabul edilen maddelerin arasındaki ekonomik durumları belirleyen maddelerin tahlilini ve Lozan’a Türkiye’yi temsilen giden ekibin çapını izah etmeye çalışıyorum.

Lozan görüşmelerine ekonomik müşavir sıfatıyla Celal Bayar da katıldı. İngilizler Osmanlı’dan kalma dış borçların altınla ödenmesi konusunda ısrar ediyorlardı. İsmet Paşa, bu teklifi kabul etti. Ancak Celal Bayar Bey’in, bu durumun kurulacak olan Türk devletinin mali durumu açısından sonraki senelerde bir yıkım ocağını ileri sürerek şiddetle itiraz etmesi üzerine bundan vazgeçildi.[1]

 

 

Birkaç gergin oturum sonrasında 8–9 Haziran gecesi prensipte bir anlaşmaya varılmıştı. Ama tahliyenin ve imtiyazların ayrıntıları alt komisyondaki uzmanların önüne geldiğinde yeni zorluklar ortaya çıkmaya başladı. Nihayet 10 Haziran’dan borçlar sorununun tartışıldığı özel bir toplantıda İsmet Paşa’nın tavrı sertleşti. Türk hükümetinin hiç bir şekilde borçların faizlerinin Altın olarak ödemeyeceğinin teyidini Ankara’dan, Mustafa Kemal Paşa’dan almıştı. Frank ile ödeme kabul edilmezse anlaşmanın yapılamayacağı prensipte kabul edildi.

Toplantının Müttefik Devletler aleyhinde dönmeye ve Dış Borçlar maddesinin Türkiye’nin istediği şekilde biçimlenmeye başladığı bir anda İsmet Paşa, herkesi bilhassa İngiltere’yi şok edecek bir çıkış yaptı ve Türkiye’nin borçlarını ödemeyi kabul ettiğini ama, tamamını ödeyemeyeceğini beyan etti. Eğer müttefik hükümetler ödemenin tamamını Frank olarak ödenmesini kabul ederse, Türkiye taahhütlerinin yasal olarak geçerli olduğunu kabul edecekti. Ama kendisine verilen belirsiz vaatlere dayanarak tahvil sahiplerinin mali durumlarını inceleyeceği ve ödeme şeklini barıştan sonra belirleyeceği yönünde bir taahhütte bulunmayacaktı[2]

Bu esnada Ankara’da Başbakan Rauf Orbay’ın basın açıklamaları Lozan’daki Türk Heyeti’nde bilhassa İsmet Paşa’da memnuniyetsizliklere sebep oluyordu. Başbakan Rauf Orbay;

“… Türkiye fedakârlıkların sınırına gelmiştir ve hiçbir koşulda, ona tam bağımsızlık vermeyen bir barışı kabul edemez. Eğer görüşmeler kesilirse, bunun sorumlusu, Türklere iktisadi ve mali köleliği getirecek önerileri dayatanlardır…” [3] diyordu.

Durum her geçen gün daha da sertleşiyor, müttefik devletlerin temsilcileri dış borçlar konusunda kendileri ile İsmet Paşa’nın değil doğrudan Ankara’nın muhatap olduğunun farkındalardı. Zaten İsmet Paşa kendisini bir nevi kızağa çeken bu hadiseden sonra Ankara’ya; ‘İşime karışmayın ya da gelin siz yapın’ mealinde sert bir telgraf çekti.

İngiliz ve İtalyan temsilciler, borçlar nedeni ile görüşmelerde bir kesinti olursa, Ankara’nın çatışmaları sürdürmekten çekinmeyeceklerine ve ordunun tekrar sahaya sürüleceğine inanmışlardı. İngiliz temsilci Rumbold, sonunda İngiliz hükümetinin konferansın borçlar konusu yüzünden kopmasına razı olmadığını açıkladı. İtalyan temsilci, Rumbold’un bu ansızın çıkışına sanki kendilerini yarı yolda bırakmışlar gibi sert tepki göstererek İngiltere’yi oyunbozan olmakla suçladı. Müttefik devletler kendi aralarında kopma noktasında gelmiş ve içlerinde her an tartışmalar yaşanmaktaydı.

Ankara, Lozan görüşmelerine iki defa doğrudan müdahil oldu. Birincisi

kapitülasyonlardı ve orada Türkiye’nin istediği gibi bir netice çıktı. İkinci ise İnönü’nün restine ve sert çıkmasına rağmen ‘Dış Borçlar’ konusunda da müdahil oldu bu defa da müttefik devletler birbirine girdi. İnönü, acaba bu durumun nesinden şikayet ediyordu?

Rumbold, bu çıkmaz durumdan dolayı 19 Haziran 1923 günü Henderson’a yazdığı bir mektupta;

“…Burada hepimiz ciddi bir depresyona girmiş durumdayız. Konferans borçlar yüzünden tam anlamıyla çıkmaza girdi…” [4] diyordu.

İnönü’nün muhalefetine rağmen Ankara’nın müdahil olduğu borçlar mevzusu esnasında, daha önce de vurguladığımız gibi mütefik devletlerarasındaki çatırdamalar istihbarat raporlarına yansır. Rumbold, 19 Haziran’da Crowe’ye yazdığı telgrafta;

“…Bir Türk karşısında geri adım atmanın aşağılayıcı bir durum olduğunu biliyorum. Ama güç kullanmayacaksak, pazarlıkla ne alabilirsek onu almalıyız.[5]

Evet, kendilerinin de tarih önünde resmi bir belge bırakarak itiraf ettikleri gibi, bir Türk heyeti önünde geri adım atmayı şereflerine yediremeyen küstah Avrupalıları, bu mağlubiyet psikolojisinden Türk Heyeti Başkanı İsmet İnönü’nün pasif, silik, yılgın, bıkkın, bezgin, duygu ve planlarını, Haim Naum isimli çift taraflı çalışan ama en çok İngilizlere çalışan Yahudi hahamına güvendiği kadar başkanlığını yürüttüğü heyetin diğer üyelerine güvenmeyen ve bu yüzden planlarını ve bildiklerini paylaşmayan içten pazarlıkçı durumu ne yazık ki kurtardı. Onları kurtardı ama Türk tarafının alabileceğinin en azını alarak masadan kalkmasına da sebep oldu.

 

 

 

 

[1] Celâl Bayar, “Cum. Karşılaştığı İlk Meseleler: Türk Millî Ekonomisine Giriş”, Belgelerle Türk  Tarih Dergisi, s.20,Ekim 1986, s.20

[2] 9 Haziran 1923, Rumbold’dan Curzon’a, Rumbold Evrakları.

[3] Bilal Şimşir, Lozan Telgrafları, s. 421, 12 Haziran 1923, Henderson’dan Curzon’a, 12 Haziran 1923, Rauf Bey’den Paris Temsilcisine, 12 Haziran 1923, Rauf Bey’den İsmet Paşa’ya.

[4] Ryan Evrakı, s. 1106-1109,

[5] Ryan Evrakı, s. 1106-1109,

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat