U dönüşü safsataları

Olan bitenin perde gerisini bilmeden yaptığınız değerlendirmeler sadece sizin o olaydaki pozisyonunuzun göstergesi olur.

  • GİRİŞ23.10.2014 09:52
  • GÜNCELLEME24.10.2014 10:29

Bu gerçek en net şekilde, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerde Hükümetin performansına ilişkin değerlendirmelerde gözleniyor.

Hükümet yere kapaklansın, burnu sürtülsün, başarısızlığa uğrasın pozisyonu, bir kesimi her şeyi bu çerçeveden görmeye yöneltiyor.

Mesela, son günlerin en başat yorumu “U Dönüşü” etrafında dolaşıyor.

Ne olmuş,  Obama Erdoğan’ı aramış ve ondan sonra Hükümet Kobani konusunda U dönüşü yapmak zorunda kalmış.

Obama ile Erdoğan’ın hangi tonda ne konuştuğunu bilmiyorsunuz, Kobani üzerinde nasıl bir gelecek planlaması yapıldığını bilmiyorsunuz, Türkiye’nin neye hangi şartlarla olabilir ya da olmaz şeklinde baktığını bilmiyorsunuz, Suriye’nin, Irak’ın, bölgedeki Kürt varlığının  geleceğine yönelik müzakereleri bilmiyorsunuz, İran’ın - Rusya’nın  hesaplarıyla ilgili değerlendirmeleri, bölgenin Sünni - Şii varlığının hangi politik - stratejik denklemde değerlendirildiğini bilmiyorsunuz.  Amerika’nın Ortadoğu projeksiyonunda Türkiye’yi ve başka ülkeleri nereye yerleştirdiğini, bunun güncel boyutunu bilmiyorsunuz.

Ama net bir pozisyonunuz var:: Erdoğan’ın, Davudoğlu’nun, Ak Parti hükümetlerinin Ortadoğu politikalarının yere kapaklanması talebi.

Bu talebinizin, Amerika’da, Avrupa’da, belki Suriye’de, Tahran’da, belki Riyad’da Körfez’de, Kahire’de destekçileri de bulunabiliyor.

Ondan sonra gelsin al gülüm - ver gülüm yorumları.

Ortadoğu, yani Türkiye’nin en merkezinde bulunduğu coğrafya, yüz yıllık parantezin yeniden kurgulandığı bir dönemi yaşıyor.

Bu kurgulanma nasıl olsun?

Türkiye bu kurgulanma sürecinde tayin edici bir role sahip olsun mu?

Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ilişkileri nasıl olsun?

Bölgeye ilişkin çıkarları bulunan küresel güç odaklarıyla ilişkilerin çerçevesi ne olsun?

Türkiye bu ilişkileri bir güce sırtını dayayarak mı sürdürsün, bir güçle mutlak uyum içinde mi yürütsün, bir güce eklemlenerek mi yürütsün, yoksa kendini özne konumuna getirerek, her güç odağı ile özgün ilişkiler geliştirerek mi yürütsün?

Türkiye, bu süreçte kendi iç problemlerini nasıl halletsin? İç problemlerin coğrafyanın bütününe ilişkin boyutlarını hangi ahenk içinde şekillendirsin?

Türkiye’nin bölgeye ilişkin tavırlarında İslami aidiyet nasıl bir fonksiyon icra etsin?

Türkiye’nin tercihleri karşısında küresel odaklardan, bölgesel aidiyetlerden ve güçlerden nasıl tepkiler - destekler gelir ve Türkiye bunları nasıl tolere edebilir?

Çok canlı, hareketli bir süreç yaşanıyor.

Anı anına binlerce durum değerlendirmesi yapmak gerekiyor, binlerce karar vermek gerekiyor.

En konforlu iş, bir yere konuşlanıp oradan ahkam kesmek.

Herhangi bir sorumluluk kaygısı taşımadan.

Nasıl olsa sırtınızda yumurta küfesi yok, rahatlığıyla...

Böyle davranma lüksünü herkes kullanabilir, ama keşke o konuşlandığınız yer, Hükümeti vurma hesabının Türkiye’yi vurma hesabına dönüşmediği bir pozisyon olsa...

Bakıyorum, adamın pozisyonu, Obama’nın Erdoğan’ı azarlaması arzusu ile yanıp tutuşuyor. Obama Erdoğan’a bir çift laf etse de, onun Türkiye’deki yenilmişliğini tolere etse.

Avrupa’dan şu veya bu ülke, şu veya bu lider, Davudoğlu’nu maceracılıkla suçlasa da, onun içerde Davudoğlu’nu dövememekten kaynaklanan karın şişliği inse.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat