Sabra ve Şatilla’dan Şucaiyye ve Huzaa’ya

  • GİRİŞ24.07.2014 11:05
  • GÜNCELLEME24.07.2014 11:05

Fakat üzerinde düşünülmesi gereken onların katliamlarda başvurdukları yöntem ve uygulamalarda ne kadar vahşi, kahpe ve hunhar olduklarının görülmesine rağmen hâlâ gerçek kimliklerinin görülmemesi, masum insanları topluca imha amaçlı vahşi saldırılarını güya savaş stratejisi açısından ele alan içi boş değerlendirmeler yapılmasıdır.

Oysa siyonist katiller insanlıktan tamamen çıkmış, hiçbir ahlâkî kural tanımayan, savaş ahlâkı diye bir şeylerinin olması imkânsız vahşi canavarlardır. Böylelerine ormanların canavarları arasında rastlamak mümkün değildir. Çünkü onlar kendilerini bir yerde dizginlerler. Siyonist canavarlar ise güçlü olduklarına inandıkları yerde yapmaları mümkün olan her şeyi kendilerine caiz görürler.

“Anneleri öldürün ki terörist doğurmasınlar” sözünü bir siyonist kadın milletvekilinin söylemesine bakmayın. Bu tüm siyonist canavarların ortak zihniyetidir. “Hamile kadını öldürürseniz aynı anda iki kişiyi öldürmüş olursunuz” sözü de sadece birine değil hepsine yön veren anlayışı yansıtır. “Filistinli kadınlara tecavüz caydırıcı olabilir” fikri de siyonistlerin ilk kez gündeme getirdikleri bir formül değil. Sabra ve Şatilla katliamlarının sorumlusu olan ve yıllarca komada kaldıktan sonra katlettiği yüzlerce çocuğun hesabını vereceği ebedî âleme intikal eden “Beyrut kasabı” da aynı formülü gündeme getirmişti. Onları durduran da riayet ettikleri bir kurallarının olması değil böyle bir yönteme başvurulmasının kendilerine yansımasının nasıl olacağını kestirememeleridir.

Kestirememelerinin sebebi de, bunca katliama girişirken önlerini açan ihanet yönetimlerinin ve açıktan destek veren emperyalist güçlerin bir yerde kendilerini durduracaklarından çekinmeleri değil onların durdurduğu kitlelerde ortaya çıkması muhtemel galeyandır. Her şeye rağmen katillerin bu cüreti gösterebilmelerinde Müslüman toplumların duyarlılıklarının epey törpülenmiş olmasının payı olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz.

Şucaiyye, Gazze’nin orta bölgesinde Gazze şehrinin doğusunda yer alır ve bölgenin nüfusça en yoğun semtidir. Dört yüz bin insan yaşamaktadır ve çoğunluğu da 1948’de işgal edilmiş bölgeden çıkarılmış mülteci ailelere mensuptur. Filistinliler arasında Şucaiyye Mahallesi diye adlandırılır ama kendine ait ayrı bir belediyesi var. Huzaa da güneyde Han Yunus’un doğusunda sınıra yakın mevkide yer alır.

İşgalci siyonist Gazze’nin içine girmeyi planladığı kara harekâtında kuzeyde Beyti Hanun beldesine yakın noktaları orta kesimde Şucaiyye’nin doğusunu güneyde de Han Yunus kasabasının doğusundaki noktaları kullanmayı planlamıştı. Fakat direniş her üç bölgede de saldırganlara ağır darbeler vurdu ve sınırdan bir adım dahi içeri giremediler. Bunun üzerine tam sınıra yerleştirdikleri tanklarla, toplarla ve keskin nişancıların eline verdikleri uzun menzilli silahlarla katliamlar gerçekleştirmeye başladılar.

19 Temmuz Cumartesi akşamı başlatılan ve Pazar günü de kesintisiz sürdürülen Şucaiyye katliamı, Deir Yasin’de hamile kadının karnını yararak bebeğini bıçaklayan, Sabra ve Şatilla’da anneleri kucaklarındaki bebekleriyle katleden, el-Halil’de insanların secdeye vardığı sırada üzerlerine mermi yağdıran, Kana’da BM sığınağına toplanan insanları “bu kadar kalabalığı bir arada bulmuşken kaçırmayalım” diye topluca katleden siyonist vahşetin hiç değişmediğini, değişmesinin de mümkün olmadığını bir kez daha gösterdi.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat