Hamasete kapılmadan 'tezkere'yi konuşmak

Amerika'nın Irak'ı işgali öncesi Türkiye'ye dayattığı 2003 tezkeresine benzer bir durumla karşı karşıyayız.

  • GİRİŞ02.10.2014 10:02
  • GÜNCELLEME02.10.2014 10:02

O dönem yükselen vicdani ses ve toplumsal baskı Meclis'te yankı bulmuş, siyasetin zorunlu tercihine rağmen tezkere geçmemişti.

Eğer toplumsal tepki olmasaydı o dönem Türkiye çok daha büyük bir 'cezalandırma'yla karşılaşabilirdi. Bu tür uluslararası baskılar karşısında iktidarı yıpratmamak gibi bir maslahatın öne çıkması, her şeyden önce bizzat siyasi iktidarın pazarlık gücünü zayıflatan bir durumdur.

Amerika ve Batı dünyası bu zamana kadar adeta seyrettikleri Suriye ve Irak'ta ortaya çıkan yeni durumun iyice kaotikleşmesinden sonra terörü önlemek gerekçesiyle Ortadoğu'da yeniden askeri güç gösterisine başlıyor. Bu gösterinin Amerikan yönetimi açısından görünenin dışında hangi stratejik akılla dizayn edildiği hususu şimdilik bilinmezliğini koruyor. Ancak bilinen husus Amerika ve NATO müttefiki koalisyon ortaklarının hava saldırıları ile yetinmek istedikleridir. Bir de Amerika'nın sahaya asker göndermek niyetinde olmadığı şimdilik verili doneler...

İlk bakışta kendi askerini sahaya sürmeden bölgeyi dizayn etmek istediği anlaşılan Amerika bu yöntemle sonuç alamayacağı kestirilebildiğine göre; harekatın amacı ve kapsamı konusunda soru işaretleri peşpeşe gelecektir. Bu durumda elde kalan seçenek, bölge ülkelerinin askerini kullanmak olacaktır ve bunun ilk habercisi olarak da TSK'ya ülke dışında asker gönderme yetkisi veren tezkerenin hükümetçe hazırlanmış olmasıdır.

Muhtemelen hükümete Amerikan kanadından yapılan baskılar sonucu bu kararın alındığı söylense de gelişmelere müdahil olarak bundan sonraki süreci belirleme kaygısının da etkili olduğunu varsayabiliriz. Suriye krizinin başından beri, Türkiye'nin askeri olarak müdahil olmasını savunanların da gerekçeleri bu yönde idi. Ancak bu derece karmaşık güç dengelerinin her an yeni ittifaklar kurduğu bölgede Türkiye gerçekten belirleyici güç olabilir mi? Yoksa kaosun içine çekilerek tuzağa düşürülmüş mü olur? Türkiye'nin her an müdahale edebileceği algısının/ beklentisinin oluşturulmasının Suriye denkleminde ne yönde etkileyici olduğu, sonuca bakarak anlaşılabilir.

Amerika'nın doğrudan işgali gibi algılanmayacak şekilde biçimlendirdiği yeni senaryoda TSK'nın asker göndermesi meselesinin anlamı ve sonuçları gereği gibi tartışılmadığı gibi bunun muhtemel sonuçlarına dair cılız seslerin dışında bir tepki de yok. Ortadoğu'ya el koyma söylemi muhafazakâr tabanı hayli tatmin etmişe benziyor. Muhafazakar tabanın sessiz kalışında, hatta destek bulmasındaki en büyük pay Osmanlı mirası hamasetin fazlasıyla topluma enjekte edilmiş olmasıdır. Bunca zamandır Ortadoğu'ya sağır kalmanın karşılığı bir ulus devlet formatı içinde imparatorluk rüyasına yatmaktan geçmediğini, büyüsüne ram olmak anlamına geldiği açıktır.

2003 Mart tezkeresinde dikkatten kaçan en tehlikeli maddelerden biri; Amerikan askerlerinin Türkiye'den Irak'a girmesi ve konuşlanmasına izin verilmesiydi. Düşünün ki bir ülkede müttefik bile olsa 50-60 bin yabancı askerin fiili varlığı o ülke için her zaman için tehdittir. Amerikan savaşçı birliklerinin başka hedefler için bile olsa bu denli yoğun biçimde yerleşmesinin siyaset üzerinde etkisi olacaktır.

Eğer son anda bir değişiklik olmazsa bugün görüşülecek tezkere metninde şu maddeler bu açıdan hayli önemli; 'Aynı amaçlara dönük olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiye'de bulunması ve bu kuvvetlerin hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması.'

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat