Ya sonrası?

.

  • GİRİŞ28.03.2020 11:15
  • GÜNCELLEME28.03.2020 11:15

İçinde bulunduğumuz olağanüstü dönemden çok şey öğrenerek çıkacağımız kesin. Bundan üç ay sonra, mesela 30 Haziran günü, birden diyecekler ki “Eğri iyice aşağıya indi. Herkes normal hayatına dönebilir.”

Şöyle mi zannediyoruz? Ertesi gün iş yerlerimize gideceğiz. Eş-dostla öpüşüp hasret gidereceğiz. Bütün süreçler eskisi gibi olacak. Müşteriler aynı. Gelirler aynı. Hatta giderler daha da düşük...

Bunun böyle olacağını düşünenler gerçekten çok yanılıyorlar.

Koronavirüsün dünyanın başına bela olacağını bundan sekiz yıl önce gördüğü iddia edilen Almanların şansölyesi Angela Merkel Hanım, içinde bulunduğumuz kriz ortamının “2008 krizinden çok daha büyük hasar bırakacağını” söyledi.

Merkel, sadece ekonomik ilişkilere bakarak bu iddiada bulunuyor. Oysa işin sosyal ve bireysel yanları da var. Orada hangi hasarlar oluşacak? Henüz bilmiyoruz. Bu konuda sosyal psikologların araştırmalarına henüz rastlamadık.

Bir de işin tabii ki iletişim boyutu var. En büyük etkilerden birini de burada göreceğiz. Mesela, öncelikle içinden geçtiğimiz ortamın ‘kriz mi yoksa kaos mu’ olduğuna karar vermek… Atılacak en önemli adım bu. Çünkü, ortamın kaos olduğunu iddia eden bazı saygın iletişimci arkadaşlarımıza göre eğer kaos söz konusuysa; burada iletişim akim kalıyor. Bizim gibi durumun kriz olduğunu tespit ediyorsanız önünüze iki görev çıkıyor:

1. Krizi yönetmek.

2. Kriz iletişimini yönetmek.

Olaya hard issue (sert konular) / soft issue (yumuşak konular) bağlamında bakmak gibi bir şey… Sağlık konusunda alınan tedbirler, ekonomik destek programları, sosyal izolasyon vb. tedbirler hard issue alanını oluştururken başta hükümet olmak üzere tüm etkileyici ve liderlerin, şirket yöneticilerinin, kurum temsilcilerinin çalışanlarına ve topluma verdikleri mesajlar da soft issue alanını oluşturuyor.

Peki, ‘pazarlama iletişimi’ ve ‘itibar yönetimi’ için yürütülecek iletişim çalışmalarını nereye yerleştirmeliyiz?

Bana sorarsanız ikinci alan ağırlıklı olsa da her iki başlığın altında da görebiliriz.

Nedeni çok yalın… Kriz geçtikten sonra bir şey bitmemiş olacak. O da sistem. Yani, kapitalizm. Yani, rekabet ortamı.

Bulutlar dağıldıktan sonra, iletişimi hakkaniyetle ve gereklilik doğrultusunda yönetmeyi kriz boyunca da elinden bırakmamış olanlar, sular durulduğunda müthiş bir rekabet avantajı sağlamış olacaklar. Bu, kurum ve kuruluşlar için geçerli olduğu kadar siyaset için de geçerlidir.

İktidar ve muhalefetin iletişimi bugünlerde nasıl yönettiği, gelecekte nasıl algılanacaklarını da belirleyecektir.

İletişim, bilindiği üzere, iki yönlü yapılabilir: Bugün için ve gelecek için… Bugün bir ürünü ya da fikri satmak için kısa vadede sonuç almak üzere yapılan iletişim… Her türlü ilişki ve ticareti uzun vadede etkileyecek olan itibarı ayakta tutmak ve yüceltmek için yapılan iletişim… Bu iki alanı kullananlar olacağı gibi sadece ikinci alandaki iletişimi sürdürecek olanlar da rekabet avantajını kaybetmeyecekler.

Her şey bitti de iletişim mi kaldı diyenlere cevap şu olabilir: “Algılamalar gerçektir. Çünkü herkes ona inanır.”

Bu dönemde gerçekler kadar algılamalar da hayatımızı belirleyecek.

YENİŞAFAK

Yorumlar2

  • Ahmet bozdoğan 4 yıl önce Şikayet Et
    Laf ola torba dola
    Cevapla
  • Nazım KARAMEHMET 4 yıl önce Şikayet Et
    Algı yönetimi, gerçekliklerle birlikte ele alınmalı ve yürütülmeli Böyle yapanlar kazanacak.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat