Öcalan Obama’yı da kurtardı...

  • GİRİŞ02.03.2015 09:44
  • GÜNCELLEME02.03.2015 09:44

Satrançta pek çok hamle sonrasını görme kabiliyetiniz yoksa, özellikle, oyununuzu rakibinizin hamlelerine göre kurguluyorsanız, “şah-mat” kaçınılmazdır. 

Kobani çevresinde şekillenen, günümüzde Suriye’nin Haseke bölgesinde devam eden gelişmelerin analizi, Türkiye’nin “bölgesel satrancı” ileri hamlelerde oynadığını gösteriyor.

Kobani: ABD’nin yumuşak karnı...

Kobani çatışmaları, Türkiye’ye, kendisinin bile önceden tahmin edemediği büyük bir stratejik manevra alanı yarattı. Kürt hareketi, haklı olarak, DAEŞ gibi kanlı bir örgüte yenilgi tattıran bu direniş öyküsünden gurur duyabilir, ilerleyen yıllarda “Kürt milliyetçiliğinin” sembollerinden biri olarak kabul edebilir.

Kobani, aynı zamanda, Türkiye açısından ulaşmak istediği silahlardan arındırılmış barış ikliminin de başlangıç noktası olarak kabul edilecektir.

Abdullah Öcalan’ın Kandil’e dönük “silah bırak” çağrısını tetikleyen gelişme, 20 Ekim 2014 günü yaşandı. Amerikan Hava Kuvvetleri, Kobani’de savaşan YPG’ye havadan silah yardımı yaptığı gün, uzak durmaya çalıştığı Ortadoğu coğrafyasında hiç beklemediği ve adını koyamadığı “karşılıklı bağımlılık sürecine” de adım atıyordu.

23 Ekim 2014 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan bu harekata tepkisini şu sözlerle dile getiriyordu: Türkiye’ye rağmen Amerika bu işi yapmıştır ve ben kendilerine şunu da söyledim: Şu anda Kobani sizin için stratejik bir yer değil. Olsa olsa Kobani bizim için stratejik bir yerdir ve bu konuda hassasiyeti göstermesi gereken de biziz.

Yaşanılan, aslında, NATO’nun iki müttefiki arasında, ittifakın ana sözleşmesinden doğan bir krizdi. Amerika, Türkiye’yi silahla tehdit eden bir örgüte, silah yardımı yapan bir ülke konumuna düşmüştü.

Erdoğan’ın aynı açıklamasındaki şu sözleri de dikkat çekicidir: Amerika özellikle Kobani’ye indirmekte olduğu silahlarda artık her şey belgeli, delilli biliyorsunuz bu silahların bir kısmının IŞİD terör örgütünün eline geçtiğini gördük. Bu bizi doğruluyor ve diğerleri de PYD’ye geçti. Peki, PYD’ye ve IŞİD terör örgütüne geçen bu silahlarla ilgili Türkiye bu işe olumlu baktı mı? Hayır bakmadı.

Artık ilişkiyi kesemezler...

Başlangıçta, Kandil, arkasına Amerika’yı almanın bölgede söz sahibi olmasını sağlayacağını düşünüyordu, bu, kısmen oldu.

Amerikan tarafı ise Kobani’de DAEŞ’in yenilgiye uğratılmasının uzun soluklu bir savaşın zafere giden ilk adımı olacağını düşündü, bunda da haklı çıktı.

Fakat, devamında beklenmedik bir durum ortaya çıktı: İlişkiyi kesmeleri imkansız hale geldi!..

Kesmeleri halinde, askerlerinin botlarını Ortadoğu’ya sokmamakta kararlı Amerika sağlam bir kara müttefikini, Kandil ise DAEŞ karşısında kendisini başarıya taşıyan hava desteğini kaybedecekti.

Tam bu noktada diplomasinin o tılsımlı dünyası devreye girdi: Amerika,  NATO müttefikini silahla tehdit eden bir  örgütle bu ilişkisini nasıl sürdürebilir, bu örgüte askeri destek sağlamasını yalnız Türkiye’ye değil, NATO’daki bütün müttefiklerine nasıl anlatabilir?

Abdullah Öcalan’ın Kandil’e dönük silah bırakma çağrısı yalnız Türkiye’yi rahatlatmadı, Amerika’yı da kurtardı!..

NATO’nun kaderi söz konusu...

Bitmedi...

DAEŞ tehditinin ortaya çıkmasından sonra yalnız Amerika değil, Almanya, İngiltere, Fransa başta, tüm önde gelen NATO müttefiklerimiz Erbil’e silah yığdılar. Bu silahların bir bölümünün Kandil’in elinde olduğu da biliniyor. NATO müttefiklerimizin bölgeye yığdığı silahların bir gün, PKK eliyle Türk topraklarına geçmesi ve TSK’ya karşı kullanılması riski, NATO’nun kaderi açısından önemlidir!..

Kalaşnikov’dan söz etmiyoruz... Kürt güçlerine DAEŞ’le askeri dengeyi kurma amacıyla verilen gelişmiş silah sistemleri üzerinde durduğumuz... Bu silahların TSK’ya karşı kullanılması, büyük bir NATO krizi ve ittifakın en stratejik üyesinin, Türkiye’nin, müttefiklerine kapılarını kapatması demektir.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat