Düşmanlar arasında yaşamak

  • GİRİŞ30.12.2016 07:32
  • GÜNCELLEME31.12.2016 09:45

Türkiye jeo-stratejik ve jeo-politik olarak dünyanın en önemli ve kritik bölgelerinden birinde yer almaktadır. Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney arasında deniz ve kara yolları ile enerji koridorlarının birleştiği Asya, Afrika, Avrupa arasında da bir geçiş köprü görevini gören çok önemli bir kavşak noktasındadır.

Tarih boyu Anadolu, kavimler göçünün köprüsü ve yurdu olmuştur. M.Ö Pers imparatorluğu ile Antik Yunan arasında, Hititlerle Mısırlar arasında, Roma İmparatorluğu ile Ortadoğu ve Asya devletleri arsında, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar ile Haçlılar arasındaki savaşların öznesi ve sahnesi olmuştur. Bu topraklar bugün de hala aynı güçlerin ilgi alanı olmaktan çıkmış değildir. Dört bir yanımız düşman devlet ve komşular ile çevrili ise bu toprakların önemi buradan anlaşılabilir.

Komşularımızın bize karşı olan düşmanca tutumları ya dinimizden, ya köklü tarihi geçmişimizden, ya coğrafya üstünlüğümüz veya stratejik Anadolu topraklarına sahip olduğumuzdan veya bu topraklara sahip olmak Balkanlara, Kafkaslara, Ortadoğu ile Akdeniz ve Karadenizi kolayca kontrol altına alabilmekten kaynaklanmaktadır. Yani, Türkiye’ye sahip olmak bu coğrafyada rakip ve düşmanlarımızdan birkaç defa üstün olmak anlamına geliyor.

Anadolu ve Trakya toprakları, İstanbul ve Çanakkale Boğazı, Balkanlar ve Kafkaslar Rusya, Amerika, İngiltere, Fransa gibi devletlerin hep ilgi alanı ve kontrol altına almak ve tutmak istedikleri yerler olmuştur.

M.Ö.1274 ‘te Hititlerle yeni Mısır Krallığı arasındaki ticaret yollarını ele geçirme mücadelesi olan Kadeş savaşı, Antik Yunan ile Anadolu Yunanlıları arasında (M.Ö. 1184) meydana gelen güç ve otorite gösterisi olan Truva savaşlarıı, Persliler ile eski Yunanlılar arasında (M.Ö.478-499) yıllarca süren işgal, istila ve hegemonya savaşları bu gün de aynı hırs, aynı kin, aynı iştah, aynı yıkıcılığı ve yakıcılığı ile devam ederek tarih tekrar ediyor.

İnsan yine aynı eski (İnnehu kane zalumen cehula) zalim ve cahil insan, gücü elde edenlerin hırs ve kibri aynı, zalimliği ve gaddarlığı aynı, insanın güce ve güçlüye tapınması, ona itaat ve boyun eğmesi aynı tarih öncesindeki gibi. İnsan aynı insan, nefis aynı nefis, dünyaya ve dünyalıklara tapınma aynı. Eski insanlar ile yenileri arasında bir fark yok. İnsan aynı, farklı olan sadece eşya, roller ve zaman.

Bizim yurdumuz ve coğrafyamız tarih boyu güç çekişmelerinin, stratejik bölgeleri ele geçirme mücadelesinin, üstünlük elde etme ve üstün olma savaşlarının meydanı olmuştur. Bu meydanda dik, canlı, diri ve iri olmak, güçlü ve kuvvetli olmak bizim varlık sebebimiz, ayakta ve hayatta kalabilme şartımızdır.

Bugün Irakta, Suriyede, Karabağda, Kıbrısta, Karadenizde, Ege ve Akdenizde güçlü olmamız bu topraklarda bize hayat hakkı tanıyor. Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu ve Kuzey Afrikada güçlü olmamız Anadoludaki güç ve önemimizi arttırtıyor.

İngiliz canavarı, Fransız çakalı, İtalyan tilkisi, Rus ayısı, Amerikan canisi ve etrafımızı saran ikiyüzlü, bizi can düşmanları olarak gören komşularımızla birlikte bu topraklarda ve coğrafyada barış içinde yaşamak gibi bir sorumluluğumuz var. Bu katil ve cani, rakip ve düşman komşularımızla birlikte münasebetlerimizi barışçıl ortamda sürdürürken ülkemizi her türlü tehlikelerden uzak tutmak büyümemizi, gelişmemizi, güçlenmemizi ve kuvvetlenmemizi sekteye uğratmamak zorundayız. Devlet ve millet olarak her zaman barış ve esenlik içinde her an düşmanlarımıza karşı da tetikte ve uyanık olmak varoluş şartımız.

Ne NATO, ne Shangay Birliği, ne AB ve ne de ABD köleliğinin boyunduruğuna girmeden düşmanlar arasında denge politikasını izleyerek, hepsine eşit mesafede olmak Türkiye’nin stratejik çizgisi olmalıdır.

Devletlerin dost ve düşmanları değil çıkar ve menfaatleri vardır. Öyle kaypak, kalleş, güvenilmez bir dünyada yaşıyoruz ki Kime güvenip sırtını dayasan Brütüs çıkıyor.

 

Arif Altunbaş - Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat