Yahudileşmenin neresindeyiz?

.

  • GİRİŞ21.09.2018 07:53
  • GÜNCELLEME22.09.2018 08:54

Yahudileşme; sadece kan, soy ve evlilik bağıyla gerçekleşen bir olgu değil hayat tarzımızı onlara benzetmek, onları her hususta taklit ve onaylamakla oluşan, adına çağdaşlaşma ve modernleşme denilen bir yabancılaşma ve köleleleşmenin adıdır.

Tarih boyu insan kendinden güçlü ve üstün görünen insanı, toplumu, devleti taklit etmesi, izlemesi, onu örnek alması, onun gibi olmayı kendi için amaç ve  hedefe edinmiştir.

 

 

Sosyolojinin  kurucusu İbni Halduna göre;’’Bedevi toplumlar (Köylüler, fakirler, ezilmişler…) ile Hazeri toplumlar (Şehirliler, zenginler, varlıklılar…) arasında sürekli bir çekişme, yarışma ve üstün olma, üstün gelme mücadelesi vardır.’’ der.

Bu mücadele aslında İlk insan ve peygamber Hz. Ademin oğulları Habil ve Kabil mücadelesinde de görülür. Yani; İnsan rakibine veya ötekileştirmek istediğine karşı sürekli bir düşmanlık ve savaş halindedir.

Üstünlük taslayan ile aşağılanan arasında meydana gelen bu kavga aslında Şeytan ile Adem arasında başlayan bir savaşın devamıdır. İnsanlık var oldukça da bu kavga var olmaya devam edecektir.

İnsanın üstünlük taslayıp diğer insanları aşağılaması, kendi otoritesi altına alması ve köleleştirmesine kadar uzanan bu kavga ademoğlunun kılıçlarını ilk çektiği ve dünyayı baştan sona  tutuşturacak bir ateşi ilk yaktığı andır da.

Bir fitne kıvılcımının uygun bir zemin ve zamanı bulursa bir anda tüm dünyayı baştan sona yakabilecek etkiye sahip olduğunu herkes bilir. Dünya savaşları, Hiroşuma ve Nagazakiye atılan atom bombaları bunlara birer örnek…

Tarih boyu ezilen toplumların kendilerini ezenleri taklit etmesi, onlar gibi olmaya çalışması, düşmanlarının gücüne erişmek için onlara benzemesi bir gelenek değil, uçuz ve pratik bir çıkış yolu aramanın, en kısa ve en kestirme yoludur.  Bu tip taklitçilik bir toplum veya hareket için çoğukez bir sonun başlangıcıdır.

Kabukta ve şekilde yapılan bütün değişim ve dönüşüm hareketleri başta samimi taklitçilikle başlayan, sonu köleleşmeye ve ihanete kadar uzanan bir tuzaktan ve yanılgıdan ibarettir.

Tarihte birçok insan ve toplumun içine düştüğü ve bir daha kurtulamadığı en büyük çıkmaz başı samimiyetle başlayan, sonu ihanetle biten adı; ‘’Özgürlük’’, ‘’Bağımsızlık ve Kurtuluş’’ olan değişim, dönüşüm veya devrim hareketleridir. Biz de Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde yapılan batılılaşarak yabancılaşma hareketi gibi…

Özde ve ruhta yapılan değişim ve dönüşüm hareketleri bünyesinde asla taklitçiliğe yer vermez.Kendi değerlerini göz ardı edip düşmanı taklit etmek savaşı baştan kaybetmek demektir.

İnsanın ruhunda ve düşüncesinde, eyleminde ve söyleminde, hayat tarzında ve dünya görüşünde başlayan bir fikir, düşünçe ve hareketinin ete kemiğe bürünmüş  haline ancak inklapçı (Devrimci) bir değişim ve dönüşüm denebilir.

Bir insan ve toplumun özünde ve ruhunda gerçekleşmeyen, hayata ve dünyaya, eşyaya ve inasana bakışı değiştirmeyen her hareket taklitçilik hastalığından ve saplantısından kendini kurtulamaz.

Türkiye ve dünya müslümanlarının batılılaşma rüzgarına kapılıp içine düştükleri taklitçilik girdabı ve oradaki süregiden kör döngü İslam toplumlarının yahudileşmesinde en büyük rol oynayan çıkmazlardır.

Bu sonu karanlık çıkmazdan ve kör döngüden kurtulmak için, önce; taklitçilik kolaycılığından ve tuzağından kurtulmak, her alanda ve zeminde mücadele cephelerini Yahudileşmenin her türlüsüne karşı kapatmak zorundayız.

Aydınlığı kuşanmadan gecenin zifiri karanlığı delinmez.Yahudileşmeyi terketmeden müslümanca bir hayat, sistem ve düzen kurulamaz.

 

Arif Altunbaş, Haber 7

 

 

 

 

 

Yorumlar1

  • ercan erdinc 5 yıl önce Şikayet Et
    taklitcilikten nasil koruna biliriz cok guzel bir konuya deyinmisziniz saygilarimla
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat