Toplumsal çözülmenin yasaları veya egoizm belası

  • GİRİŞ24.01.2020 08:03
  • GÜNCELLEME25.01.2020 09:49

Toplumsal çözülme ucuz politikaların, kör  bir taklitçiliğin, aşağılık özentisinin doğurduğu pahalı bir faturadır. Bu hal baş döndüren bir hızla kasırga gibi bütün dünyayı yakıp yıkmaya doğru hızla ilerlemektedir.

 

 

Vahiyden ve peygamber  izinden uzaklaşma ve  kopma sonunda toplumsal çözülme sadece bizim ülkemize ve coğrafyamıza ait bir olumsuz gelişme değildir. Tüm dünyayı ve insanlığı kara bulutlar gibi sarıp sarmalayan inkar ve inançsızlık fırtınası dipten dibe derinleşen toplumsal fay hatlarını harekete geçirmekte insan milyonların içinde yanlızlaşmakta, yalnızlaştıkça kendini beğenmeye, kendine tapınmaya, egosunun kölesi olmaya yönelmektedir. Tarih boyu insan hiç bu kadar kendine tapmamış, kendisini putlaştırmamıştır.

Toplumsal yozlaşma, çürüme, kokuşma ve kangren olma durumundan sonra başlayacak tedbirlerin ve tedavilerin fayda vermeyeceği önceden hesaba katılmalıdır. Ok yaydan çıkmadan, atı alan Üsküdarı geçmeden devlet ve millet olarak kendi kimlik ve benliğimiz, kültür ve medeniyetimiz, tarih ve coğrafyamız için atılması gereken sosyal, kültürel ve ahlaki adımları atmada asla vakit geçirmemeliyiz.

 

 

Ahlaki temeller üzerine oturmayan bir insan ve toplum yapısı, heyalan tehlikesi olan bir bölgeye bina yapıp içinde oturup tehlikeye davetiye çıkarmaya benzer.

İnsan, kendi egosunun kurbanıdır. Kendi arzuları ve doyumsuz isteklerinin oyuncağıdır. Ne yazık ki, insanın ençok hoşuna giden, kendisine ençok zevk ve neşe veren kendi sınırsız arzu ve isteklerinin oyuncağı olmasıdır.

Evet, bir toplumun değişmesi kaçınılmazdır. Ama, bu değişim yozlaşmayı, yabancılaşmayı doğurmamalıdır. Değişim toplumun ahlaki değerlerini yok eden, yiyip bitiren bir canavara ve ateş yalımına dönüşmemelidir. Değişimler toplumları bir bütün haline getiren, kendi özüne ve  kimliğine, kişiliğine zarar vermeden onların dünyalarına yeni ufuk çizgileri kazandırmaya yönelik olmalıdır.

Hiçbir toplum geçmişine, değerlerine küfrederek, onları inkar edip kötüleyerek yükselmemiş ve bu şekilde arzu edilen bir yere de varamamıştır. Bir milleti, bir toplumu bir binan yapı taşları gibi yapan  onların kabullendiği ve inandığı ortak değerleridir. Bu değerlerin başında din ve ahlak, dil ve kültür, tarih ve coğrafya gelir.

Siyasette, ticarette, diplomaside ve uluslararası arenada kazandıklarımızı elde tutabilmek için kendi  ruhi, tarihi ve kültür köklerimize bağlı, bütün toplumsal yozlaşmalara ve çürümelere karşı çözümler üretmekte asla zaman kaybetmemeliyiz. Aksi takdirde insanın kendini putlaştırdığı, kendine tapınır hale getirdiği bu global yangın önüne gelen herşeyi yakıp kül edebilir.

İnsan kendi kıyametini kendi iradesiyle hazırlıyor.

Dünya, islam coğrafyası ve Türkiye egoizm temelleri üzerine kurulan yanlış bir  anlayışın girdabında hızla bir tükeniş ve yok oluşa doğru sürükleniyor. Bu sorun Beka sorunu dediğimiz şeylerin de ötesinde ve üstünde bekanın bekası olan çok vahim ve acil bir durumu ortaya koyuyor. İnsan Allahtan uzaklaştıkça kendine, eşyaya, icad ettiği putlarına tapınmaya başlıyor. Vahiyden kopuş insanı kendi cehennemine doğru sürükleyip yuvarlıyor..

İnsan kendine karşı kendini savunan vahyin ilahi öğretilerinin, emir ve yasaklarının farkında olmadan yaşar ise, yaşıyormuş gibi, yaşıyormuş gibi yaşıyor. Bir ölüm tuzağınının içinde olduğunun, hatta; öldüğünün farkına varmadan yaiayan bir ceset gibi hayatını sürdürüyor.

Vahiy Allahın insanlar için gönderdiği, insanı insan yapan bir ruhtur.Ruhsuz bir insan insan olma vasıflarından sıyrılmış canlı bir cesetten farksızdır. Ruhsuz bir toplum  da insanlık duygu ve hassasiyetlerini kaybetmiş kalabalıklardan ibarettir. Ego sarmalındaki insan ve insanlık kitleler halinde hızla bu bataklığa doğru ilerliyor. Ülkemizde ve dünyada bu acı tabloyu ve gerçeği bizzat görüyor ve yaşıyoruz.

Rabbim bizleri kendi yolundan ve istikametten ayırmasın!

Arif Altunbaş, Haber 7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat