Ortadoğu Arenasında Sünni Şii Tezgahı -II-

.

  • GİRİŞ13.03.2020 08:51
  • GÜNCELLEME14.03.2020 09:50

Asrı Saadetten bu yana sürüpgelen Şii- Sünni gerilimi zaman zaman müslümanlar arasında saltanat çekişmelerine bile alet edilmiştir. Halbu ki, ne Ehli Sünnet ne de Ehli Şia Muaviye ile başlayan saltanat yönetimini islami bir yönetim tarzı olarak kabul etmez. Ama Moğol ve  Haçlı ordularının saldırı, zulüm ve işgalleri karşısında müslümanlar kendi güçlerini zayıflatmama bilinciyle hareket etmişler, kuvvetlerini düşman ordularına karşı birleştirerek ayakta ve hayatta kalabilmişler ve bunun için cihan devleti olmuşlardır.

 

 

Tarihin hangi kesiti değerlendirilirse değerlendirilsin, o dönemi o zamanın şartları ve siyasi olaylarını göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekir. Hiçbir tarihi zaman aralığı bugünün şartlarına göre değerlendirilemez. Böyle bir değerlendirme o tarihi sorgusuz ve yargısız infaz etmek olur. Osmanlı ve İran ilişkileri, Yavuz ve Şah İsmail dönemi de böyle değerlendirilmek zorundadır. Bu dönemde;

1-Balkanlara ve Avrupa içlerine yönelen Osmanlı ordusunun Şah İsmail tarafından doğudan arkadan vurulması, Şah İsmailin Doğu Anadolu ve iç Anadolu içlerine kadar uzanan baskınları dolayısıyla Osmanlıların batıya yaptıkları akınlar hep kesintiye uğramıştır.

 

 

2-Şia’nın apaçık Ehli Sünnetin üç halifesi Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve müminlerin annesi Hz. Aişeye karşı yönelttiği ağır hakaretler, küfürler ve iftiralar…

3-Şah İsmailin Anadoludaki Türkmen aşiretlerini Osmanlı otoritesine karşı kışkırtması, Anadolu Türkmen Birliğini dağıtmaya çalışması…

4-Ortaasya ve Çin’e kadar uzanan İpek yolu ticaretinin Safaviler tarafından engellenmesi Yavuz ile Şah İsmail arasındaki savaşın en önemli sebeplerini teşkil etmektedir.

Asırlardır batılılar müslümanları birbiriyle savaştırarak zayıflatmak, daha sonra da onların topraklarını işgal edip istila etmek istemişlerdir. Ortadoğuda bugün de aynı sinsi oyunlar oynanmaktadır. Amaç; müslümanlar arasında mezhep savaşı çıkarmak ve islam dünyasının zenginliklerini yağmalamak, İslam ülkelerini zafiyete uğratmaktır. Bugün İran ve Suud güdümlü Irak, Suriye ve Yemen halklarının bütün servet ve varlıklarını birbirlerini öldürmek için harcadıkları gibi…

Türkiyenin içeriden ve dışarıdan terör belasıyla kuşatılarak bir kaşık suda boğulmak istenmesinin sebebi islam ülkeleri arasında liderlik yapmaya en müsait ve en güçlü bir ülke olmasından dolayıdır. Gezi kalkışmasının, 7 Şubat komplosunun,  17-25 Aralık ihanetinin,  15 Temmuz darbesinin ve bunlardan önceki darbelerin ve vesayet hükümetlerinin amacı uyuyan Türkiye devini uykuda yakalayıp esir  almak, onu kendi vatanında elini kolunu bağlamak ve halkını köleleştirip mankurtlaştırmaktı. Ama, Allahın hesabı şer güçlerin bütün hesaplarına galip geldi.

Başkan Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetlerinin ülkemiz içinde ve dışında oynanan oyunlara karşı Türkiyedeki batı güdümlü sömürge devleti anlayışının yerine yerli ve milli politikaları devreye sokması, ülkemize, bölgemize ve coğrafyamıza dönük yeni ufuklara yönelinmesi ABD güdümündeki Suudi, BAE, Mısır ve Rusya destekli İran ve Suriye piyonlarını Türkiyeye karşı düşmanca tavır almaya sevketti.

Başını Suudilerin ve BAE’ lerinin çektiği körfez haydutları koolisyonunun  İsrail ile olan sinsi ilişkileri  Libya ve Suriyede olduğu gibi diğer islam ülkelerinde yürüttükleri Türkiye karşıtı düşmanlıkların da arkasında ABD, AB ve Rusya’nın olduğunu görüyoruz.

Türkiyenin İdlip-Bahar hareketi Suriyede süregelen mezhebi bir savaşı sona erdirmeye dönüktü. Bu bir ölçüde başarıldı. Bu bağlamda CHP ve Türkiye solunun Esedin ve Moskova-Ermeni lobisinin karapropagandalarına alet olması, Kılıçdaroğlu ve etrafının  Esad’ın Türkiye sözcüsü gibi davranması ise; bunların ne mal olduklarını bir kere daha ortaya koydu. Irakta, Suriyede, Bahreynde, Yemende ve diğer  İslam ülkelerinde kışkırtılan mezhep savaşları dün olduğu gibi bugün de başta ABD ve Rusya olmak üzere tüm emperyalistlerin arzu ettikleri bir manzaradır.

Şiasıyla Sünnisiyle dünya müslümanları küresel emperyalistlere karşı birlik ve beraberlik içinde olmaktan başka çıkar yolları yoktur. Yoksa; İslam düşmanları Moğol istilası ve Haçlı savaşları sonrası olduğu gibi coğrafyamızı yeniden işgal ve talan ederek sömürgeleri haline getirebilirler.

Zaten şu anda ekonomik, ticari, siyasi ve askeri olarak ABD, Rusya ve batıya bağımlı olmayan sözümona  özgür (!), bağımsız (!) kaç islam (!) ülkesi ve devleti var?

Dün; birbirleriyle savaşıp zayıf düşen, iç çekişmelerle tüm güç ve enerjilerini tüketen müslümanların Haçlı ve Moğol barbarları karşında yenik düştükleri gibi, bugün de; ABD, Rusya, İsrail ve batılılara karşı aynı tehlikeyle karşı karşıyalar.

Bugün Irak, Yemen ve Suriyede Sıffin ve Cemal savaşından farklı hiçbir bir manzara yok. Coğrafyamızda aynı acı tarihi yanlışları tekrarlıyoruz. Bunların hem muhatabı, hem şahidi, hemde şehidi olarak biz bölgemizde oynanan tüm emperyalist oyunları mutlaka bozmak zorundayız. Tarihi misyonumuz, gelecek vizyonumuz, dünkü ve bugünkü asil duruşumuz bizden bunu bekliyor. Türkiyenin bu asil duruşunu ‘’İdlipte ne arıyoruz’’ diyen ve askerlerimizi orada bir işgal ordusu gibi gören dönmeler ve yerli münafıklar asla anlayamaz.

Arif Altunbaş, Haber 7

Yorumlar2

  • ebuyasir 4 yıl önce Şikayet Et
    Yürü be koçum kızıl elma seni bekliyor.Sizinki İslam değil Türk-İslam'dır.Müslümanları ve Ümmeti birleştirecek olan ise Muhammedi İslamdır.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • BERKAY SELİM 4 yıl önce Şikayet Et
    Keşke konuyu kavrayabilsek ve birlik beraberlik sağlayabilsek daha iyi yerlerde olabilirdik.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat