AB’nin Türkiye sevdasının sırrı

Büyük resme bakınca Suriye’deki kriz temelde Rusya ve ABD arasındaki yeni Skyes-Picot anlaşması uyarınca devreye sokulan gizli plana hizmet ediyor.

  • GİRİŞ07.02.2016 10:05
  • GÜNCELLEME07.02.2016 10:05

Her şeyin ABD liderliğindeki sistemin iflasını önlemeye yönelik emperyal senaryoya göre işlediğini görüyoruz.

Özellikle Irak’ta işler ters gidince 2006’dan sonra ABD’nin Balkanlar, Kafkaslar ve Doğu Avrupa'daki güvenlik taahhüdünü geri çekmesiyle birlikte Avrupa Birliği (AB) sıkışmaya başladı.

Kafkaslarda Rus egemenliği yeniden tesis edilirken Rusya, Ukrayna ve Baltık üzerinden Avrupa'ya askeri basıncını artırdı.

Bu yolla Almanya ve Fransa'nın bağımsız politikalar izlemesinin önü kesildi.

ABD’nin yakından çalıştığı o eski İngiltere, Fransa ve Almanya troykası artık yok.

Ortadoğu’daki krizler Avrupa’nın post-modern rüyasını kâbusa çevirirken Trans-Atlantik ilişkilerin geleceğini de baltaladı.

Deyim yerindeyse küresel sistem adeta 1990'lardaki SSCB'nin maruz kaldığı aşamadan geçiyor.

Tehlikeyi gören Avrupa bugün can simidi olarak Türkiye’ye sarılmış durumda.

Rus-ABD ortaklığına karşı filizlenen AB-Türkiye bloku her iki taraf için de şu an en sağlam stratejik çözüm niteliğinde.

Amerikancılığa soyunan Kremlin ise Avrupa’daki sağ partileri fonlarken Kürt siyaseti üzerinden de Türkiye’nin iç dinamiklerine nüfuz etmeye çalışıyor.

Son zamanlarda Türkiye’yi ikinci adresi edinen Almanya Başbakanı Angela Merkel’e Moskova’yla ilişkileri normalleştirmesi için baskı had safhada. 

Suriye politikasında Rusya ve ABD ile ayrı düşen Fransa ise Paris saldırılarından sonra Putin ile koalisyona zorlandı.

Peki AB ve Türkiye’ye yönelik Kremlin patentli bu Suriye markajında ABD’nin yeri neresi?

İşte bunu Avrupalılar net olarak bilmiyor.

Washington’un Riyad ve Tel Aviv gibi Ortadoğu’daki kadim müttefikleri de.

Tek bildikleri şey, Irak’ta kılı kırk yaran Amerika’nın Suriye’de çok isteksiz olduğu.

****

Şurası kesin.

ABD’nin bugün Suriye’de yaptıkları ya da yapamadıkları Avrupa’nın gelecekteki istikrarını, Trans-Atlantik ilişkilerin gücünü ve dolayısıyla dünya düzeninin yapısını da derinden etkileyecek.

Bu nedenle Batı’nın önündeki tek seçenek, Türkiye’nin 5 yıldır dile getirdiği güvenli bölge tezinin hayata geçirilmesi.

Yoksa ne göç akını ne de Esad ve Rusların her gün sivilleri katliamdan geçirmesi önlenebilir. 

Güvenli bölge için ise karada 30 bine yakın asker gerekiyor.

Araplarla birlikte Fransız, Türk, Amerikan ve diğer NATO üyelerinden oluşacak uluslararası bir barış gücünün Suriye’de istikrarı yakalaması sağlanmalı.

Ancak AB, Türkiye ve bölge ülkeleri bu plan için mücadele verirken Rusya ve İran Suriye’yi enkaza çevirip katliamlarla halkı göçe zorlayan Çeçenistan’daki soykırım stratejisini uyguluyor.

Rusya’nın amacı ortada Suriye’ye benzer bir yapının kalmaması.

Moskova, ülkeyi parçalayarak Esad kontrolünde bir Nusayri Devleti oluşturmak ve bu yolla Doğu Akdeniz, Körfez, Kafkaslar ve Ortadoğu’daki çıkarlarını garantiye almak peşinde.

Hiçbir itibarı kalmayan ABD Başkanı Obama ise Rusya’nın bu hamlelerine meydan okuyacak konumda değil. 

Bir bakıma Rusya’nın hedefleri ABD tarafından da ehveni şer olarak görülüyor.

Belki de Obama bu nedenle, Suriye halkının trajedisi karşısında hep üç maymunu oynadı.

Yazının tamamı için tıklayınız...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat