Mısır Batı için ne anlama geliyor?

  • GİRİŞ24.05.2015 11:02
  • GÜNCELLEME25.05.2015 09:50

ABD Dışişleri Bakanlığı yargılama sürecinin adaletsizce ve hukukun üstünlüğüne zarar verici biçimde yürütüldüğünü ifade ederek, idam kararlarından derin endişe duyduğunu belirtmekle yetindi. AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi ise toplu idam kararlarının Mısır’ın uluslararası yükümlülükleriyle çeliştiğini ifade etti.

Halk tarafından, demokratik yollardan seçilmiş bir cumhurbaşkanının evvela askerî darbeyle makamından indirilmesi ardından da ipe sapa gelmez iddialarla idama mahkûm edilmesi karşısında sadece “endişe duyduğunuzu” ifade ederseniz bunun tek bir anlamı olur: Bizim sözümüzden çıkmayın da ne yaparsanız yapın.

Washington da, Brüksel de darbeci Sisi Paşa’ya aynı mesajı veriyorlar. Aşırılığa gitmediği takdirde, hukuksuzluklarına göz yumacaklarının mesajını veriyorlar. Sisi Paşa da hesabını bu mesajlara göre yapıyor. Batı ile uyum içinde çalıştıktan, ABD ve AB ülkelerinin bölgedeki çıkarlarını zedeleyecek bir adım atmadıktan sonra Mısır’ın, demokrasi ya da diktatörlük olmasının Batı ülkeleri için çok da önemli olmadığını en iyi o biliyor. Müslüman Kardeşler’in tamamen etkisizleştirilmesinin, Hamas’ın itibarsızlaştırılmasının, İsrail’in güvenlik endişelerinin giderilmesinin Batı dünyası için ne kadar öncelikli olduğunun farkında.

Talimatla hareket eden Mısır darbe mahkemeleri bugüne kadar yüzlerce Müslüman Kardeşler üyesini ölüm cezasına çarptırdı. Ama henüz bu cezaların infazı aşamasına geçilmedi. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri Mısır’daki bu kararlara herhangi bir tepki zaten göstermiyorlar. Batılı ülkelerin sırf âdet yerini bulsun diye “endişe duyduklarını” açıklamaları, ileride bu infazların gerçekleşmesi durumunda da Mısır’ın olağanüstü bir tepkiyle karşı karşıya kalmayacağının da göstergesi sanki. Bu ise demokrasi, hukuk, insan hakları, adalet ve vicdan açısından son derece üzüntü verici.

Yakın siyaset tarihimizde, bugün Mısır’da olanlar karşısında Batı’nın neden bu şekilde hareket ettiğini anlamamıza yardımcı olacak örnekler bulunuyor. Üç kez seçim kazanarak 10 yıl süreyle Türkiye’de Başbakanlık yapan Adnan Menderes, muhalifleri tarafından sık sık “Amerikancı” olmakla itham edildi. Bilim adamlığı yaparken at gözlüğü takan, arşive adımını atmadan “tarihçiyim” diye dolaşan bir kısım kerameti kendinden menkul bilim insanımız da, Menderes’i, Zorlu’yu, Polatkan’ı “ABD’nin sözünden çıkmayan kişiler” olarak nitelendirmekten utanmadılar. Peki, 27 Mayıs 1960 darbesi olduğunda ABD ve Batı Avrupalı müttefiklerimiz ne yaptılar? Darbeyi mi kınadılar? Menderes ve arkadaşları en az darbeci Mısır mahkemeleri kadar alçaklaşabilen Yassıada “tiyatrosunda” idama mahkûm edilirken seyretmediler mi? İnfazları engellemek için hangi teşebbüslerde bulundular? Araştırmacıların serbestçe ulaşabileceği ABD arşiv belgeleri gösteriyor ki, dönemin ABD Başkanı Eisenhower’ın endişesi netti. Darbeyi yapanların ABD kampından çıkıp çıkmayacağı. Sovyetler’e yanaşıp, yanaşmayacakları. Bu konudaki endişesi giderildikten sonra darbe yönetimini hiç tereddüt etmeden tanıdı. ABD yönetimi idamlar karşısında da sessiz kaldı.

 

Yazının devamını okumak için TIKLAYIN...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat