Kraliçenin düğünü fakirin çenesi

  • GİRİŞ26.04.2011 10:44
  • GÜNCELLEME26.04.2011 10:44

Neyse ki Türkiye’de yaşıyorsunuz da, ‘’ananı...’’, ‘’bozkurt’’, ‘’esfeli safilin’’ atışmalarına maruzsunuz. Bu seçim gündeminde arada hiç olmazsa hayatınıza bir şekilde etkisi de olabilecek şeyler de duyuyorsunuz siyasetçilerden, kıymetini bilin...

Anglo Sakson memleketlerde yaşayan garibanlarsa bugünlerde kusturacak seviyeye gelmiş bir kraliyet düğünü haber bombardımanına maruzlar. Neresinden düşünsem hayatımıza tesir edecek bir yanını bulamadım. Hangi açıdan yaklaşsam boşa... Kaç gündür emaillerimi kontrol ediyorum davetiye neyin gelir mi diye... Nijerya’dan gelen önemli iş teklifleri ve parasal fırsatlar dışında gelen giden de yok. Neyse ki yalnız değilim. Obama da benim gibi televizyondan seyredecek. Sadece dünyadaki hanedanlıklara davetiye göndermişler. Özellikle bugünlerde ‘krallığın var derdin var kardeş’ diye söylenip duran Arap ülkelerinin Kralları için teselli ikramiyesi gibi imdada yetişti bu düğün...

Kral olacak keriz ailesinden bellidir

Biz ‘kral’ demeyi muhtemelen Sırplardan öğrendik. Kelimenin kökeni İngilizce ve Almanca da dahil Cermen dillerin atası olan Pre-Cermenik dildeki ‘kerlaz’ kelimesi. ‘Sıradan ya da niteliksiz adam’ demek.  Hint Avrupa dillerinden biri olan Farsça’dan dilimize giren ‘keriz’ kelimesinin sırrı oralarda bir yerde yatıyor olabilir. Cermen dilinde de ‘kerl (adam)’ olarak yer alıyor. Eski İngilizce’de ‘ceorl’ oluyor, çiftçi, köylü anlamında. Orta İngilizce döneminde ‘churl’ olarak yer alıyor. Doğru tahmin ettiniz bizim ‘Şarl’a geldik geleceğiz. Frenklerin 700’lü yıllarda başına geçen Charlamagne vardır. Latincesi Carolus Magnus, yani ‘büyük adam’. Sanıyorum, kelimenin ‘sıradan köylü adam’dan krallığa terfi ettiği yer burası olsa gerek. Çünkü özelikle Doğu Avrupa’da birçok dilde ‘king’in yerine bu kelime kullanılmaya başlanıyor. Çekler bizim gibi ‘kral’ diyor, Polonyalılar ‘krol’ diyor, Macarlar ‘kirali’ diyor.

Çoğunuzun duymuş olduğunu tahmin ettiğim Batılı erkek adı ‘Charles (Çarls)’ da aynı kelime. Ahaliden adam demek. İngiliz ve Almanlar arasında bunun Carl ya da Karl şeklinde versiyonları da var (İngilizce’de ‘Charles’ isminin varyasyonları da yaygın: Charlie, Chip, Chuck). Yani Kral Marx desek özünde yanlış olmayacak. Ermenilerin Karlos’u, Çeklerin Karel’i, İtalyanların Carlo’su, Polonyalıların Karol’u (Papa Jean Paul’un gerçek adı), İspanyolların Carlos’u (Çakal Kral) vs hep aynı isim. Kaderin bir cilvesi işte, kimine sıradan niteliksiz adam, kimine kral... Prens Charles da hala niye kral olamadım diye düşünüyor. İsimden kaybediyorsun abi...

Gen’den, can’dan, kin’den, kan’dan bir ‘’king’’

Peki ya İngilizce ‘king’ kelimesi..? Bana sorsanız onun da ‘kral’ bir hikayesi var. Aslında İngilizce’de, aynı kelime ile eşanlamlı Fransız etkisi dönemde girmiş ‘royal’ ve Latin etkisi döneminde girmiş ‘regal’ kelimeleri de var ama ben ‘king’de sabit kalayım.

King’in kökeninin Eski İngilizce’de (OE), ‘cyn (kin)’ kelimesi olduğu yolunda teoriler var. ‘Kin’ Cermen dillerinde ‘aile ırk’ demek. Farsça da dahil birçok dilin atası olduğuna inanılan Pre Cermen dilde, ‘kunjan’ şeklinde yer alırmış. ‘’Aile soy sop’’ anlamında... Bilmiyorum bu ‘kunjan (kan-can)’ kelimesi sizi de benim kadar heyheylendirdi mi?

Kan da bir nevi ırk demek. Soy sop demek. Kin gütmek de, her halde ailevi ya da kuşaklar boyu devam eden bir düşmanlık gütmek gibi birşey. Aslında kurcalasan hepsinin altında Sanskrit dilinde, ‘soy-ırk’ demek olan ‘’janah’’ kelimesine çıkma ihtimali var. Bizim ‘can’ımızın kökeni yani. Bugünkü popüler ‘gen’ kelimesinin kökeni olan ‘genus’ da aynı kökten. Bir de eski Türkler de ‘kral’ demek olan ‘han’ var. Gen, kan, can, han ve kin’i akraba çıkarıp orta yere bıraktım, gerisi Parti Meclisimizin bileceği iş, hadi bakalım.

Demem o ki, Eski İngilizce (OE) döneminde Anglo ve Sakson kabileler, ‘’ağa’’  kelimesinin yerine işbu ‘king’ kelimesini kullanırmış. Gelenek oradan...

Her eve hayırlı bir ‘queen’ ver Allahım..!

Cermen dillerinde ve pre-Cermenik dillerde ‘karı, kadın’ anlamına gelen, ‘’Cwen, gyne, gwen vb’’ kelimeleri de zamanla ‘Queen’e evrilmiş. Sanskrit dilinde kadın demek olan ‘janis’e kadar yolu var. Kürtler kadına ‘jin’, Ermeniler ‘kin’ diyor. Devlet biraz destek verse, kelimeyi bizim Soğdca’dan aldığımız ‘hatun’a, ‘hanım’a kadar götürürüm. Ama tesis mesis yetersiz, elimizden tutan yok. Burada bırakıyorum.

Kral var, kral var...

Ne diyordum? Hah, kraliyet düğünleri her zaman ilginçtir diyordum. Filmlerde kaldığını sandığımız birçok geleneğin hala yaşandığını göstermesi açısından eğlendirici de olabilir. Ama eğri oturma gereği duymadan dümdüz doğru konuşalım. Dünyada o kadar krallık hala varlığını sürdürüyor, patır patır evlenip boşanıyorlar, ama hiçbirinin düğünleri İngiliz Sarayınınkiler kadar konuşulmuyor, neden? Sebebini bilmiyorum, ortaya soruyorum.

İngiliz Kültür Bakanı, 6 Nisan’da Bakanlar Kuruluna düğünle ilgili verdiği brifingde dünya üzerinde 2 milyar kişinin Kraliyet düğününü seyredeceğini açıklamış. Neden, gezegende yaşayan her 3 insandan biri işini gücünü bırakıp bu düğünü seyredecek? Peki bu gerçekten de bir düğün mü? Manzaraya bakıp diyebilirim ki, bir düğün izlemeyeceğiz. Eğlenceli olduğundan şüphe duymayacağımız özel bir gösteri bu. İngiliz havası... Baksanıza damadın babaannesi 60 milyonluk ülkede düğün gününü resmi tatil ilan ediyor. Böyle düğün, böyle kaynana gücü mü olur?

Londra’da düğün günü 1 milyona yakın Londralı Buckingham Sarayı ile nikahın kıyılacağı Westminster Abbey Kilisesi arasında, genç çiftin 1902 model otomobille geçişini seyredecek. Ülkenin birçok yerinde sokak partileriyle halk da eğlenceye katılacak. İngiltere Başbakanı Cameron bile sokak partisi yapacağını açıklamış. Downing Street’te tek komşusunun Maliye Bakanı Osborne ve bir Hazine Müsteşarı olduğunu düşünürsek, Cameron’un ‘sokak partisi’ az katılımlı ve sıkıcı olacak. Tipik İngiliz Başbakanı, hesapsız kitapsız konuşuyor. 

Batı medyasında kraliyet düğünü histerisi

Batı medyası histerik bir saplantı yaşıyor bu düğünle ilgili. Her kanalda her televizyonda Diana belgesellerinden, Kraliyet ailesine, Elizabeth’in diyetlerinden, William ve Henry’nin büyümesine onlarca belgesel, yüzlerce haber, film... Öyle ki bugünlerde karşılaştığım dostlarımla, ‘’Your Majesty’’li, ‘’Your Highness’’lı konuşmaya başladık. 

BBC tam 550 kşilik bir gazeteci ordusuyla şimdiden takip etmeye başladı Cuma günü gerçekleşecek düğünü. Bugünlerde BBC izliyorsanız, düğünde görev alacak 29 polis köpeğinin özgeçmişlerini bile öğrenmeniz mümkün. Ve düğün günü BBC tam 51 saat boyunca reklamsız, kesintisiz canlı yayın yapacak. Kurumda, ‘’ya bi dakka durun, ne yapıyoruz biz allasen?’’ diyecek tek bir akıllı kalmadığını düşünüp üzülüyorum. Genelde medya organlarını en kalabalık şekilde olimpiyat oyunlarında görürüz. Çoğu farklı tesislerde gerçekleşen müsabakaları yerinden izlemek isteyen her kurumun çaresiz katlanmak zorunda olduğu bir durumdur o, eyvallah. Misal BBC son Pekin Olimpiyatlarında 437 muhabir görevlendirmiş. Eyvallah... Ama 550 muhabir ile bir düğün takip etmek ayıptır, günahtır ya hu...

Çok yaşa Washington, sen de Kraliçem!

Benim asıl dikkatimi çekense Amerikan medyasının ve orta-üst sınıflarının yani WASP ahalinin ilgisi... Elbette orta sınıf bir İngiliz ailenin kızıyken günün birinde İngiltere Kraliçesi olmaya çok yaklaşmış Kate Middleton’un düğün günü giyeceği elbiseyi merakla sınırlı olsa bu alaka, sesimi çıkarmayacam. Ancak elit Amerikalılardaki bir tür ‘’şuuraltı müktesebatının’’ dışa vurumu var gibi gibi... Amerikalılar, bağımsızlık savaşıyla kurtuldukları İngiliz hanedanlığına hala derin bir bağ ve saygı duyuyor, artık hiç şüphem yok. Bunu, Kraliçe Elizabeth’in 2007 yılındaki Amerika gezisinde de kimseye çaktırmadan gözlemlemiştim. 1812’de İngilizlerin yıktığı Beyaz Saray’a bile yeniden badana yapmışlardı kraliçe gelecek diye... Kovboyluğu, usul erkan bilmezliği herkesin malumu W Başkan bile pek bir protokol abidesi kesilmişti. Dubya’nın 8 yıllık başkanlığı dönemindeki tek beyaz papyon resmi yemek Kraliçe onuruna verilmiş, Kraliçe gittikten sonra da Dubya onu nasıl karşıladığını, nasıl ağırladığını, özel anları özel bir belgeselle Amerikalılarla paylaşmıştı. Sömürge valisi heyecanıyla anlatıyordu. Tuhaf...

Hele, İngilizlerin Kuzey Amerika’ya ilk gelişlerinin 500’ncü yılını kutlayan Virginia adeta kırmızı halıyla kaplanmıştı. Gerçi, Kraliyet ailesi alışıktır kırmızı halıya. 60 yıldır annesinin yerine İngiliz tahtına geçmeyi bekleyerek, tarihin en uzun süreli ‘veliahtı’ olma rekorunu kıran Prens Charles da bir defasında, ‘’Çocukluğumda uzun süre dünyanın her yeri kırmızı halıyla kaplı sanıyordum’’ diye konuşmuştu.

Kraliçe Elizabeth’ten sonra hala yaşıyorsa Prens Charles kral olduğunda Diana’dan sonra evlendiği eşi Camilla’nın ‘kraliçe’ ünvanını alıp alamayacağını da İngiliz medyasından çok Amerikan medyası tartışıyor. Bu konu geçen gün New York Times’ın birinci sayfasında bile geniş yer işgal ediyordu. CNN ise bu düğünü takip etmek için 125 kişilik bir muhabir ordusunu görevlendirmiş durumda. Japonya’daki depremi bile, ‘’nasıl olsa bunların elinden kamera düşmüyor, epey YouTube videosu çıkar’’ diye herhalde sınırlı sayıda muhabirle takip etmişlerdi.

Şimdi bu neyin krallığı?

Bizim medyamız ve kaynaklarımız İngiliz Krallığı dese de bu krallığın orijinal adı ‘’United Kingdom (Birleşik Krallık)’’. İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda bu krallığı oluşturan 4 devlet.

Elbette ki Britanya adasında krallığın kökü çok daha eskilere, 9’ncu yüzyıla kadar gider ama bugünkü hanedanlığın başlangıcı 1714 yılında başlıyor. Bu hanedanlıkta en uzun süre tahtta kalan 1837 – 1901 yılları arasında hüküm süren Victoria’dır. Sanatta, kültürde, politikada ‘Victoria Dönemi’ olarak adlandırılan o çağda, Britanya Krallığı ‘üzerine güneş batmayan’ küresel bir imparaorluk haline geldi. 1920’li yıllarda yeryüzü coğrafyasının ve nüfusunun dörtte biri bu krallığa bağlıydı. İkinci Dünya Savaşı sonrası bu krallığa bağlı birçok koloninin bağımsız olmasıyla Britanya Krallığı da bugünkü sembolik haline kavuştu.

Kraliçe, 16 devletin devlet başkanı

Bugün Kraliçe, aynı zamanda, eski İngiliz kolonilerinin de katıldığı İngiliz Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth of Nations) da başı sayılıyor. Günümüzde bu topluluğa tam 54 egemen devlet bağlı. Bu 54 devletten 16’sı Kraliçe’yi hala devlet başkanı olarak kabul ediyor. Kanada’da, Avustralya’da, Yeni Zelanda’da bugün bile ‘devlet başkanı’ makamı yoktur. Onların yerine ‘Vali’ vardır. Kraliçe, bu ülkelerin yönetiminde fiili  fonksiyona sahip olmasa da bu ülkelerin devlet başkanı sayılıyor. Ancak Kraliyet ailesini önümüzdeki 10 yılda çok daha zor günler bekliyor. Avustralya Başbakanı Julia Gillard, Kraliçe Elizabet öldüğünde ya da tahttan çekildiğinde Cumhuriyet ilan ederek, İngiliz tahtından kopmak istediklerini açıkladı. Kanada’da benzer sesler var. Prens Charles’ın annesinin sahip olduğu saygıya ve birleştiriciliğe sahip olmaması, Kraliyet ailesini İngiltere’de bile düşünülemeyecek durumlara düşürebilir. Demedi demeyin. Generallerin bile helikopterle pikniğe golfe gittiği ülkelerde yadırganmayabilir ama Kraliyet ailesinden Prens Andrew’nun helikopterle golf oynamaya gitmesi de İngilizleri fena halde kızdırmış durumda.

Monarşi yanlıları ve Cumhuriyetçiler karşı karşıya

Bizim İngiltere dediğimiz Birleşik Krallığın yazılı bir Anayasası bulunmuyor. Kraliçe devletin başkanı. Ülkenin resmi milli marşı da, ‘’God save the Queen (Tanrı Kraliçeyi Korusun)’’ zaten. Taht, İngiltere Milli Bütçesinden, sarayların, saray görevlilerinin ve seyahatlerin masrafları için yılda 62 milyon dolar alıyor. Yani her İngiliz senede 1 dolar ödemiş oluyor. Bu işin görünen kısmı. Saray muhalifi Cumhuriyetçilerin hesaplamalarına göre güvenlik ve vergi kesintileri de eklendiğinde sarayın İngiliz bütçesine gerçek maliyeti yılda 300 milyon doları buluyor. Ancak, Kraliyet yanlıları sarayın bu paradan çok fazlasını turistlerden çıkardığına dikkat çekiyor. Saraylar ve Kraliyetin turistlere açık tesisleri yılda 800 milyon dolardan fazla gelir getiriyor İngiliz devletine... Telegraph gazetesinden kraliyet yanlısı tutucu Gerald Warner, ‘’Alman cumhurbaşkanlığının maliyeti ile Kraliyet ailesinin maliyeti aynı. Ama kaç turist Alman cumhurbaşkanını görebilmek umuduyla kaldırımlarda bekler?’’ diye soruyor. Sonuçta İngiltere Kraliçesi dünyanın en zengin devlet başkanlarından biri. 2006 yılında Forbes 650 milyon dolarlık kişisel serveti olduğunu yazmıştı. Ancak resmi bir rakam yok.

Kraliyetin resmi sarayı Londra’daki Buckingham Sarayı. Ancak Berkshire’da aileye İngiltere devleti tarafından tahsis edilen Windsor Sarayı da var ki Avrupa’da halen kullanılan en eski ve dünyanın halen kullanılan en büyük sarayı.

Kraliçe dinin de koruyucusu

Kraliçe’nin bizde Padişahların ‘halifelik’ ünvanı gibi bir dini fonksiyonu da var. Üvanlarından biri de ‘’Deffender of Faith (Dinin Müdafii)’’. Çünkü, Kral ya da Kraliçe aynı zamanda, İngiliz milli mezhebi Anglikan Kilisesinin de başı sayılıyor. Anglikan Kilisesinin (ABD’de ‘başkanların ve elitlerin mezhebi’  olarak bilinen Episkopalyan kilisesi de Anglikan kilisesine bağlı) başpiskopos ve piskoposlarını Kraliçe atar. Bu hafta tüm Anglikan kiliselere gönderilen talimatnamede yer alan, ‘’Tanrı William ve Katherine’i yalnız bırakmasın’’ temalı özel duanın yapılması istendi. Devlet emriyle dua, daha neler... Kraliçe Elizabeth’in 2002’de ölen annesi Elizabeth Bowes – Lyon ile Prens Albert’in 1923 yılındaki düğününün BBC radyosundan canlı yayınlanması teklif edildiğinde Anglikan Kilisesi ileri gelenleri, ‘’Dua ve ayinleri radyo başında dinleyenlerin başlarındaki şapkayı çıkarmamış olabileceği’’ gerekçesiyle bu canlı yayına karşı çıkıp engellemişler. Cuma günkü kilise düğününü İngilizler ellerinde bira şişeleriyle televizyon karşısında seyredecek. Hey gidi...

Düğünü fırsata çevirmek isteyen Cumhuriyetçiler

İngilizlerin yarısı düğünle ilgilenmediğini söylese de, ülkenin dörtte üçü Kraliyet ailesinin devamından yana. Cumhuriyete geçmek isteyenlerin oranı hala en iyi günlerinde beşte bir civarında. Cumhuriyetçiler bugünlerde, düğünü, şaşaasını ve patırtısını, Cumhuriyet propagandalarına olan ilgiyi artıracağına inanıyor. İngiliz Vogue dergisinden Alexandra Shulman, Kraliyet düğünlerini İngilizler için, Amerikalıların George Bush’un ‘terörle savaş’ politikasına benzetiyor: ‘’Eğer karşı değilseniz, gönülsüz de olsa destekliyorsunuz’’.

Ancak, ülke 1920’li yıllardan beri en büyük kemer sıkma politikalarının baskısı altında. İngiliz gazeteci Ian Jack bu haftaki Newsweek’teki makalesinde, hayatı boyunca İngilizler ülkelerinin geleceği konusunda bu kadar karamsar görmediğini yazıyor. İngiliz tahtının varisi Prens Charles ve eşi Camilla’nın arabası 2010 Aralık ayında protestocuların fiziki saldırısına bile uğradı. Bu İngiltere’de düşünülemeyecek birşeydi. Kraliyet karşıtı hareketin sembol grubu Republic’in sözcüsü Graham Smith, ‘’Kate ve William’ın nişanlandıkları Kasım ayından beri üye sayılarının yüzde 50 arttığını söylüyor. Düğünün sadece güvenliği için 33 milyon dolar harcanacak olması da üye sayısını arttırıyor. Ancak yine de Cumhuriyetçilik, İngiltere’de ana akım bir hareket olmaktan çok uzak.

Ancak, ne olursa olsun İngilizlerin çoğunluğu için Kraliyet, ‘’birliğin ve temadinin sembolü’’. Economist’ten Bagehot, İngilizlerin mitolojik kraliyet ailelerini sevdiğine dikkat çekiyor ve ‘’Eğer, Kraliyet ailesi toplumun dışında ve üstünde yaşamaya devam ederse varlığını devam ettirir. Ancak eğer sosyetenin başı gibi davranıp elitlerin içinde sosyal hayata karışırsa hanedanlığı ben bile kurtaramam’’ diye yazıyor.

İngiliz Kraliyet ailesinin Alman olduğunu biliyor musunuz?

Şimdi, Bir nevi ‘genç Semih modeli’ olacak ama şu son dakikalarda izin verirseniz fileleri bir kez daha havalandırmak istiyorum.  Pekçoğunuz bu İngiliz Kraliyet ailesine bakıp bakıp ‘tam bir İngiliz aile’ sanıyor olabilirsiniz. Oysa ki bu ailenin atası olan Hanover Prensi ve dahi İngiliz Kralı 1’nci George’tan yani 1714 senesinden 20’nci Yüzyılın başlarına kadar, Kraliyet ailesi çoğunlukla Alman kökenlilerden oluşurdu ve aile bununla açıkça gurur duyardı. Hatta 1714’te İngiliz Kralı olan Kral 1’nci George’un Almancası İngilizcesinden daha iyiydi. Victoria bile Alman Prens Albert’in torunu olarak yarı Alman. En büyük kızını da bir Alman prensiyle evlendirdi.

Ancak 1’nci Dünya Savaşı kopunca ve İngilizler ile Almanlar karşı karşıya gelince bu ‘’Cermenik’’ bağ, Kraliyet ailesi için ‘ayak bağı’ olmaya başladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz Kralı olan 5’nci George ailenin ‘’Saxe-Coburg-Gotha (Alm: Sachsen-Coburg und Gotha)’’ şeklindeki soyadını değiştirdi ve Anglo Sakson kelime olan ‘’Windsor’’u yeni soyadı olarak ilan etti. İngiliz Kraliyet ailesi 1917’den beri ‘’Windsor’lar, hanedanlık da ‘’The House of Windsor’’ olarak biliniyor.  1947 yılında Elizabeth ile evlenen Prens Philip ise Mountbatten soyadını muhafaza ediyor. Ancak Kraliyet ailesi Windsor olmaya devam etti.  Philip bir defasında, ‘’Çocuklarım benim soyadımı bile alamıyor. Kendimi amip gibi hissediyorum’’ diye yakınmış. Kraliçe ile evlenmiş bir de maçoluk yapıyor. Kesin sarhoştu bu lafı ederken…

İlginçtir, Kraliçe Elizabeth’in kocası ve bugün sarayın gizli sahibi olarak görülen, komplocu bazılarınca Prenses Diana’nın ölüm emrini verdiği iddia edilen Prens Philip’in 4 kız kardeşi de Alman asillerle evlendi. Bazılarının Nazi bağlantısı sebebiyle bu 4 kızkardeş de Philip ile Elizabet’in 1947’deki düğününe davet edilmedi.

3 imparator 3 kuzen 3 düşman bir büyük savaş

Sadece bu değil tabii ki… Bu Kral 5’nci Corc ile, düşman Almanya’nın o dönem başındaki imparator Kaiser Wilhelm kuzendirler. Yine bitmedi aynı dönemde Rus Çarı olan 2’nci Nikola da bu ikisinin kuzeni.  Bir King, bir Çar ve bir Kayzer. King’i konuşmuştuk. Çar ve Kayzer aslında aynı kelime. İkisi de ‘’Sezar (Caesar)’’dan geliyor.

Meraklısını, Miranda Carter’ın geçen yıl yayınlanan, ‘’Three Cousins, Three Empires and the Road to World War One (3 Kuzen, 3 İmparatorluk ve Birinci Dünya Savaşına Giden Yol)’’ kitabına havale ediyorum.  George ve Wilhelm, Kraliçe Viktorya’nın torunları olarak birinci dereceden kuzendirler. 2’nci Nikola ile Kral Goerge’un ise anneleri kardeş. Yaklaşık olarak birbirinin aynı yaşta olan bu 3 kuzen, yaklaşık aynı tarihlerde Avrupa’nın 3 kudretli devletinin başına geçtiler ve Birinci Dünya Savaşında Avrupa’yı yaklaşık aynı Alman usulde birbirine kattılar.

Bütün hışmımla meslektaşlarıma verip veriştirmek için yazmaya başlamıştım. Dünyanın onca hali varken ne var bir düğün hakkında  yazacak haber yapacak bu kadar şey diyecektim ki şu düştüğüm hale bakın. Çenem de fena yoruldu…

Dilerim birgün Cumhuriyetçiler kazanır da Kate ile William ömürlerinin geri kalanında insan gibi bir ‘evlilik’ yaşama şansına kavuşurlar.

Cemal Demir - Haber 7
cemaldemir111@gmail.com

Yorumlar3

  • güven kurtul 12 yıl önce Şikayet Et
    Çağrışım. Cemal Demir Üstadın bu yazısı üzerinde gel de Sibel Eraslan'ın "Kraliçeden Cumhuriyet Dersleri" isimli enfes yazısını hatırlama şimdi.
    Cevapla
  • Kerim41 12 yıl önce Şikayet Et
    bu ne hoyratlık!. yahu böyle bir zamanda böyle bir düğün, israftan öte ne olabilir ki?
    Cevapla
  • Karaduman(varmetli) 12 yıl önce Şikayet Et
    ben bu ülkeyi hiç anlamadım. zamanında son ferdine kadar osmanlı sounu süpürttük sürgüne gönderdiksanki bu devleti 600 sene onlar devlet kılmamış gibi şimdi onları gönderen güya çağdaş ama geri zihniyet şimdi dünyaya bakın kendi tarihlerine ne kadar sahip çıkıyor ve sahip çıkanlarla aramızdaki uçurumlara da bakın şimdi çanakkaleyi yoplarıyla döven elizabeth lerin şimdi ayağının altına kırmızı halı seriliyor..krallıklar=ingiltere japonya ispanya portekiz arap ülkeleri belçika hollanda daha çok hepsinde krallık var ve bular gibi onlarcasında ?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat