Almanya’nın Türkiye’deki kolları ve uzun kulakları

  • GİRİŞ20.08.2014 09:03
  • GÜNCELLEME20.08.2014 09:03

Her bir olay, her bir konuşma, yazı esasında o kişinin, kurumun, ülkenin ne yaptığını, nereye gittiğini ortaya çıkarıyor... Böylece kriminal kimlikler, niyetler, olaylar açığa çıkıyor, kendini ele veriyor.

Yeni Reich niyeti açığa çıkan, Avrupa’nın ortasında, faşizmden geriye kalmış bir ulus-devlet heyulası gibi duran Alman Devleti’nden başlayalım: Şu sıra Alman devleti ve hükümetinin her attığı adım, onun 1930’ların devamı olan çaresiz krizden çıkış stratejisini açık ettiği gibi, bu insanlık suçu işlemiş ulus-devletin, ülkemiz üzerindeki niyetleri ve ortakları da, bu adımlarla açığa çıkıyor.

Alman Devleti -Merkel Hükümeti’nin bilgisi, belki de talimatı dahilinde- Türkiye’yi dinlemiş, bu ortaya çıktı; Merkel de, ‘istihbarat faaliyetleri hakkında bilgi veremem’ diyerek samimi ikrarda bulundu. Aynı gün Enerji Bakanı Taner Yıldız, bakanlığının ve EPDK gibi stratejik kurumların dinlendiğini açıkladı.

Bu dinlemelerin, ‘paralel’ yapı içinden mi yoksa Alman istihbaratının uzantıları tarafından mı yapıldığı da hiç birbirine karışmasın. Çünkü her iki halde de bilgiler aynı yere gidiyor ve aynı amaçla kullanılıyor.

Hadi Dışişlerini, Başbakan’ı hatta Cumhurbaşkanı’nı dinlerseniz, bunun diplomatik bir skandal olduğu tartışmasız ama, Merkel’in de kestirip attığı gibi, diplomasi savaş halinde geçerli değildir ya da savaş diplomasisi geçerlidir. Tamam bizim de Almanya ile çok ciddi bir kapışmamız var; devletin tüm stratejik kurumlarını dinlediler ya da ellerinin altındaki örgüte dinlettiler diyelim; peki EPDK’yı neden dinlediler?

Almanya’nın derdi: Enerji ve pazar yolları

İşte cevabı: Geçen hafta; haftalık Bild am Sonntag gazetesine konuşan Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, “Bağımsız bir Kürt devleti bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracaktır ve muhtemelen Irak’ın komşularıyla yeni gerilimler ortaya çıkaracaktır” dedi.

Alman Dışişleri Bakanı ‘sosyal-demokrat’ yani SPD’lidir... Ama bugün SPD, 4. Reich heveslisi gerici Alman sanayisinin ve onun finans-kapitalinin kuyruğuna takılarak, hem SPD’nin tarihini hem de vicdanını yitirmiştir. Görülüyor ki, bugün Ortaoğu bir kan gölüyken, Kürtler, Filistinliler, Türkmenler, Yezidiler bu kan gölünde boğulurken, SPD bu kan gölünü yaratanlarla aynı lisanı konuşuyor. SPD, Filistin sorunu karşısında da, aynı tavrı göstermiş, daha doğrusu tavırsız kalıp, CDU’nun burada da kuyruğuna takılmıştır. Bugün artık Almanya’da SPD ile Hırıstiyan Demokrat Birlik -CDU arasında hiçbir fark kalmamıştır; bu iki parti de, Avrupa’yı da hem ekonomik hem de siyasi bir felakete götürmek üzeredir. Almanya, Junker’i AB Komisyonu Başkanlığına seçtirmiştir ki buradaki amaç, İngiltere ile Avrupa’nın siyasi ilişkisini de bitirmek ve Avrupa’yı, tıpkı 2. Dünya Savaşı öncesindeki gibi, tek başına yönlendirmek ve AB genişlemesini de bitirip, kendi merkezinde bir AB’ye herkesi razı etmektir. Bu, tabii ki gerçek anlamda bir birlik değil, Almanya’nın yenilenmiş Reich hayalidir. Bu anlamda, Almanya başından beri, Rusya’nın, Avrasya Birliği projesine ve bu proje dahilinde Kırım’ı işgal ederek, Ukrayna üzerindeki oyunlarına ciddi bir karşı çıkış göstermemiştir. Çünkü Almanya, Avrupa’nın enerji ihtiyacını Güney Gaz Koridoru (GGK) gibi, Hazar, Kürdistan ve Türkiye’yi öne çıkaracak projelerle karşılanmasına karşıdır.

Yeni transit geçişler ve pazar ağları

AB ve İngiltere şimdilerde 2030’a kadar hem transit ticari geçişlerinde hem de enerjide ‘Rusya’ya bağımlılığımızı nasıl azaltırız’ çalışmasına başladı. Ama şundan emin olun Almanya bunu engellemeye çalışacaktır ki, SDP’li Dışişleri Bakanı’nın Bağımsız Kürdistan’a karşı çıkmasının temel nedenlerinden birisi budur. İşte TTIP esasında buna bağlı büyük bir entegrasyon projesidir. Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın (Transatlantic Trade and Investment Partnership-TTIP) ancak Türkiye’nin merkez olduğu Pasifik Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan orta ve güney ticaret geçişleri ile mümkün olacağını da söylemiş olalım. Çin’den hatta G.Kore’den çıkarak; Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Hazar Denizi ve Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden (Bakü-Tiflis-Kars) Avrupa’ya ulaşacak olan Orta Koridor, demiryolu ve hızlı tren ağları ile örüldüğü zaman Trans Pasifik Ortaklığı (TTP) başlayacaktır. Öte yandan bu yolun İran ve Türkiye üzerinden güney yolu ile buluşması yeni bir dönemdir. Bu büyük entegrasyon, Avrupa için tek yoldur; ama Almanya’nın çıkarına değildir. Şimdi enerjiye gelelim...

Almanya ya da onun paralelleri EPDK’yı niçin dinler?

AB’nin 2013 doğalgaz tüketimi 560 milyar metreküp, gaz üretimi ise 200 milyar metreküpe kadar dayandı. 360 milyar metreküplük bir ithalat söz konusu.  Yani, AB’de yüzde 64 oranında ithalata bağımlılık var. 2030’da AB’nin gaz tüketiminin tahmini olarak 760 milyar metreküpe dayanacağı gösteriliyor... Bu da ithalata bağımlılığının yüzde 80’lere çıkacağını göstermekte. Kısaca söylersek ithalatta 240 milyar metreküplük bir artış söz konusu 2030’da. AB, bu enerji açığını ya Rusya’dan karşılacak ya da Türkiye üzerinden Güney Gaz Koridoru (GGK) ile... Başka yol yoktur!

GGK’nun en önemli ve en hayati kısmı da TANAP projesi. GGK, Azerbaycan, Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz gaz rezervlerinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını gerçekleştirecek bir koridor. İşte Almanya’nın sıkıntısı budur; hem TTIP hem de GGK aynı anda devreye girerse, Rus-Alman gizli ortaklığı bittiği gibi, Türkiye, pazar ve enerji denetiminde Almanya’nın önüne geçecektir.

Çözüm Süreci, aynı zamanda, bölgesel entegrasyondur...

Şimdi sonuçlara ve güncel gelişmelere gelelim; Alman Bakan, biz Kürtler’in bağımsızlığına karşıyız diyor, bu, aynı zamanda, Çözüm Süreci’ne karşıyız demektir. Çünkü Çözüm Süreci’nin zorunlu sonucu, Irak’ta Kürtler’in Türkiye’yle ekonomik entegrasyonu ve bağımsızlığıdır.

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat