Barış, artık Kurucu Meclis ve Yeni Anasaya istiyor

Dün Türkiye hatta içinde bulunduğumuz bu büyük coğrafya için önemli bir gündü.

  • GİRİŞ01.03.2015 09:56
  • GÜNCELLEME01.03.2015 09:56

Çözüm Süreci, nihayet kalıcı bir barış ve istikrar sürecine dönüştü. Silahların bırakılması ve sivil siyaset için bu güçlü adımın atılması, aynı zamanda, yeni Anayasa için ilk büyük uzlaşma adımını taşıyor. Bizce bu sürecin en önemli ayrım noktalarından birisi budur. 

Bu Meclis'in yeni Anayasa konusunda başarılı olamamasının en önemli nedeni, muhalefet partilerinin-özellikle CHP’nin- siyasi varlıklarını 12 Eylül Anayasası’na bağlamaları ve bu Anayasa’nın olduğu gibi korunması konusunda direnç göstermesi olmuştur. Dün atılan adımı, hiç şüphesiz, artık Anayasal çerçeve sona erdirecektir. Dolayısıyla Kürt siyaseti- HDP ve ötesi- artık Yeni Anayasa konusunda, en az AK-Parti kadar, ısrarcı ve ciddi  olmak zorundadır. 

7 Haziran Seçimi ve Kurucu Meclis  

Dolayısıyla önümüzdeki seçim, artık milletvekili adaylarının oylanacağı bir seçim olmayacaktır; önümüzdeki seçim, Türkiye’yi Başkanlık Sistemi’ne götürücek ve demokratik bir Anayasa’yı bu kapsamda yapacak Kurucu Meclis’in oylanması seçimi olacaktır. 
Yani biz 7 Haziran günü, yeni bir Türkiye iradesini ortaya çıkaracağız. Bu irade, kurucu bir irade olacaktır ve bu kurucu iradenin, hiç şüphesiz ki, somut ifadesi Türkiye Devleti’nin en tepesi, yani Cumhurbaşkanı’dır. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu süreci, başından beri-hem Başbakan olarak, hem de Cumhurbaşkanı olarak, her türlü riski göze alarak-kendi deyimiyle başını ortaya koyarak- yönetti ve burada tarihi ısrarı sürdürdü.  
Aslında 7 Haziran için şunu söyleyebiliriz; Türkiye 7 Haziran Seçimi’ni, 10 Ağustos 2014 tarihinde yaptı, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, bize göre, seçmenin 2015 Meclisi’ni Kurucu bir Meclis olarak görmek istediğini bize gösteriyor. Bundan dolayı Haziran-2015 Seçimi, barışın ve Başkanlık Sistemi’ne giden yeni Türkiye’nin oylanacağı seçim olacaktır. Türkiye’de bugünden itibaren bu süreç başlamıştır; bu süreç sadece Türkiye’de değil, tüm bölgede-Doğu Avrupa’dan Kafkasya’ya kadar olan büyük coğrafyada-barışın ve demokrasinin örüldüğü bir süreç olacaktır.  

Barış süreçleri  

Dünyada, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana yüzü aşkın barış süreci ve anlaşması gündeme geldi. Bu, aynı zamanda, yalnız Türkiye’de ve bölgemizde değil, dünyada da yeni bir dönemin bize başladığını gösterdiyor. Peki bu dönemin iktisadi dinamikleri nedir; buraya bakarsak, bizim mücadelesini  yaptığımız yeni bir ekonomi modeli ve barış süreçleri arasındaki ilişkiyi de bulabiliriz. 
Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Yeni Anayasa, Yeni Ekonomik Model ve Çözüm Süreci sacayağı ile yürüttüğü bu süreç, Türkiye’de, bize göre, 2008 yılında, IMF’nin kovulması ve GAP Eylem Planı ile başladı. Şimdilerde yüksek faizi savununlar, o zaman, IMF ile 20. Stand-By’ ı mutlaka yapalım diye Erdoğan’a baskı yapıyor ve GAP Eylem Planı’na karşı çıkıyorlardı. Ama Erdoğan’ın iradesi ve sonuçta Barış Süreci galip çıktı. Erdoğan haklıydı çünkü bunun dünyada ekonomik karşılığı vardı. Şöyle: 
Belki de dünya savaşlarıyla, iç savaşlarla örülü bir yüzyıl olan 20. yüzyılın bittiğini gerçek anlamda bu barış görüşmeleri ve barış süreçleri ilan ediyor/edecek. Doksanlı yıllarda, dünyanın farklı coğrafyalarında, başlayan barış süreçleri şimdilerde sonlanıyor ve daha önce savaşla ayakta kalan, silah sanayi, kirli finans gibi yapıları ve geleneksel sektörleri besleyen ekonomiler de hızla bu alanları geriye itip, bilgi ağırlıklı yeni sektörlerle donanıyorlar ve bu sektörlerin hızlı yükselişi sürece damgasını vuruyor. 

Doksanlı yıllar şimdi bitiyor! 

Doksanlı yılları hatırlayın, seksenli yılların başında devlete dayalı ekonominin sosyal yanını tasfiye edip, militarist bir devletçiliği ve savaşı krizden çıkış reçetesi olarak yürürlüğe sokan Britanya ve ABD, bu yıllarda, barış görüşmesi yapılan bütün ülkelerde, darbeleri destekledi ve/veya iç savaş süreçlerini kışkırttı. Ancak bu, onları da uçurumun kenarına götüren yanlış bir politikaydı. Doksanlı yıllar gelişmekte olan ülkeleri vuracak kriz dinamikleri ile başladı. Pazarlar daralıyor, yeni yatırımlar yapılmıyor, ABD ve Britanya’nın desteklediği geleneksel sektörler bir türlü ayağa kalkamıyordu. Bugün üretimi bırakın Ar-Ge yatırımlarınında da rekor kıran G. Kore gibi ülkeler yurttaşlarına, krizden çıkmak için altınlarınızı Merkez Bankası'na teslim edin çağrısı yapıyordu. Bu yılları Türkiye’de krizle, post modern darbelerle ve yoğun bir çatışma ortamıyla yaşadı. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat