Size iki soru; cevap istiyorum!

  • GİRİŞ28.05.2015 09:55
  • GÜNCELLEME29.05.2015 09:52

Bu, esasında kriz başından beri böyleydi ancak zengin AB ülkeleri krizi Yunanistan gibi güney ülkelerine yıkarak durumu idare edeceklerini ve sürecin sonunda da bu ülkeleri teslim alarak, bu ülkelere, kendi iç pazarları muamelesi yapacaklarını sanıyorlardı. Bunun için siyaset dışı teknokrat hükümet formülü gündeme geldi ve uygulandı. Ancak atladıkları iki önemli husus vardı; Yunanistan’ın krizi, Yunan halkının “tembelliği” yüzünden değil, Almanya gibi zengin ülkelerin güneye dayattıkları ekonomi politikaları yüzündendi ve kriz esasında zengin kuzeyin krizi idi. İkincisi Yunanistan gibi ülkelerin halkı durumun farkındaydı. Halk, zengin kuzeyin, Troyka’nın dayattığı neoliberal politikalara karşı çıktı ve  teknokrat hükümetler işbaşında kalamadı.  Yunanistan’da Syriza iktidarı da bu itirazın sonucu gerçekleşti. 

Şu an Yunan halkı şu an iki insana kızıyor ve başlarına kriz nedeniyle ne geldiyse bu iki insanı sorumlu tutuyor. Birincisi tabii Almanya Başbakanı ve şu sıralar yeniden dünyanın en güçlü kadını ilan edilen Merkel; ikincisi ise IMF Yunanistan temsilcisi Poul Thomsen... Thomsen, aslında Syriza’nın iktidara gelmesini kolaylaştıran dar kafalı ve sıradan IMF teknokratı... 

Yunanistan bir simgedir... 

Geçen sene, seçimlerden önce Thomsen, Yunan hükümetinin kreditörlerle anlaşmaya varmaması için her şeyi yapmıştı. IMF ve Merkel, Yunanistan’ın koşulsuz teslim olmasını, Troyka’nın bütün isteklerini kabul etmesini istiyordu, bu olmadan kurtarma fonlarını serbest bıraktırmadılar. Daha şiddetli bir kriz belki de ayaklanmaların olduğu bir Yunanistan’ı tercih ettiler, çünkü bunun sonrası yeniden bir teknokrat hükümetti. Ancak Yunan halkı bu oyunu bozdu; Syriza’yı iktidara getirdi. Yani halk, demokrasiden vazgeçmeden neoliberalizmden vazgeçilebileceğini gösterdi. Almanya’nın Yunanistan üzerindeki hesapları da bu süreçte açığa çıktı. Yunan halkı ve kamuoyu, Almanya’nın Balkanlar stratejisinin bir benzerinin bütün Güney Avrupa için de geçerli olduğunu ve kriz bahane edilerek uygulandığının farkına vardı. Şimdi Yunanistan üzerinden bu küresel savaş, tüm hızıyla devam ediyor. Syriza lideri Çipras ise şimdilik durumu “idare” etmeye çalışıyor. Sonuçta seçim kazandı falan ama Yunanistan küçük bir ülke ve içinden “rasyonel” olmam lazım, dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayayım falan diyordur. Ama Çipras’ın kurtuluşu bu olamaz. 

Türkiye tuzağa neden düşmedi?  

Çünkü bunu biz yaşayarak öğrendik. Türkiye’de de Yunanistan gibi teknokrat hükümeti hatta bırakın Yunanistan’ı Mısır darbesi gibi bir geriye gidişi tezgahlamadılar mı... İşte, Gezi’nin ikinci yılındayız, şu günler Türkiye için öyle stratejik zamanlar ki; düşünün yıllardır devletin içinde büyüttükleri bir örgütü tam bu zamanda, yani 17 Aralık 2014’te ayağa kaldırarak örgütün yapacağı en büyük vuruşu-altın vuruş- bu tarihte yaptırttılar. Şimdi seçimi ve sonrasını yeni tezgahlar için bekliyorlar. Bütün bu süreçte Türkiye’nin bu tuzağa düşmemesinin ve bir Yunanistan hatta Mısır olmamasının iki temel nedeni vardı; Erdoğan, hiç ama hiç taviz vermedi, korkmadı ve yalpalamadı ikincisi; onun bu duruşunu gören halk da yerel seçimlerde ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde gerekli desteği verdi. Şimdi duyulan koalisyon sesleri aslında siyaset üstü ve halkın iradesini hiçe sayan bir teknokrat hükümet ve hatta geriye dönüşün sağlanacağı yeni bir post-darbe süreci isteğidir. 

 

Yazının devamını okumak için TIKLAYIN...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat