Suriye ve Yunanistan dersleri...

  • GİRİŞ01.07.2015 10:43
  • GÜNCELLEME01.07.2015 10:43

Ancak bu dersi görmeyenlerin, buradan, bundan sonrası için, yol haritası çıkarmayanların bu ülkede siyasi geleceğinin olacağını sanmıyorum. 

Yunanistan’a bakın, bu ülkenin tüm siyasi partileri artık siyasi mevtadır. Bilmiyorum Syriza’yı referandum kurtaracak mı; hiç sanmıyorum. 
Syriza’nın iktidarı devraldığı Yeni Demokrasi, PASOK gibi geleneksel sağ ve sol partiler zaten çoktan tarihin çöp tenekesinde. 
Öte yandan güneydoğumuzda (Ortadoğu’da) Baas iktidarları artık yok; Suriye Baas Partisi’nin ve Esed’in iktidarda olduğunu söyleyebilir misiz; çoktan gittiler... Ama Türkiye’de hala bunların benzeri partiler, siyasi oluşumlar bizim geleceğimizi belirlemeye devam ediyor. Suriye Baas partisine özenen, yani kanlı Esed diktasına destek verenleri biliyorsunuz. Destek ziyaretleri düzenlediler, birlikte fotoğraflar verdiler... Topraklarımızdaki El-Muhaberat terörünü görmezden geldiler... Halkını çoluk çocuk katleden bir diktatörün yanında oldular ve bununla övündüler. Şimdi yine Suriye’deki iç savaşın sorumlusu olarak, bu diktatörü ve çağdışı partisini görmüyorlar; tam aksine bu kanlı iç savaşın durması için en büyük çabayı gösteren, Suriyeli mültecilere kapılarını açan ülkelerini suçluyorlar. 

Bunları görmeden adım atamazsınız... 

Şimdi de Türkiye’nin güney sınırındaki büyük oyunu görmüyorlar.  
Türkiye’nin güneyinde-Suriye’nin kuzeyi- özellikle seçimlerden sonra gerçekleşen gelişmeler, hiç şüphesiz ki, 2. Dünya Savaşı sonrasının en önemli demografik ve siyasi gelişmelerinden birisidir. 

Türkiye’nin Akdeniz’e ve Ortadoğu’ya açılan en büyük sınır çizgisi olan bu bölgede sınırların ötesinde Türkiye’nin doğusundaki istikrarı da etkileyecek, enerji alanlarını bölge halkının dışındaki “güçlere” bütün bir 20. yüzyılda olduğu gibi, teslim edecek gelişmeyi görmeden bu ülkede artık adım atmak mümkün değildir.   
Türkiye-Suriye sınırında doğu tarafta Cizre batı tarafta ise Kilis’e kadar olan sınır çizgisinin Türkiye (kuzey) ve Suriye (güney) tarafı, yalnız Türkiye’nin değil, bütün Ortadoğu halkının geleceği için önemlidir. Burası hem Türkiye’nin hem de Ortadoğu coğrafyasının Akdeniz’e açılan en önemli ekonomik çıkışıdır. 

Bu bölgenin istikrarsızlaştırılması Türkiye’ye uzanacak bir yeni “Balkanlaştırma” stratejisidir. Bu strateji, başta Kürtler olmak üzere, hiç kimseye-burayı karıştıran ve DEAŞ gibi taşeron paramiliter örgütleri bölgeye salan emperyalistler dışında- yarar getirmeyecektir. Yalnızca Suriye’nin demokratikleşmesini daha da geciktirecek ve Türkiye’yi istikrarsızlaştıracaktır. Türkiye’nin buna izin vermeyeceğini artık herkes görmelidir. 

Yunanistan’ın üzerindeki el de aynı... 

Çok açık olarak, Yunanistan meselesi de, Suriye meselesinden ayrı değildir. 

Yunanistan’ı hangi ekonomi-politikaları iflasa götürdü? PASOK, Yeni Demokrasi hangi politikaları uyguladı; Almanya ve Neocon cephesi, Syriza’yı nasıl ve niye teslim alıp iktidardan uzaklaştırmak istiyor? Bu soruları cevaplamadan Türkiye’de, bundan sonra adım atmak, biz Yunanistan olacağız demektir. Türkiye’de ekonomi-politikaları konusunda, Cumhurbaşkanı’nın Başbakan iken 2008 yılından beri söyledikleri ve her düzeyde, her yerden kuşatılmışlığa, muhalefete rağmen yaptıkları ortada. Özellikle 2012 yılında, Cumhurbaşkanı’nın “faiz lobisi” dediği çevrelerin izinde kimler, Erdoğan’a rağmen, gitti. 
Türkiye’de büyümeyi suni olarak kim düşürdüyse, şimdiki tablonun sorumlusu onlardır. 

Dünya Yunanistan’ı nasıl tartışıyor... 

Dünyada Yunanistan tartışmaları bizim önümüze bir ekonomi-politikası tartışması da koyuyor. Burada, bize göre, üç temel cephe var; birinci cephe, bütün suçu Syriza’ya yükleyen ve IMF, Troyka kaynaklı neoliberal politikalarını savunanlar, ikinci cephe ise Yunanistan’ın Euro’dan çıkmasını ve yeniden Keynesçi bur ulus-devlet ekonomisi dengesi kurma yoluna girmesini savununlar, üçüncüsü ise Yunanistan’ın borcunun aslında AB’nin borcu olduğunu söyleyerek, AB’nin ekonomik ve siyasi olarak yeniden yapılanmasını isteyenler; aslında bu sonuncular, Yunanistan krizini bir sistem sorunu olarak görüyor ve bunu sistemin son krizinin bir yansıması olduğunu da söylüyorlar. 

Yukarıda saydığımız birinci cepheye örnek London School of Economics Ekonomi Profesörü Vassilis Monastiriotis’tir mesela...  Monastiriotis, "Yunan hükümeti geçtiğimiz beş ay boyunca hiçbir zaman masaya yapıcı önerilerle gelmedi" diyor. Monastiriotis, IMF ve Euro Bölgesi'nin memur ve emekli maaşlarında kesintiye gidilmesi isteğine karşı çıkan Syriza hükümeti için "Tamam bunlara karşı çıkıyorsunuz. Peki ne yapacaksınız? Öneriniz ne? diye sorulduğunda yanıt alamıyorsunuz" yorumunu yapıyor. Monastiriotis, "Eğer Yunanistan bugün daha kötü bir noktadaysa burada sorumluluk büyük ölçüde AB ve IMF'nin değil, Yunan hükümetinindir" diyor.  Akademisyen sıfatı olan bir iktisatçının, Yunanistan’ın seçeneği yok demesi açıkça bir sefalet ama biliyorsunuz “ülkem çaresiz, Batı ne diyorsa yapalım” diyen siyasetçi, akademisyen, hem akademisyen hem siyasetçi konusunda Türkiye Yunanistan’dan zengin.  

Profesör Monastiriotis, Yunan Maliye Bakanı’nın söylediklerini de duymamış...  Yunan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis, “para birliklerinde bütçe fazlası veren bölgelerin, bütçe açığı ve yatırım gerektiren bölgelere aktarılmasını ve Eurozone da bu planlamayı yapacak bir kurum olması gerektiğini her fırsatta söyledi. Eğer AB gerçek anlamda bir birlik olsaydı bugün Yunanistan sorunu da olmayacaktı. Örneğin hızla mali birliğe gidilmesi ve banka sistemini ulusal ekonomilerden  ayrılmasını sağlamak çıkış yoluydu. Ama bu yapılmadı, çünkü Almanya, hiçbir zaman gerçek anlamda bir birlikten yana olmadı. Eğer bunlar olsaydı, Yunan Maliye Bakanı Varoufakis’in çözüm için söyledikleri olurdu. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat