Kadın, erkeğin gurbeti; Erkek, kadının vatanıdır

Havva, Âdem’in pişmanlık gülüydü. Âdem uzun zaman bu gülü aradı durdu.

  • GİRİŞ31.08.2015 08:00
  • GÜNCELLEME01.09.2015 11:07

 Gülüne kavuşunca, insanlık bahçesi kuruldu. İnsan, gül ile dikenden meydana geliyordu. Havva’sını seven, dikenine de katlanacaktı.

Sevgililer Sevgilisi  insanlığın, ilki de kuşatan, son durağıydı. O’na aşk verilerek, zaman ve mekânları aşan bir sonsuz durakta konuk edilmişti. Konukların en güzeliydi; ne güzel konuktu O! Yaşadığı güzellikleri bizimle de paylaşmak istemişti; zaten O, paylaşımın da sözcüsü değil miydi? İnsanlık adına bu isteği kabul edilmişti. O, Kabul edilmiş hakikatti.

O’na dünyamızdan üç şey sevdirilmişti: Kadın, güzel koku ve gözünün nuru namaz.”                                                                                                

Allah, Kitab’ında öyle buyurdu:

“ Sizi bir tek candan ( Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini ( Havva’yı ) yaratan O’dur…” ( A’raf: 189 )

İnsan 46 kromozom taşır. Kromozom, insanın yapıtaşıdır. 46 kromozomun yarısı dişi (x), yarısı erkek (y) tir. Erkekte dişi ve erkek kromozom yarı yarıyadır; kadında ise kromozomun tümü dişidir. Bundan da anlaşılıyor ki erkek, dişisini kendi içinde taşımaktadır. Bütün Mecnunlar bu nedenle Leyla’nın arkasından koşup durmuşlardır. Aslında Mecnun, Leyla’sını da kendi içinde taşıyandır.

Yaratılış formatı onu gösteriyor ki, kadın, erkeğin gurbeti; erkek, kadının vatanıdır.

Havva, vatanına dünyada kavuşmuştu; ama Âdem’in gurbeti devam ediyordu. Bunun için erkek hep arayan, kadın ise aranandı. Âdem bundan ötürü cenneti bile yurt olarak tutmamıştı. Cennet, Âdem’in içindeydi ve bu onun biricik sırrıydı. Bu sır hiçbir zaman bilinmeyecek ve Âdem hep bu sırrın peşinde olacaktı.

Sevgililer Sevgilisi, kadını sevmekle, kendi içinin derinliğini de kısmen ümmetine sezdiriyordu; çünkü kadını sevmek demek, kendini sevmek, hatta yaratılış sırrını keşfetmek demekti. Bu sevgiyi tadan bütün âlemleri sever, âlemler de onu sever; çünkü sevginin vatanı gönüldü. Bu nedenle kadını, gönlünün aynası yapmıştı. Sevgi önce oraya, oradan da varlığa yansıyordu. Kadına zulmedenin iç dünyası karanlıktı, orada yılan ıslıkları duyuluyor, akrep yürüyüşlerinin ürpertileri aklı ve gönlü uyuşturuyordu.

Medeniyetler, Âdem’le Havva’nın sevgisinden doğan yolda kurulan sevgi sitelerinin adı. Bu duygu kaybedildiği zaman nefret ve kin çadırları olarak serpildi yeryüzüne, uygarlık diye.

Biliyor musun, kendinden başka fethedilecek diyar, yurt, vatan yoktur.

Sen hangi vatanın vatandaşısın? Ve sevgilin kim?

Yoksa hâlâ mezarlıkta bitecek olan ömrün şatafatında mısın?

Kim olduğunu bugüne kadar hiç kendine sordun mu?

Bebek doğarken anasına acı çektirir; insan kendi kimliğini tanımaya başladığı zaman çektiği acıyı hiç duydun mu? Bu acı, ananın acısından daha derin bir varlık acısıdır. Ve bu acının doğurduğu çocuğun adı, İNSAN’dır.


        D. Ali TAŞÇI ( dalitasci@hotmail.com ) Twitter:@DAliTasci

Yorumlar1

  • homeless 8 yıl önce Şikayet Et
    hayli zamandır böyle sentetik bir anlatım biçimi var: ayeti hadisi al, tuhaf yakıştırmalarını ucuz fantezilerini iğreti bir cilayla üstüne giydir, millet alim arif filan sansın! gecekondu duvarlarındaki türbe rengi kat kat badana daha sahici duruyor. böyle yazan zevat ulum-u diniyyeye, irfana dair klasik metinlere, o metinlerde sinen edep ve tevazuya hiç mi dönüp bakmaz. bu ne özgüvendir!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat