İnsan olduğun anlaşılsın yahu!

.

  • GİRİŞ05.10.2017 07:34
  • GÜNCELLEME06.10.2017 07:04

            Geçenlerde bir arkadaşıma rastladım, sıkıntılı görünüyordu.

            Sordum: “Neyin var? Seni biraz kasavetli, gamlı görüyorum!”

            “Ah ah dostum, zamane dünyası işte; sıkıntılar, dertler peşimizi bırakmıyor!”

            Hemen önümüzdeki çay bahçesine girip oturduk ve çaylarımızı yudumlarken;

            “ İyi ya sıkıntın var; gamın, kasavetin var! Bunların hiçbiri hayvanlarda yok! Biliyor musun, seni, beni ve tüm insanları hayvanlardan ayıran en önemli özellik, sıkıntıdır!”

            O an anlamsızca yüzüme baktı ve dilinden kelimeler döküldü:

            “ Sen ne söylediğinin farkında mısın? Bazen kaldıramayacak kadar ağır ve dayanılmayacak kadar acıtıcı olan sıkıntıyı sen getirdin ve başköşeye oturttun!”

            “Düşün bakalım, hayvanların hiç sıkıntısı var mıdır? Dünya yansa, bir bağ otlukları yanmaz. İnsan öyle mi, zaman olur sıkıntı onu diz üstü çökertir. Ve fakat sıkıntı, insana, insanlığını da hatırlatır.”

            Evet, sıkıntılarımızın birçoğu, değer verdiğimiz, yakınımızda olan insanların takdirini kazanamamaktan ortaya çıkar. Düşmanın taşı kafanı yarmaz da, dostun gülü seni incitir, yaralar. Anlaşılmamak ya da takdir edilmemek insanı üzer.

            Bu durumlarda insanlar farklı yerlere ve anlayışlara doğru yön değiştirirler. Yaşadığı toplumda anlaşılmadığına inanan, takdir görmediğini hisseden biri dine yönelebilir; çünkü “inananlar” ve Allah onu takdir edecektir.

            Suça yönelme ihtimali doğabilir; onu “anlamayanlar”dan, takdir etmeyenlerden intikam alacaktır. ( Las Vegas cinayetinin arkasında acaba bu duygu mu vardır?)

            Yahut kendi içine yönelir ve yalnızlaşır. Burada bocalamaz ve akıllıca hareket ederse, sanat dalında başarılı olabilir; çünkü gerçek sanatçı kendisini yenebilendir. Tekrar sanatıyla takdir toplama yoluna gider.

            Şu bir gerçektir; dünyada takdir görmeyi, yani beğenilmeyi; işinde ve fikrinde destek bulmayı sevmeyen, böyle bir duruma muhtaç olmayan insan yoktur. Bazen aşırı tevazu, ters yönden, içinde büyük bir kibir saklar. Kendini herhangi bir durum veya olayla belli edemeyen, ortaya çıkamayan biri, aşırı biçimde tevazuya bürünerek dikkat çekmek ve beğenilmek ister.

            Fark ediliş, bir başka objenin varlığında söz konusudur. İnsan ancak toplum içinde kendisinin farkına varır. Toplum iradesini kabul etmeyip kendi iradelerini topluma kabul ettirmeye çalışanlar ve kabul ettirenler, lider tiplerdir. Oysa çoğunluğun aynası toplumdur, oraya bakar kendine çekidüzen verir.

            Şimdi;

            Ülkemiz uzun, upuzun yıllardır kimse tarafından fark edilmiyor, uslu uslu oturuyor ve sıkıntı da çekmiyordu. Kendi içine kapanmış ve dünyadan adeta soyutlanmıştı; her konuda, teknolojide, ekonomik gelişmelerde, sanatta… ( Anlamakta zorlanıyorum, koca bir İmparatorluğu bir an denilecek bir zamanda kaybetmiş bir milletin çocukları, dünya çapında bunun bir romanını yazmıyor, yazamıyor! Kim yazacaktı ki, atalarına küfredenler mi?)

            Dünyadaki ağababaları tarafından da fark ediliyor, takdir topluyordu(!) Bu ağababaların eliyle düzenlenen müfredatlarla da nesiller kendi iç dünyalarında hormonlanıyor, dünyanın “en”leri içinde olduğumuz bıkmadan usanmadan taze beyinlere zerk ediliyordu.

            Bir de baktık ki, bir milyon dolar için Lüksemburg kapısında kul olmuşuz, bunca zamandır bir araba yapamamışız, aldığımız tankları, topları, jetleri kendi irademizle kullanamıyoruz… Nato dedik, bir uzun uyku imiş, AB ise bambaşka bir “din kulübü.”

            Sıkıntıdayız!

            Ne güzel, insan olduğumuzu anlıyoruz.

            Büyük sevinçler, çoğu zaman elem tohumlarının nazenin çiçekleridir.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

Yorumlar1

  • cazgır 6 yıl önce Şikayet Et
    Lakin çok geç kaldık millet olarak be hocam, çok geç !
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat