Genç adam; Senden ümitsiz değilim ama!..

.

  • GİRİŞ09.04.2018 07:02
  • GÜNCELLEME10.04.2018 06:59

İnsanın yaşadığı her yerde problem de var, çözüm de var. Ümitsizliğe kapılmadan, yaşadığımız zamanın gençlik ve eğitim problemlerine kısaca değinmek istiyorum:

            İnternet ve sosyal medya, gençliği kendi iç dünyasından çekerek kolektif bir dünyanın içine soktu. Genç, bireysel problemle değil, adeta evrensel problemle karşı karşıya kaldı. Türkiye’nin bir ucunda yaşayan bir gencin, Tanzanya’da, Hollanda’da, Avustralya’da yaşanan problemlere ortak olması, ağır yükü de beraberinde getirdi. Bu ağır yük altında ezilen genç, bilinçsiz davranışlar sergilerken bazı sapkınlıklara doğru yuvarlanması da kaçınılmaz oldu.

 

 

            Gençlerde intihar eğilimi baş gösterdi. İnternet ortamında seyrettiği oyunları gerçek diye belleyerek hayattan kopma eğilimine girdi. Olmadık hayallerin kurbanı oldu.

            Müstehcenlik ( erotizm, cinsellik), adeta gençliğin gıdası haline geldi; çünkü sınırsız dünyalar onu nefsinin esiri haline getirdi. Hayata hep bu gözle bakmaya başlayınca, okul ve eğitimi bilgiye ulaşma yolu değil de hayallerine kavuşma alanı olarak gördü.

            Bir medeniyete bağlı olma fikrini bağnazlık ve özgürlüğü kısıtlayan düşünceler olarak gördü ve tarihten getirdiği değer yargılarını çok basitçe inkâr etti, hatta onlara düşman oldu. Bunun yerine kaba argo, küfür, çok basit ve insan haysiyetini düşüren komedinin adeta şarlatanı oldu. Laubali davranışları beceri olarak algıladı ve ilmin ciddiyetinden uzak düştü. İlmi, insanlık yararına elde etmek için değil, hazzını tatmin için ele geçirmeye çalıştı. Olmak için değil, sahip olmak için didinip durdu.

            Çift kişilikli oldu; burada başka, orda başka davranış sergiledi. Onu daha önce tanıyanlar, adeta tanıyamaz duruma geldiler. Anne baba bile çocuğunu tanımakta zorlandı.

            Bencillik her tarafını kuşattı; paylaşım, onun için “enayilik” oldu. Bu durumda da toplumda sevilmeyen bir tip olarak algılandı. Toplum tarafından sevilmediğini hissedince, yaşadığı toplumdan intikam almaya kalkıştı. Bunu kimi zaman şiddete dökerek yaptı, kimi zaman da toplumun değer yargılarını küçümseyerek, hatta onlara adeta savaş açarak sürdürdü.

            Öylesine karamsam bir ruh haline büründü ki, uyuşturucu şebekelerini adeta kendine davet etti; onlar da seve seve yanına koştular. Hayallere daldı, hayallerinin içinde karanlık siluetler gördü ve onların egemenliği altına girmekten kurtulamadı.

            Kendini hesaba çekmedi, problemlerinin kaynağını hep başkalarında gördü ve neredeyse herkesi “düşman” belledi. Bu durumda da ağzından hiç olumlu cümle çıkmadı, hayatını olumsuzluklara sardı. Karamsar bir dünyada at koşturan bir meçhul süvari oldu.

            İçini dökecek canlı bir dost bulamayınca, “sosyal medya”nın sihirli dünyası onun tek sığınağı oldu.

            Kana kana ağlayıp bir türlü içini dökemedi, yapmacık gülücüklerin ve meydan tiyatrosunun meddahı konumuna düştü.

            Bunlara benzer birçok problem sıralanabilir elbet, ancak birkaç sözle de çözüm yollarına işaret etmekte fayda vardır.

            Birinci derecede aile ortamı çok önemlidir. Yedi yaşına kadar çocuğumuzu kadim değerlerimizle tanıştıramazsak ve bunu ihmal edersek, artık o çocuk sizin değildir.

            Okulda, öğretmenleri, çocuklara kadim değerlerimiz paralelinde model olamazlarsa ve bilgi ile birlikte irfanımızı tanıtamazlarsa, ikinci büyük darbeyi burada alırlar. Dünyayı kana bulayanlar çobanlar değil, üniversite mezunlarıdır, unutulmasın! Öğretmenlerimiz ne kadar medeniyetimizin iz sürücüleridir? Hele ilkokul çağındaki çocuklarımızın fıtratı gelişirken yanlış aşılanmışlarsa, işte çocuk için kıyamet o zaman kopmuştur. Eğitimin, fıtratın gelişim süreci olduğu kadim ve insanlık gerçeğinin, kaç öğretmenimiz acaba farkındadır?

 Öğretmen, çocuğa tutulan aynadır; çocuk o aynada kendini görürse mutlu olur ve kendine çekidüzen verir. Ya ayna kırık veya puslu ise, çocuk o zaman sapar, saçmalar! Eğitim fakültelerimizin, medeniyetimizin ortak değerlerini ve insan fıtratını ölçü alarak eğitim modeli ve müfredat oluşturma yönünde bir amacı, niyeti var mıdır?

Uygarlığın eğitim modellerini görmekteyiz; Afganistan’da yüz elli civarında çocuğun üzerine bomba yağdırmak, Ortadoğu’yu kana bulamak, her yerde insanlık suçu işlemek ve bütün bunlara da “uygarca” kılıflar uydurarak insanlara yalan söylemek!

Dün de yaptıkları bundan farklı mıydı? Afrika’yı sömürmek, köleleştirmek; zayıf fakat toprak zenginliği içinde olan ülkeleri madden ve manen yok etmek!

Şuna inanıyorum; kanatlanan karıncanın zevali gelmiş demektir. Her yüz senede bir dünyanın sistemi, şekli, şemaili değişiyor ve şimdi de dünya bu değişimin sancılarını yaşıyor. Onlar istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır; fakat biz de buna layık olsak daha iyi olmaz mı?

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

           

           

 

Yorumlar2

  • osmanlı torunu 6 yıl önce Şikayet Et
    imansız bir eğitim kolunsuz binaya benzer , ne kadar süslü olursa olsun yıkılmaya mahkumdur. şimdiki okumuş ve ahlaktan nasibini almamış EŞŞEKLER buna delildir.... üstad der ki,,, insanda yok ise edeb neylesin medrese mektep, okuyup alim olsa yine MERKEP YİNE MERKEP..... SAİD NURSİ DER Kİ; "Vicdanın ziyası(ışığı,nuru), ulûm-u dîniyedir(din ilimlerdir). Aklın nuru, fünun-u medeniyedir(medeniyet ilimleri). İkisinin imtizacıyla(birleşmesi ile)hakikat tecellî(ortaya çıkar) eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz(yükselir) eder. İftirak(ikisi ayrıldıkları) ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder."ri41
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • m.polat 6 yıl önce Şikayet Et
    inşallah hocam
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat