Siyaset yarış mıdır ayrıştırma mı?

.

  • GİRİŞ26.04.2018 07:19
  • GÜNCELLEME27.04.2018 07:50

24 Haziran seçimleri yaklaşıyor. Erkene alınan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri, zaten tansiyonu yüksek olan memleketimizin tansiyonunu iyice yükseltti, daha da yükselteceğe benziyor.

            Bizim neslin hayatı darbelerle, seçimlerle; siyasilerin atışmaları, vuruşmalarıyla geçti. Bu atışma ve vuruşmalar kimi zaman halka da yansıdı ve meydanlarda kan gövdeyi götürdü; genç genç insanlar hayatın tadını alamadan, hayatı terk edip gittiler. Olan halka, gençlere oldu; siyasiler yine de keyif çattılar. Dün, karşı tarafı hedef gösterenler, gün geldi, karşı tarafın partisinden milletvekili oldu, bu sefer de istikameti değişti. İstikametsiz, hedefsiz insanların iktidarında halk gerçek esareti yaşar.

 

 

            Barış elbette iyidir. Fakat siyaset, bir dereceye kadar geleceği görebilme, hissedebilme işidir, öyle olmalıdır. Bir metre ilerisini göremeyenler, zamanı okuyamayanlar siyasete kalkışıyorlarsa, orada refahtan, huzurdan söz edilebilir mi?

            Kılıçdaroğlu, geçenlerde Yörük vatandaşlarımıza konuşurken, “Osmanlı zulmü”nden söz etmiş! Altı yüz sene dünyayı yönetmiş bir büyük devleti, genelleme yaparak ona “zalim” diyebilen birisi, bugün ana muhalefet partisinin genel başkanı! Osmanlı bakiyesi bir devlette, ana muhalefet partisi genel başkanı olarak iktidara talipse, atalarını seven ve ona saygı duyan bir millet, bu genel başkana nasıl bakar, ona karşı ne hisseder?

            Bunun cevabını tarihçiler elbette vereceklerdir, vermelidirler.

            Halil İnalcık’ın bir sözünü hatırladım, şöyle diyordu; “ Osmanlı kadar bilinmeyen, anlaşılmayan bir devlet dünyada yoktur.” Osmanlı’yı anlamak için dünyayı, dünyayı anlamak için Osmanlı’yı tanımak gerekir. Kılıçdaroğlu’na sormak lazım; acaba Osmanlıca biliyor mu? Osmanlıca okur- yazar mı? ( Çok insanla karşılaştım, Osmanlıca bilmemeyi iftihar vesilesi yapıyorlardı!) Eserlerini okuyamadığın, derinliğine inemediğin; kültürünü kaynağından tanıyamadığın, bildiklerini de oryantalistlerin tahriflerinden öğrendiğin bir büyük millete (Millet-i vahide) “zalim” demek, bir cehaletin eseri midir, yoksa bunun altında başka bir şey mi yatmaktadır? Aynı zamanda bu tür söylem ve davranışlar, toplumu ayrıştırmak anlamına gelmiyor mu?

            Batılılar kendi aralarında savaşlar da yapsalar, bu savaşlar milyonlarca cana da mal olsa, “Hıristiyanlık”ta birleşebiliyorlar. Evet, batılı ateistler bile, Müslümanlar karşısında daima Hıristiyan’dırlar. Bu, dün böyle idi, bugün de böyledir, yarın da değişmeyecektir.

            Batıda siyasette araç kavgası vardır; bizde ise amaç kavgası.

            Bu çok temel bir sorundur. Batıdaki partiler arasında bir uygarlık çatışması yoktur; uygarlıklarını daha ileriye nasıl götüreceklerine dair bir program, tüzük yarışı vardır. Oralarda bir çatışma yok, ( Çatışma yok derken, uygarlık çatışması yoktur.)  yarış vardır. Çatışmanın değil de yarışın olduğu toplumların ilerlemesinde bir engel yoktur, bilakis teşvik söz konusudur.

            Bizde ise amaç kavgası çok köklü olarak su yüzüne çıkmaktadır. Bizde kimi partiler arasında medeniyet çatışması öne çıkmaktadır. Bunun en bariz örneği de Kılıçdaroğlu’nun, Osmanlı’yı “zulüm”le suçlamasıdır. Bu durumda toplumda inanç, kültür ve değer ayrışması ve çatışması kaçınılmazdır ve bu bir medeniyet sorunudur. Medeniyet sorunu olan ülkelerde yarışma değil, çatışma söz konusu olduğundan, orada ilerleme çok sıkıntılıdır. Belli bir dönem birileri ilerlemek için bir adım atsa, bir diğeri, birileriyle ortaklaşa olarak darbeyi gerçekleştirir ve yapılan her olumlu işi akamete uğratır. Darbeler, medeniyet çatışması olan toplumların veled-i zinasıdır.

            Ortak payda olmadan bayağı kesirlerde toplama ve çıkarma olmuyor. Pay ne kadar değişken olursa, zenginliktir de payda eşitlenmeden işlem yürümüyor.

            Şimdi samimiyetle soralım: Bu milletin ortak paydası nedir?

            “Zalim” diye suçlanan Osmanlı’nın ortak paydası İslam’dı.  Bu İslam ortak paydası, Osmanlı tarafından dünyada olabildiğince adil bir biçimde uygulandı ve altı yüz sene hüküm sürdü. Birkaç gün önce Darülaceze’yi ziyaret ettiğimizde, kurum müdürü bize şunu anlattı: “ Geçenlerde İtalyan Büyükelçi bizi ziyarete geldi ve şunları söyledi; “ Ben buranın önünden geçerken bir uzun duvar görürdüm; ama şimdi dünyada benzeri olmayan bir şeyle karşılaştım; cami, kilise ve havra bir arada! Düşkün insanlara muhteşem bir biçimde hizmet ediyorsunuz. Bundan sonra buradan başka duygularla geçeceğim.” Darülaceze, İkinci Abdülhamit Han’ın eseridir ve Osmanlı’nın gidişinde bile onun asaletini sergilemektedir.

            Bu milletin tarihte ortak paydası İslam’dı, şimdi de İslam’dır.

            “Bilmeyen ne bilsin bizi/ Bilenlere selam olsun.”

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

           

           

Yorumlar3

  • Halim 5 yıl önce Şikayet Et
    Güzel bakışınız için teşekkürler.Temennim milletimiz inşaallah ortak paydada buluşmak...
    Cevapla
  • isa 5 yıl önce Şikayet Et
    KK ya caktigin icin degil, gercegi, yalniz gercegi dile getirdiginiz icin elinize yüreginize saglik. Tesekkürler.
    Cevapla
  • ismi lazım değil 5 yıl önce Şikayet Et
    Osmanlıyı zulmetmekle suçlayan zevatın asıl saldırısı torunlarına sirayet etmesinden korktuğu, mazlumları kucaklayan, zalimler karşısında eğilmeyen cihan devleti alışkanlığının tekrar hayat bulmasından demiyorum, çünkü bu zat o kadar bilgiye asla sahip olamaz, arkasındaki aklın düşüncesi budur diyorum.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat