Yalan üzerine (Mitomani)

  • GİRİŞ20.06.2019 10:09
  • GÜNCELLEME21.06.2019 09:27

            Cumhuriyet dönemi şairlerinden Behçet Kemal Çağlar “yalan” üzerine konuşmak üzere kürsüye çıkar ve dinleyicilerini süzerek onlara şöyle der:

 

 

            “ Yahya Kemal’in son şiiri “Yalan”ı okuyan var mı içinizde?”

            Dinleyicilerin birçoğu ellerini kaldırarak okuduklarını söyler.

 

 

            Behçet Kemal: “ Ama ben biliyorum ki, Yahya Kemal’in “Yalan” adında bir şiiri yoktur, onu ben uydurdum.”

            Bir konuşmacı açısından, dinleyicilerini bu tür bir “sınava” tabi tutmanın ahlâki boyutu tartışılabilir, ama bu tür davranışlara birçok yerde rastlamak da mümkündür.

            Mitomani, yalan söyleme hastalığı olarak bilinir. Bu hastalığa yakalanmış kişilere de “mitoman” denilir. Yalan söyleme hastalığı, kişinin dikkat çekmek ve toplumda odak noktası haline gelmek için söylediği yalanlarla başlar. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirenler bir noktadan sonra kontrolü kaybederler. Öyle ki, söyledikleri yalanlara artık kendileri dahi inanırlar. Bu yaptıklarının hastalık derecesinde olduğunu düşünmezler ve bu nedenle tedavi ihtiyacı da duymazlar.

            İnsanlar Niçin Yalan Söyler?

            Hata yapma korkusundan yalan söyler. Kendisi hakkında olumsuz düşünülmeye ve eleştiriye karşı tahammülü yoktur. Kendisini eleştirecek olan sorulara karşı yön değiştirici ve konuyu başka mecralara kaydırıcı bir söylemin içine girer. Kişilik gelişimini tamamlayamamıştır ve hep kaçamak yollara başvurur.

            İkinci plana düşme korkusu da yalanı kamçılar. “Ben”ci ve bencildir. Kendi öncelikleri hep en ön plandadır. Hırsları doğrultusunda hedefine ulaşmak için her yolu kendine mubah görür. Hatta en yakınlarını harcamaktan asla çekinmez, hatta bu davranışından şeytani bir zevk de alır.

            Mutlaka öne çıkmalıyım, duygusu. Güçlü olanın zayıf olanı alt ettiğine, dünyanın güvensiz bir yer olduğuna, ezilen olmak yerine ezen olmayı tercih etmek anlayışı. Elinin altında bu tür dünya zalimlerini anlatan kitaplar bulunur ve bu kitapları başkalarına da tavsiye eder; yalnız kalmama korkusu.

            İçinde bulunduğu konfor, her şeye kolayca ulaşabileceği yaşam tarzının kaybolma endişesi, rüyanın bitme korkusu. Masaldan gerçeğe adım atma endişesi ve travması. Bir insan gerçeği yakalayamazsa onun masal dünyasından kurtulma şansı yoktur; bunun için kendini, karşı tarafa saldıran bir dev gibi görür. Kendince “başarı” olarak kabul ettiği şeye ulaşınca güler; fakat göbeği zıplamaz, sırıtır.

            Toplumda her nasılsa geldiği yerin sarsıntı geçireceği korkusu. İtibarının, makamının elinden alınacağı endişesi onu yalana sevk eder.

            Hayatıyla ilgili gerçeklerin ortaya çıkması durumunda dışlanacağı, yalnız kalacağı endişesi ve korkusu ona yalanı gerçek olarak algılatır.

            Gerçekle yüzleşmekten kaçınma.

            Genellikle çocukluk yıllarında istismara uğramak, baskı görmek ve dolayısıyla kişilik bozuklukları sonucu asosyal bir yapıya bürünenlerde daha çok bu durum meydana gelir.

            Bir öğrencim vardı, yalanı adeta gerçeklik haline getirmişti. Ailesini araştırdık, ailede sürekli baskı görüyordu ve üvey anne elinde idi. Kişiliği gelişemediği için her türlü istismara da açık durumda kalıyordu.

            Yalanla, düzenbazlıkla servetlere, makamlara konanlar halk arasına eleştirilseler de, sonunda mitomanların servetlerinin, makamlarının albenisi, bu eleştiriyi “hayranlığa” bırakır ve bu tip insanlar belli kesimlerce adeta “kahraman” olarak karşılanır. Ruh olgunluğuna ulaşamamış, fıtri bir terbiyeden geçmemiş olan hemen herkes, kendi içinde dolanan yalanın esareti altındadır.

            “Yalan öyle nüfuz etmiş ki insanların diline, “doğru söylemek gerekirse…” diye bir kalıp vardır.” der, ünlü Rus yazar Dostoyevski.

            Yalan üzerine birçok deyim ve atasözü vardır. Birini hepimiz biliriz: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” Yalanın ilânihaye saltanat kurduğu görülmemiştir. Tarih ve zaman, nice yalan kahramanları yerle bir etmiş ve tarihin mezarlığına gömmüştür.

            Bir yerde yalanla iktidar olma durumu varsa, orada sadece yalan konuşan suçlu değildir, bu yalana teşne olanlar ve “yalancı”yı başa geçirenler de en az onun kadar suçludur.

            Yalanın dinimizde münafıklık alameti olduğu da unutulmamalıdır.

D. Ali TAŞÇI

(dalitasci@hotmail.com)

Twitter:@DAliTasci

 

Yorumlar3

  • Ozer 3 yıl önce Şikayet Et
    Yalanla yogrulmus toplumlar yokolmaya mahkumdur , ahiret alemi yalancilar icin cehennemdir . Ne mutlu ozu sozu dogru kalabilenlere
    Cevapla
  • Serkan 4 yıl önce Şikayet Et
    Benim Adım Serkan.Ben bu hastalığın pençesine düşmüş biriyim.10 kelime kuruyorum 10 ‘ da yalan.Kendim bile inanıyorum.Ne yaptıysam kurtulamadım.Çok şey denedim,olmadı.Doktora gittim çare olamadı.Dayanamıyorum,evde kendi kendime bile yalan söyleyip gülüyorum.
    Cevapla
  • Uğur Çılgınoğlu 4 yıl önce Şikayet Et
    Yazınızda hikmet var. Rabbimize yalvarırım ki hikmetinize ve bizim istifademize bereket ihsan eylesin...
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat