İnşallah Dikyanus ölmüştür

  • GİRİŞ22.07.2019 09:37
  • GÜNCELLEME24.07.2019 10:12

Yaz gelince insan, çocukluk dünyasını özlüyor. Tatile çıkmak için değil, çocukluğuna koşmak ve çocukluğunu toplamak için baba ocağına koşası geliyor insanın. Ben de öyle yaptım ve çocukluğuma, baba vatanıma koştum.

 

 

Rize/ Pazar- Tütüncüler Köyü’nde, yani köyümdeyim. Yeşilin kucağında, mavinin dudağındayım. Kara yeşil, deniz mavi. Çocukluğumu duymaya çalışıyorum, ruhumun kulakları hassaslaşıyor ve derinden sesler duyuyorum: Babamın tok sesi, annemin merhamet yüklü sesi ve diğer yakınlarımın uğultuya dönüşmüş sesleri iç kulağıma doluyor. Sesler arasında donup kalıyorum. Çocukluk arkadaşlarım beliriyor gözlerimin önünde, oyunlar sergileniyor hafızamda; lakin birçoğu hayatta değil. Hüzünleniyorum. Babamın kucaklayıcı sesiyle birlikte tüm aile canlanıyor gözümün önünde ve ben tarihten öte bambaşka bir zaman dilimini yaşamaya başlıyorum.

İnsanı ayakta tutan, ona güç veren, yaşama sevincini adeta içine zerk eden anne ve babasıdır; bunu derinden hissediyorum. Sevgiyle yüklü gücü kaybettiğinizde, hayat size gri rengiyle gözüküyor. Yeşilin, mavinin, beyazın tonlarını kaybediyor ve grinin sisleri içinde adeta boğuluyorsunuz.

 

 

Yalnızsınız; paranıza, makamınıza, çevrenize rağmen çok yalnızsınız. Hele bir de siyasi arenanın boyalı dostluğuna aldanmışsanız, yalnızlığın ürpertici ıslığını içinizde bıçak saplanmış gibi duyarsınız.

Ve kendinize gelirsiniz:

Kötülerle bir arada bulunmaktansa yalnızlığı tercih edersiniz. Kötü bir kişiyi veya bir olayı görmektense uyumak evladır, dersiniz. Birdenbire zihninize göklü medeniyetinizden izler düşer: Uyuyayım da Ashab-ı Kehf’ten olayım, o sıkıntıda kalmak, Dikyanus’tan yana olmaktan yeğdir, diyerek gözlerinizi yaşanan zamanın karanlığına kapatırsınız. Değil mi, Ashab- Kehf’in uyanıklığı, zalim Dikyanıs’a kulluk etmekti. Uyku ise; şerefini, haysiyetini korur. Bilgisiz Dikyanus olmaktansa, bilgiyle uyumak ve Kıtmir gibi asırları solumak çok daha iyidir.

Kargalar, güz mevsimi tarlalara, bahçelere uçuşunca, bülbüller gizlenir, susar. Gül bahçesi olmayınca bülbüller dut yemiş gibi olur. İnsan, fıtratına denk gelen dost yüzü görmez, irfanî ses duymaz ise, her taraf zifiri karanlığa boğulur. Bu durumda uyumak ve zamanın tortularının dinmesini beklemek daha insanca değil midir?

Ah Kıtmir, seni anlamaya çalışıyorum da beynim su kesiliyor adeta! Zamanın krallarının sesini duydukça, senin sesinin yumuşaklığına, baygın gözlerine meftun kalıyorum. Ya Maximillian? O tevhidi inanış, o kararlı duruş, o yalnızlıktan yontulan güzel anlar? Ya o arkadaşlar? Yüz yıllara zaman üstü meydan okuyanlar!... Olamaz mıyız? Kıtmir’in aşktan solan sarı rengine bürünemez miyiz?

“ Ali; misafirler geldi, aşağıya inebilir misin.”

Uyandırdınız beni mağaramdan. İnşallah Dikyanus ölmüştür!

D. Ali TAŞÇI

dalitasci@hotmail.com 

Twitter:@DAliTasci

Yorumlar4

  • Fakir 4 yıl önce Şikayet Et
    Elinize sağlık efendim çok güzel bir yazı olmuş
    Cevapla
  • Egeliden 4 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel bir yazı.İyi ki okudum.
    Cevapla
  • Fyuksekagac 4 yıl önce Şikayet Et
    Süper bir yazı.....
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • Mülâyim cetin 4 yıl önce Şikayet Et
    Inşallah
    Cevapla Toplam 10 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat