Sahiplerinin cenazesini taşıyan katırlar
- GİRİŞ02.01.2012 09:05
- GÜNCELLEME02.01.2012 09:05
-Abdülhamit’in Serhat’a
Mijo derler adıma. Niçin bilmiyorum ama sahibim Serhat’a da Mijo diyorlardı yaşıtları. Aynı gece doğmuşuz. Ondan olmalı iki ayrı isim koymaya gerek görmemiş arkadaşları. “İnatçı” derler, öyleyizdir evvelallah. İki yanımızda boş mazot bidonları, sınır köyünden Irak’a kadar sahibimizi taşırız evvel. Katır deyip geçmeyin ha! Öyle dere tepe dinlemez bacaklarımız, soğuğa yenilmez kolay kolay ciğerlerimiz. Kaçak için dolunay olmayan geceleri seçer sahiplerimiz. Niçin öyle bilemem, zati o kadarına da ermez kafamız. Aslına bakarsanız pek de fark etmez bizim için. Dolunay, hilal dinlemez, her şeyi görür evvelallah en güzel dilberi kıskandıran güzellikteki gözlerimiz.
Benim ilk kaçağım Şubat’tı...Atalarımızdan öyle gördük. Onlar da biraz serpilince kaçağa çıkmışlardı kendi ataları gibi. Ata demişken, atamız olur da çocuklarımız olmaz ya bizim bilirsiniz. Kaçak dedimdi, di mi? İlki mühimdir kurban. Öyle yabana atılır bir gece değildir ilk kaçağa çıkacağımız gece. Bir kaçımızı tecrübeli diğerlerimizin yanına verirler. Hiç gitmediğimiz bir yoldan sınırı geçeriz. Soğuk olur hep. Ya da bir tek soğuk geceleri hatırlarız. Belki yakışmaz ilk kaçağı bir yaz gecesi yapmak hiç birimize.
Bir anlam verememiştim sahiplerimizin fısıltıyla konuşmalarına. Cigaraları sarıp sarıp yakmadan tabakalara istif etmelerine. Halbuki köyde öyle miydi? Sardı mı Serhat’ın babası cigarayı ateşi yanında biterdi. Eh tecrübeliyiz artık. Bir kaç kilometreden görür geceleri cenderme yanan cigarayı. Üstelik mazot taşırız ya. Maazallah. Her türlü ateşten uzak durmalı dönüş yolunda.
Öyle bastığımız yeri unutmayız bir daha. Hatta daha önce geçmemiş bile olsak basılacak yeri en iyi biz biliriz. Bir tek mayınlı araziye girmeyiz. İlk onu öğretirler zaten.
Geçen gece yine çıktık kaçağa. Kaçağa derken bu son dönemlere kaçak demek çok doğru olmaz. Cendermeye rastlamıyoruz artık. 40-50 kişiydik. İki yanımızda mazot bidonları, onların üstüne de şeker kolilerini istiflemişlerdi. Ağırdı...Aydınlatma fişeğini daha önce de görmüştüm ama bu kez atılan geceyi aydınlatırken benim içimi karartmıştı sanki. Sadece ben değil herkes korkmuştu bu geceden. Birden uçakların seslerini duyduk. Çok yakından geliyordu. Hemen üstümüzdeydiler. Sahibim Serhat arkadaki grubun içinde kalmıştı. Yaklaşık 20 kişi sınırın hemen üstündeydiler. Uçaklar ilkin onların üstüne bombaları bıraktı. Hepsinin daha ilk saniye kesildi soluğu. Hacı hemen yanımda yürüyordu. Serhat’ın arkadaşı. Beni hızlı bir şekilde sağdaki kayalıklara doğru sürdü. Bizim grubumuzdan geride kalanlar daha kalabalıktı. Bu gruptaki katırların iki yanındaki bidonların patlamasını ve sahiplerini yakmasını saklandığımız kayanın ardından izledik. Biz 3 katır bi de Hacı, Davut ve Servet dereye doğru indik. Burası daha güvenli idi. Ne kadar kaldık bilmiyorum. Köylülerin feryat ve figanlarını duyuncaya kadar sesimizi çıkaramadık. Bütün bu zaman boyunca Hacı yularımı bırakmadı benim. Yularımı bıraktığı ilk fırsatta yanık insan eti kokan kayalıklara doğru yürüdüm. Aman tanrım, buralar daha önceden geçtiğim yerlere hiç benzemiyordu. Neler olmuştu böyle? Hala bir şeyler yanıyordu. Demek bizim haricimizde herkes ölmüştü. Ya Serhat? Hah! İşte ordaydı sahibim. Kımıltısız, sessiz. Adem, Mehmet, Yüksel, Erkan, Şivan ve Seyit’le el ele tutuşmuş yatıyordu. Yatıyor muydu? Aman Allahım! Geçen yıl bir İranlı askerden satın aldığı iri taşlı gümüş yüzükten olmasa tanınmayacak haldeydi. Bu nasıl yatmaktı böyle Serhat, bu nasıl yatmak? Bu nasıl bir yanmaktı? Bir cigara yakmaya cesaret edememiş bu köylüler için ne kadar fazla bir yanmaktı.
Yanından ayrılmadım. Kimse de yanaşsın istemedim. Battaniyeler bulup içine sardılar cesetleri. Bir tarafıma Serhat’ın diğer tarafıma Seyit’in cansız bedenlerini bağladılar. Dönüş yoluna koyulduk. Arada başımı çevirip yüzüne bakıyordum. Ne çabuk dönerdik kaçak yolundan. Bir an önce bitsin, eve varalım isterdik. Oysa simdi. Ayaklarım gitmiyor. Yüküm çok mu ağır, çok mu hafif emin değilim. Bundan çok daha ağırlarını taşıdım ama bu kadar zor gelmemişti hiç biri. Doğru yere mi gidiyorduk. Sanki hiç geçmediğim yollar. Hiç bu kadar gürültüyle dönmezdik biz kaçaktan. Sessiz sedasızdı her şey. Şimdi ağıtlar, dualar, fatihalar. Serhat’ın sesini arıyorum. Herkesi unuttum, bir tek Serhat’ın sesi yok sanki içlerinde.
İşte vardık. İşte köy. Şu girişteki bizim ev. Hiç varmak istemiyorum oysa. İndirecekler seni sırtımdan diye mi acaba? Ne yaparım bundan sonra Serhat? Seni bıraktıktan sonra ne yaparım ben? Ama dur! Biliyorum ben yapacağımı. Biliyorum. Hele seni bir teslim edeyim eve. Sonra ilk kez üstümde hiç bir yük olmadan dönerim sınıra. Hani beni hep uzak tutardın ya Serhat. Mayın derdin, bacaklarıma vururdun ya. Sürerim kendimi o tarlanın içine. Vallah sürerim. Elbet seni nereye götürdüyse o bombalar bu mayınlar da oraya, senin yanına getirir beni.
Elbet Serhat. Elbet...
Dr. Hamid Aydın - Haber 7
dr.hamid@estetistanbul.com
twitter.com/hamidaydin
Yorumlar5