Hangi Yargı?

  • GİRİŞ24.01.2014 08:56
  • GÜNCELLEME24.01.2014 08:57

Hangi Yargı?..

Önemli insanlar, önemli ülkeler, önemli kuruluşlar söz konusu ise, bazen işler öyle gelişir ki; kişi, ülke ya da kuruluşun değişik, beklenmeyen ya da bilebildiğimiz kadarıyla kendisine yakışmadığını düşündüğümüz davranışları dolayısıyla ‘hangi?' sorusunu sormak durumunda kalırız.

‘Hangi Atatürk' deriz mesela. ‘Hangi Amerika', ‘Hangi Batı', ‘Hangi AB' ya da ‘Hangi BM' sorularını sorar; kişi, devlet ya da kurumların arz ettikleri tenakuzlar konusunda cevaplar arar; izahlar yapmaya çalışırız.

7 Şubat 2012'de, tam da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ameliyat için hastahaneye yatacağı gün MİT yetkililerinin ifadeye davet edilmesi ile ilk işaretlerini görüp, 17 ve 25 Aralık'la birlikte artık şüphe kalmayacak bir biçimde yaşanmaya başlanan süreç de, ‘Hangi Yargı' sorusunu kaçınılmaz kılıyor.

Yasama gücü tarafından çıkarılan kanunlarla tespit edilen sınırlar dahilinde, bağımsız ve tarafsız olarak görevini yapmaya çalışan, yani tam da olması gerektiği gibi bir Yargı mı; yoksa Anayasa, kanunlar ve diğer bütün mevzuatın boşluklarını kullanmayı itiyat haline getirip, Yasama ve Yürütme'nin alanlarına müdahale etmeye, böylelikle Jüristokrasi (Yargıçlar Devleti) oluşturmaya ve bu konumunu da ülkenin gelişme ve ilerlemesini durdurabilmek için kullanmaya çalışan bir yargı mı?

Kim ne derse desin ve her nasıl yorumlarsa yorumlasın,  7 Şubat'ta yapılmaya çalışılan şey, Yargı'nın kendisine tahsis edilen sınırların dışına çıkarak, Devletin iç ve dış siyasetini dizayn etmeye çalışma girişiminden başka bir şey değildi.

Neyse ki girişim akim kaldı. Ancak akıl almaz derecede sakil bu durumun son derecede normal olduğunu söyleyebilen ve ısrarla savunma gayretinde olanlar, durumun vahametini ortaya koyar nitelikteydi.

Yıllardan beridir ülkemizin elini kolunu bağlayan terör belasının bitirilmesi, aklı başında herkes tarafından desteklenmesi gereken bir niyet iken; normal şartlar altında bu çabaların yanında durması beklenenlerin; destek olmak bir yana, süreci sabote etmeye çalışmaları, yeni ve izahı güç bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyordu.

17 Aralık sonrasında yaşamaya başladığımız yeni gelişmeler de, yolsuzluk ve rüşvet iddialarını kullanarak, Kanal İstanbul, 3. Havaalanı, 3 Köprü ve benzeri önemli bazı girişimlere mani olma ve bu arada ülkenin ekonomik yapısını mümkün olduğu kadar sarsma girişimi olarak karşımıza çıktı.

Aralarında alaka yokmuş gibi gözükse de, birileri Gezi Olayları ile ulaşılmak istenen neticeleri bu defa değişik bir yolla sağlamaya çalışıyorlardı.

İnanılması güç bir şeydi ama, şimdiye kadar samimi olduklarına inanılan bir kesim; Yargı ve emniyette sahip olmalarında pek de mahzur görülmemiş güçlerini, ülkemizin gelişmesini frenlemeye çalışmak için kullanmaya kararlı gözüküyorlardı.  

Onlarca savcı arasında birkaç savcının ve binlerce polis arasından birkaç polisin, başkalarından tamamen gizli olarak başlatıp sürdürdükleri birtakım soruşturmalar, ‘zamanlaması manidar' bir şekilde tatbik sahasına konuldu.

Yargı ve Emniyet'in tabi olduğu mevzuatı hiçe sayarak harekete geçmişlerdi, gerekenler yapılıp tedbirler alınınca da, şikayetler başladı.

‘Yargı'nın bağımsız olması, çalışmalarına mani olunmaması gerektiği' gibisinden sözler, doğru sözler. Ancak burada bahsedilen Yargı'nın ‘hangi yargı' olduğu hususu çok önemli. Çünkü, bugünlerde bu sözleri sıkça kullananlar, geçerli kurallara bağlı olmaktan çok, kendi arzu ettikleri şekilde çalışan ve bu arada Yasama tarafından belirlenmiş mevzuata pek de aldırmayan bir Yargı'dan bahsediyorlar…

Ekrem Kızıltaş - Haber7

ekremkiziltas@gmail.com

Yorumlar1

  • euclides 10 yıl önce Şikayet Et
    Bugünlerde herkes hakim herkes savcı. Bu günlerde bir çok köşe yazarı ve gazeteci(!) hukukçu gibi yorumlar yazıyor.Demek ki bu kadar gazeteci hakim savcı falan olsa vay halimize.Yargının tarafsızlığından bahseden fanatiklik derecesinde taraftar olan gazetecilerimiz siz çok yaşayın emi.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat